HUMAN RIGHTS WATCH

Türkiye

Ülke Özeti

Türkiye’de insan haklarının korunması konusundaki eğilimlerde son zamanlarda bir gerileme yaşanmaktadır. 2007 yılı, kişilerin ifade özgürlüğü kısıtlamalarından ötürü yargılanma ve cezalandırılmalarında yoğunlaşmanın ve uluslararası insan hakları hukukuna aykırı tartışmalı mahkeme kararı sayısında artışın yaşandığı bir yıl oldu. Nitekim bu dönem içerisinde Demokratik Toplum Partisi (DTP) yetkililerine ve milletvekillerine yönelik yıldırma çabaları ve polis şiddeti ile ilgili haberlerde artış yaşandı. Devlet yetkililerinin, farklılıklara ve muhalif fikirlere karşı hoşgörüsüzlüğü, azınlık gruplarına karşı çeşitli şiddet eylemlerinin yaşandığı bir ortam hazırladı. 2007 yılı Ocak ayında, Türkiyeli Ermeni gazeteci ve insan hakları savunucusu Hrant Dink öldürüldü. Türk ordusu ve Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında yaşanan çatışmalar, Temmuz ayındaki genel seçimlere doğru artışa geçerek yılın ikinci yarısında artan oranda can kaybı ile daha da yoğunlaşmaya başladı. Bazı saldırılar sivilleri hedefledi – örneğin Mayıs ayında Ankara’da PKK tarafından gercekleştirildiğinden şüphelenilen bombalı intihar saldırısı gibi.

Genel seçimlerden önce, ordu, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) karşı muhalefet ederek ve AKP’nin cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’ün seçilmesini engellemek için Anayasa Mahkemesi kararını kasten etkileyerek, siyasi alana doğrudan müdahale etmiştir. AKP, buna rağmen, cumhurbaşkanlığı krizi nedeniyle erken bir tarihe alınan genel seçimlerde, oyların yüzde 47’sini aldı ve böylece Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini kesinleştirdi. AKP hükümeti, 1982 yılında askeri rejim altında yapılan anayasayı degiştirmek için yeni bir anayasa hazırlanması çalışmalarına başladı.  
 
İnsan Hakları Savunucuları  
İfadenin suç sayılması, bir yandan Türkiye’de insan haklarının korunmasının önündeki en büyük engel olup bir yandan da, 2007 yılında şiddet olayları ile sonuçlanan hoşgörüsüzlük ortamına katkıda bulunmaktadır. 19 Ocak günü, gazeteci ve insan hakları savunucusu Hrant Dink, bürosunun önünde öldürüldü. Dink, 2006 yılında, yazılarından ve konuşmalarından dolayı sık sık kovuşturmaya uğradığı ve Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi uyarınca ‘Türklüğü alenen aşağılamak’ suçundan yargılandığı için olumsuz bir şekilde gündeme gelmişti. Dink’in öldürülmesi olayı ile ilgili suçlanan, aralarında 17 yaşındaki katil zanlısının da bulundugu 18 sanığın davası, 2 Temmuz günü başladı; ancak yetkililer şimdiye kadar güvenlik güçlerinin olaya karışmış olma ya da ihmalkar davranmış olma ihtimalleri yönündeki güçlü kanıtlara rağmen harekete geçmemişlerdir.  
 
İnsan hakları savunusu ile ön plana çıkan tanınmış bazı diğer kişiler de ölüm tehditleri aldılar. Derneklere yönelik uzun ve yorucu kayıt prosedürleri ve yasal kısıtlamalar devam etti. Örneğin, bir LGBT kuruluşu olan Lambdaistanbul derneği hakkında, derneğin amaçlarının ‘hukuğa ve ahlaka’ aykırı olduğu gerekçesiyle dava açıldı ve dernek kapatılma tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktadır.  
 
İfade ve Toplanma Özgürlüğü  
Temmuz ayında yapılan seçimlerden galip çıkmasının ardından, yeni AKP hükümeti, 301. madde gibi ifade özgürlüğü önündeki engelleri kaldırma ve duraksayan reform sürecini yeniden başlatmak için gerekli adımları atma konusunda başarısız kalmıştır. Yargı sistemi içindeki reform karşıtı unsurlar, bireyleri izinsiz gösteri düzenleme ya da ifade özgürlüğü kısıtlmalarına yönelik yargılamalara ve cezalandırmalara devam etmiştir. 2007 yılında, aralarında gazeteciler, yazarlar, yayıncılar, akademisyenler ve insan hakları savunucularının da bulunduğu yüzlerce kişi ve Kürt siyasi partileri ve derneklerinin yetkilileri hakkında çeşitli davalar açılmıştır. Bu kişilerin bir kısmı ceza almışlardır.  
 
2007 yılı Ekim ayında, Hrant Dink’in oğlu ve Türkçe ve Ermenice dillerinde yayınlanan Agos gazetesinin editörü Arat Dink ve gazetenin imtiyaz sahibi Serkis Seropyan, 301. madde uyarınca ‘Türklüğü aşağılamak’ suçundan dolayı bir yıl ceza aldılar. Bu kişilerin cezaları daha sonra ertelendi. Reuters haber ajansının 2006 yılı Temmuz ayında Hrant Dink ile yaptığı, Dink’in ‘Ermeni Soykırımı’ndan söz ettiği röportaj, Agos gazetesinde haber yapılmıştı. Hrant Dink’in Reuters’e verdiği demecindeki bu sözlerini haber yapan başka hiçbir gazeteye dava açılmamıştır.  
 
Seçimlere bağımsız adaylarla katılan ve 22 milletvekili ile Meclis’te temsil hakkı kazanan DTP yetkililerinin yıl boyunca çeşitli ifadelerinden ötürü haklarında dava açıldı. Bu kişilerin bazıları dava öncesinde aylarca tutuklu kaldılar. Bu seneki kovuşturma sayısının geçen senekine oranla oldukça yüksek olması, DTP’nin siyasi faaliyetlerini engellemek ve seçimler süresince toplanma özgürlüğünü kısıtlamak amacıyla ortak bir çaba sarfedildiği yönündeki iddiaların inandırıcılığını arttırmaktadır. Kasım ayında, DTP aleyhinde açılan kapatılma davası, Anayasa Mahkemesi tarafından görülmekteydi. Kürt partisi HAK-PAR’ın yetkilileri de siyasi parti faaliyetlerinde Kürtçe’yi kullandıkları için çeşitli cezalar aldılar; partiye karşı açılan kapatılma davası hala Anayasa Mahkemesi’nde beklemektedir.  
 
Güvenlik Güçleri tarafından İşkence, Kötü Muamele ve Öldürme  
2007 yılında, kötü muamele haberlerinde bir artış gözlenmiştir ve söz konusu vakaların gözaltı merkezlerinin yanısıra, genellikle yakalama esnasında, resmi gözaltı yerleri dışında ve gösteriler sırasında yoğunlaştığı görülmektedir. Bu artış, Haziran ayında çıkarılan ve polise geniş arama ve durdurma yetkileri tanıyan Polisin Vazife Salahiyetleri Kanunu ile daha fazla yükseliş göstermiştir. Yeni yasa çıkarıldıktan sonra, yasada polise verilen rutin kimlik kontrolleri yapma yetkisinin kullanılması sırasında polis şiddetinin gündeme geldiği görülmektedir. Cezaevlerinde kötü muamele vakaları devam etmektedir. Ocak ayında vicdani retçi Halil Savda, askeri cezaevinde kötü muameleye maruz kalmıştır.  
 
Güvenlik güçleri tarafından sivillere yönelik öldürücü nitelikte ateş açılması, ciddi kaygı uyandıran bir konu olmaya devam etti. Polis, genellikle, öldürme olayının kişi dur ihtarına uymadığı için gerçekleştiğini iddia etse de, bazı vakalarda yargısız infaz olarak nitelendirilebilecek durumlar yaşanmıştır. 2007 yılı Eylül ayında, Tunceli ili Hozat ilçesinde Bülent Karataş adlı kişinin öldürülmesi olayı bir yargısız infaz olayının izlerini taşımaktadır. Karataş’ın yanında bulunan ve olaydan ağır yaralı olarak kurtulan Rıza Çiçek, arıcılık için yaptıkları yolculuk esnasında askeri görevliler tarafından kendilerine ne şekilde ateş açıldığını açıklamıştır. Yargısız infaz olduğundan şüphelenilen bir diğer olay ise, Eylül ayında, Van’ın Özalp ilçesine bağlı bir köydeki Ejder Demir adlı kişinin öldürülmesi olayıdır. Bunların yanında, Ağustos ayında İstanbul’da gözaltına alınan Nijeryalı sığınmacı Festus Okey, gözaltı sırasında vurularak öldürülmüştür.  
 
Sivillere Yönelik Saldırılar  
PKK tarafından gerçekleştirildiğinden şüphelenilen ve sivilleri hedef alan saldırılar 2007 yılında aralıklarla devam etti. Bunlar arasında, Mayıs ayında Ankara’nın Ulus semtinde bir alışveriş merkezinin önünde gerçekleştirilen ve 8 kişinin hayatını kaybettiği bombalı intihar saldırısı ve İzmir’de Ekim ayında gercekleştirilen ve 1 kişinin hayatını kaybettiği iki ayrı bombalı saldırı sayılabilir. Eylül ayında Şırnak’ın Beytuşşebap ilçesine bağlı bir köyün yakınlarında bir minübüse açılan ateş sonucu 5 sivil ve 7 köy korucusu hayatını kaybetmişti. Bu rapor yazıldığu sırada söz konusu olayların failleri hala bulunamamıştır.  
 
Cezasızlık  
Türk mahkemeleri, hak ihlali ve görevi kötüye kullanma ile suçlanan güvenlik güçleri mensuplarına karşı müsamaha göstermeye devam etmekte ve bu durum cezasızlık ortamına ve işkence ve öldürücü nitelikte güç kullanımının devam etmesine katkıda bulunmaktadır. Tartışmalı durumlarda işkence ve ölüm iddiaları mahkemeye getirilememekte ve soruşturulmamaktadır. 2007 yılının ilk yarısında, tartışmalı mahkeme kararları öne çıkmaktadır. Mayıs ayında, Yargıtay, 2005 yılı Kasım ayında Türkiye’nin güneydoğusundaki Şemdinli ilçesinde bir kitapevine yapılan ve bir kişinin ölümüyle sonuçlanan bombalı saldırı ile ilgili olarak iki jandarma görevlisine verilen 39 yıl hapis cezası kararını bozmuştur. Söz konusu bombalı saldırı, Türkiye’deki insan hakları grupları tarafından terörle mücadele adı altında hukuksuz yöntemlere başvurulduğunun bir kanıtı olarak görülmektedir. Buna rağmen mahkeme suçun terörle mücadele operasyonu çerçevesinde işlendiğine ve sanıkların askeri mahkemede yargılanması gerektiğine karar vermiştir. Bu rapor yazıldığı sırada karar temyiz aşamasındadır.  
 
Nisan ayında, Eskişehir’deki bir mahkeme, ülkenin güneydoğusundaki Kızıltepe ilçesinde Ahmet ve Uğur Kaymaz’ın öldürülmesi davasında sanık olan dört polis memurunun beraatine karar vermiştir. Mahkeme baba ve oğulun yargısız infaza kurban gittiklerini gösteren büyük önemdeki adli tıp raporlarını görmezden gelmiştir. Karar temyiz aşamasındadır.  
 
2006 yılı Mart ayında, Diyarbakır’da yaşanan şiddetli gösteriler sırasında, 8’i vurularak hayatını kaybeden 10 kişinin ölümü ve olaylar ardından ortaya çıkan gözaltında işkence iddiaları ile ilgili açılan soruşturmada herhangi bir ilerleme kaydedilememiştir.  
 
Önemli Uluslararası Aktörler  
Avrupa Birliği (AB), Türkiye’de insan haklarına saygının zeminini kuvvetlendiren en önemli uluslararası aktör olmaya devam etti. Ancak, 2006 yılı Aralık ayında yapılan Avrupa Birliği zirvesinde, Türkiye’nin üyelik görüşmelerinin Kıbrıs’la ilişkiler nedeniyle kısmen askıya alınması, AB üyesi ülkelerin Türkiye’nin üyeliği konusundaki taahhütlerinden vazgeçtiği yönündeki algılamayı güçlendirdi. Fransa’da 2007 yılındaki seçimlerde, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduğunu defalarca vurgulayan Nicolas Sarkozy’nin cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından, Haziran ayında Fransa, üyelik müzakerelerinin iki faslını askıya almak için veto hakkını kullandı. Avrupa Komisyonu, Kasım ayında yayımladığı yıllık raporunda, 2007 yılında reformların daha ileriye taşınamadığına, ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalara, ordunun siyasi alandaki müdahalesine, yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi gerekliliğine ve azınlık haklarının geliştirilememesine vurgu yaptı.  
 
Bu rapor yazıldığı sırada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye aleyhinde, işkence, adil yargılama hakkının ihlali, yargısız infaz ve diğer ihlallerden ötür 242 karar yayımlamış bulunuyordu. Ekim ayında verilen, ve anayasa taslağı üzerinde etkide bulunabilecek bir kararda, mahkeme, Alevi bir kız öğrencinin, anayasal düzlemde zorunlu tutulan Sünni İslam üzerine odaklanmış din eğitimi derslerinden muaf tutulmamasını, eğitim hakkının ihlali olarak değerlendirdi (bkz Hasan ve Eylem Zengin vs. Türkiye). Ocak ayında verilen tartışmalı bir kararda ise, mahkeme, Kürt haklarını öne çıkaran partilerin parlamentoda temsil hakkı kazanmalarını engellediği vurgulanan yüzde onluk seçim barajının, insanların temsili seçimler sırasında fikirlerini özgürce ifade edebilmeleri hakkını ihlal etmediğine hükmetti (Sözleşme’nin 1. Protokolünün 3. Maddesi). Karara muhalefet eden iki yargıç, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin 2004 yılında Türkiye’yi söz konusu barajı aşağı çekmeye çağırdığını ve Türkiye’deki barajın Avrupa ortalamasının iki katı olduğuna dikkati çektiler (bkz. Yumuk ve Sadak vs. Türkiye). Dava Kasım ayında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Daire tarafından görüldu ve henüz bir karara varılmamıştır.  
 
 
 



Related Material

Turkey
Country Page

Download Chapter (PDF)
World Report Chapter

World Report
Report