HUMAN RIGHTS WATCH

Türkiye: Romancıya Karşı Açılan Dava İfade Özgürlüğünü Tehdit Ediyor

Sayın Cemil Çiçek  
Adalet Bakanı  
 
Adalet Bakanlığı  
 
Ankara/Türkiye  
 
 
29 Eylül 2005  
Sayın Bakan,  
 
 
İnsan Hakları İzleme Komitesi, cumhuriyet savcısının Orhan Pamuk aleyhine ceza kanununun 301 maddesinde düzenlenen “Türklüğü tahkir ve tezyif” suçundan dolayı açmış olduğu davadan haberdar olunca şaşırdı ve hayal kırıklığına uğradı. Orhan Pamuk’un 16 Aralıkta İstanbul’da bulunan Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yapılacak olan ilk duruşmasına getirilmesi için bize ulaşan bilgilere göre polislere emir verilmiştir ki, bu durum bizleri daha fazla endişelendirmektedir.

Kitapları otuz beş dile çevirilmiş ve uluslararası alanda saygınlığı olan yazar Orhan Pamuk, 6 Şubat 2005 tarihinde İsviçre’de bulunan Das Bild [Resim] adlı dergide söylemiş olduğu “bu topraklarda otuz bin Kürt ve bir milyon Ermeni öldü” sözünden dolayı suçlanmaktadır. Türkiye şiddet içermeyen görüşlere sahip bir çok ünlü yazarı cezalandırmakta uzun bir geçmişe sahiptir. Liste 1873 yılında Namık Kemal ile başlayıp, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Necip Fazıl Kısakürek ve Yaşar Kemal ile devam etmektedir. Ancak Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesini imzalayıp onaylamakla, bu gelenekten vazgeçeceğini vaat etmiş durumundadır. Cumhuriyet savcısının bu kararı, TBMM`nin Türk vatandaşlarının şiddetten yana olmayan düşüncelerini ifade etmelerinden dolayı hapsedilmeme veya diğer müeyyidelerden korunması kararlılığına aykırı düşmektedir.  
 
Pamuk’un davası münferit bir dava değildir. Birçok yazar, politikacı ve insan hakları savunucusu Ceza Kanunun 301. maddesi veya hakaret fiili ile bağlantılı ceza kanunun benzer maddelerinden dolayı mahkemelerde yargılanmaktadır. Dergi editörü Hrant Dink ve Mazlum-Der Başkan Yardımcısı Şehmus Ülek “Türklüğe hakaret” suçundan dolayı yargılanmaktadır. Yayıncı Ragıp Zarakolu 5816 Kanunda düzenlenen “Atatürk’e hakaret” suçundan dolayı yargılanmaktadır. Gazete editörü olan Ersen Korkmaz ise “hükümete hakaret” suçundan dolayı yine 301. madde dolayısıyla yargılanmaktadır. Gazeteci Rahmi Yıldırım “silahlı kuvvetlere hakaret” suçundan dolayı 301. maddeden yargılandı ve 13 Eylül’de gazeteci Emin Karaca aynı suçtan dolayı beş yıllık hapis cezasına çaptırıldı. (Bu ceza daha sonra para cezasına çevrildi ve ertelendi) Sözü edilen kişilerin her biri salt şiddetten yana olmayan düşüncelerini açıkladıkları için cezalandırılmış veya halen yargılanmaktadır.  
 
Türk Mahkemeleri artık hakaret davalarında daha çok beraat kararları vermektedir,halbuki bu tür davaların mahkeme önüne getirilmemesi gerekmektedir. Avrupa Birliği (AB) Komisyonunun 1999 yılından beri her yıl düzenli olarak hazırladığı Türkiye İlerleme Raporlarında hakim ve savcılar için düzenlenen eğitimden söz edilmektedir. 2004 Raporunda da hakim ve savcılara verilen eğitimin “yoğunlaştırılmasından” söz edilmiştir. Son zamanlarda açılan davalarda ise, bazı savcı ve hakimlerin ya ifade özgürlüğü hakkında yeterli eğitime sahip olmadıkları ya da uluslararası hukuku kasıtlı olarak yok saydıkları görülmektedir.  
 
AB Komisyonun genişlemeden sorumlu komiseri Olli Rehn, Pamuk davasının “ciddi bir endişe” taşıdığını belirtmekle birlikte, duruşma tarihinin AB ile Türkiye arasında tam üyelik için başlayacak olan müzakere kararının yıl dönümüne düşmesinin rastlantı değil de bir “provokasyon”a benzediğini belirtmiştir. Eğer bu doğru ise son derece rahatsız edici bir durumdur. Savcılar ve hakimler, hükümetin Avrupa Birliği üyeliği projesine katılmayabilirler ama, bu hoşnutsuzluklarını vatandaşlara karşı yersiz davalar açarak açıklayamazlar .  
 
Bu dava beraat ile sonuçlansa bile, yazar için yıpratıcı bir durum meydana getirecek, yazar ve işgücü yoğunluğu olan Türk Mahkemelerinin zamanı boşu boşuna heba edilmiş olacaktır. Ama eğer Pamuk hüküm giyip hapsedilırse, bu sefer de uluslararası insan hakları kuralları ihlal edilmiş olacak ve bu karar dünya çapında kınanacaktır. Üstelik, bu karar sonuçta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önüne getirilecektir. Mahkemenin içtihatları da (özellikle bkz. Castells v İspanya, Handyside v Birleşik Krallık) herhangi bir şüphe bırakmayacak bir şekilde açıktır ki,Mahkeme Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesini tekrar ihlal ettiği yönünde karar verecektir. Türkiye’nin tazminat olarak ödeyeceği miktar bir yana, bir de kamuoyu saygınlığını kaybedecektir.  
 
16 Aralıkta yapılacak olan Pamuk davasını yazarlar, gazeteciler, politikacılar, yargıçlar ve bütün dünya yakından izleyecektir. Bu karar, Türk Hükümetinin ifade özgürlüğü ile ilgili olan insan hakları yükümlülüklerini tanıyıp tanımadığını ortaya çıkaracaktır. Hükümet mahkemelerin bağımsızlığından sözederek bu yükümlülüklerinden kurtulamaz. İktidarda bulunan hükümet ifade özgürlüğünü ihlal eden maddelerin yürürlülükten kaldırılması için yapılan bütün çağrılara rağmen Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren yeni ceza yasasına bu maddeleri koymuştur. Ayrıca Adalet Bakanlığı, kendi kadrosunun yıllık olarak yaptığı hakim ve savcıların yıllık değerlendirilme sistemine yargıç ve savcıların uluslararası hukuk konusundaki bilgileri ve gösterdikleri uyumluluk ile ilgili herhangi bir puanlama cetveli de eklememiştir.  
 
Bütün savcı ve hakimlerin, insan hakları sözleşmelerini kapsayan uluslararası hukukun yabancı bir hukuk değil, anayasanın 90. maddesi esasında Türk iç hukukunun bir parçası olduğunu anlamalarını ve görevlerini bu esasa göre ifa etmelerini sağlamanızı tavsiye etmekteyiz. Bizler 301. madde ve hakareti cezai suç olarak düzenleyen benzer maddelerin kaldırılması için çağrıda bulunuyor, Orhan Pamuk’a karşı açılan davadan, ayrıca diğer şiddetten yana olmayan açıklamalarından dolayı başkalarına karşı açılan davalardan da derhal vazgeçilmesini umut ediyoruz.  
 
 
Saygılarımızla,  
 
Holly Cartner  
Genel Müdür  
Avrupa ve Orta Asya Bölümü