Tarihçe1980li ve 1990lı yıllardaki yasadışı silahlı gruplarla başa cıkma çabalarının bir parçası olarak, güvenlik güçleri, Türkiyenin güney doğusunda tahminen 3.000 köyü zor kullanarak boşalttı. Gerçek rakam muhtemelen daha yüksek olmakla birlikte, resmi rakamlara göre bu süreçte 378.335 kişi yerlerinden edildi.5 Bu köylerin sakinleri, bir tarafta askeri güçleri, diğer tarafta ise Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında kalan, ağırlıklı olarak Kürt köylü ve çiftçilerdi. Bu insanların yerlerinden edilmeleri yalnızca evsiz kalmalarını değil, geçimlerini temin ettikleri arazilerinden ve hayvanlarından da mahrum kalmaları sonucunu doğurdu. Bu imha programının amacı, PKKnın köylerden eleman bulmasını ve maddi destek almasını engellemekti. Jandarma, oluşturduğu maaşlı, silahlı geçici köy korucu sistemine köylülerğn katılmasını şart koştu. Köylüler imkansız bir çelişkinin ortasında bırakıldılar: Köy koruculuğu sistemine katılırlarsa muhtemel PKK saldırılarına maruz kalacaklardı; köy koruculuğu sistemini reddettikleri takdirde ise jandarma zor kullanarak, yasadışı bir şekilde ve çoğunlukla şiddet uygulayarak yerleşimlerini boşaltacak ve tahrip edecekti. İnsan Hakları İzleme Örgütünün 2005te yayınladığı raporda belirtildiği gibi,
1990lı yıllar boyunca Türk hükümeti boşaltma ve sürgünlerin varlığını inkar etti ve güvenlik güçlerinin ihlallerini örtbas etmek için yalan söyledi. Bir iki siyasetçi, kendi siyasi kariyerlerini yok etme pahasına köy imha programına karşı çıktı ama Meclis, bu felaketi durduramadı. Yerinden edilenler umutsuz bir şekilde yerel ve ulusal siyasetçilere lobi yapmaya çalıştılar. 26 Ekim 1994te Başbakan Tansu Çiller, Tunceli ilinden bir muhtarlar heyeti ile görüştü. Muhtarlar, askerlerin köylerini yaktıklarını ve helikopterlerin operasyonları desteklediğini anlattılar. Ama o dönemdeki resmi politika artık toptan inkar üzerine kuruluydu. Başbakan onlara şöyle dedi: Devletin köy yaktığını gözümle görsem bile inanmam. Her gördüğünüz helikopteri bizim sanmayın. PKK helikopteri olabilir. Hatta Rus, Afgan veya Ermeni helikopteri de olabilir.7 Diyarbakırın Akçayurt köyünün muhtarı Mehmet Gürkan, ulusal televizyonda güvenlik güçlerinin Temmuz 1994te köylerini yaktığını anlattı. Bir ay sonra köye döndüğünde bir görgü tanığı askerlerin kendisini gözaltına alıp helikoptere bindirip götürdüğünü gördü. Kendisini bir daha gören olmadı.8 Adalet mekanizması, operasyonlarla ilgili her türlü haberi engellemek için elinden gelen çabayı gösteriyordu. Nisan 1994te Türkiye İnsan Hakları Derneği (İHD), olağanüstü hal bölgesindeki insan hakları ihlallerini anlatan ve özellikle de köy yakmalar üzerine yoğunlaşan, Yakılan Köylerden bir Kesiti yayınladı. Kitap toplatıldı ve dernek başkanı Akın Birdal ile iki İHD görevlisi, Terörle Mücadele Yasasının 8. maddesine göre bölücü propaganda yapmak suçuyla Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılandı. Göçe zorlama ile ilgili haberler genellikle bastırılıyordu ama göç sonucunda Türkiyenin batısındaki şehirlere yığılan Kürt nüfus ile ilgili sorular ve kaygılara yol açıyordu. 1995 yılında, iç göç sorununu incelemek üzere bir meclis araştırma komisyonu kuruldu, ve 1996 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Akdivar ve diğerleri-Türkiye davasında, güvenlik güçlerinin yasadışı olarak köyleri yaktığına, yerel mahkemelerin ihlalleri araştırmak bir yana, örtbas edilmesine yardımcı olduğuna hükmetti. 1990ların sonuna gelindiğinde, ya sorun hakkındaki uluslararası ve ulusal ilginin sonucu olarak, ya da o vakte kadar köy koruculuğu sistemine katılmayan yerleşim birimi kalmadığı için, zorla göçler yavaşlayarak son buldu. Hükümet, eleştirileri savuşturmak için, yerinden edilenlerin eve dönüşü için, hepsi çok yetersiz bir şekilde tasarlanmış, siyasi kararlılık ve fonlardan yoksun birkaç girişim başlattı.9 Resmi istatistikler aksini iddia etse de 2000 yılına gelindiğinde geri dönüşler son derece kısıtlı kalmıştı. Ancak, Türkiyede yerinden edilenlere gösterilen uluslararası ilgi artmıştı. Uluslararası kurumlar, özellikle bir insan hakları reform paketini şart koşan ABnin, 1999 sonunda Türkiyenin adaylığını tanıması ve tam üyelik müzakerelerine başlaması, değişim için baskı yapmada çok daha etkili oldu.10 BM genel sekreterinin o tarihlerdeki yerinden olma ile ilgilenen özel temsilicisi Francis Deng, Kasım 2002de Türkiyeyi ziyaret etti ve yayınladığı raporda, başka önlemlerin yanısıra yerinden edilen köylülere tazminat ödenmesini de önerdi.11 Mayıs 2003te AB, Türkiye ile Katılım Ortaklığını gözden geçirdi ve yerinden olan insanların kendi yerleşimlerine dönüşlerinin desteklenmesi ve hızlandırılmasını şart koştu.12 Haziran 2004te Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi (AKPA), hükümeti 1990lardaki çatışmalar sonucunda yerinden olanların güvenli ve itibarlı bir şekilde geri dönmeleri için çalışmak üzere, diyalogdan öteye geçerek, BM ile bir resmi işbirliği yapmaya ve yerinden edilenlere tazminat ödemek için düzenlemeler yapmaya çağırdı.13 Ülke içinde yerinden olanlarla ilgili etkili bir politika gütme konusunda giderek artan çağrılara cevap olarak Türk hükümeti, 17 Temmuz 2004te 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunu kabul etti. Kanun 27 Temmuz 2004te yürürlüğe girdi ve kanunun uygulanmasıyla ilgili yönetmelikler 20 Ekim 2004 tarihli resmi gazetede yayınlandı. Tazminat Yasası, zorla göçten kaynaklanan maddi zararların tam olarak tazmin edilebilmesinepotansiyel olarak adalet sağlamak için güçlü ve etkili bir mekanizmaimkan sağladı. Yasa ayrıca bir uzlaşma sürecinin başlamasına ve hükümetin, hem devlet görevlilerinin hem de bazı durumlarda yasadışı silahlı grupların zorbalığına maruz kalan bir vatandaşlar grubuna karşı iyi niyetinin altının çizilmesine de imkan verdi. Hepsinin ötesinde yeterli tazminat, yerinden edilenlerin köylerine geri dönmeleri ya da şehirlerde yeni bir hayat kurmaları için gerçek ve pratik bir seçenek oluşturabilir . Köylüler geri dönüş konusunda pek çok engelle karşılaşıyor. Bunlar, komşü köylerin korucularının işgal ve saldırılarından,14 kara mayınları ve altyapı yetersizliğinetahrip edilen köylerin büyük çoğunluğunda elektrik, güvenilir su kaynağı ya da okul yokkadar geniş bir yelpazeye yayılıyor.15 Buna rağmen köylülerin bir çoğu geri dönüşü pratikte imkansız kılan başlıca faktörün, dönüşün mali yükü olduğunu söylüyor. Bu insanlar, yerinden edilmekten önce zaten Türkiyenin en fakir kesimi içindeydi. Şiddete dayalı göçe zorlanmanın onları evsiz ve işsiz bırakması yetmezmiş gibi, bir de sürekli olarak tekrarlanan ekonomik krizlerle alt üst olmuş bir ekonomide on yıl boyunca bir kenara itilmenin acısını yaşadılar. Güneydoğudaki evlerine geri dönen köylüler, evlerini yeniden kurabilmek için ailelerini ve eşyalarını da taşımak zorunda kalacaklardı. Geri döndüklerinde ise eski yıkılmış evleri çalılarla örtülmüş taş yığınları olarak onları karşılayacak. Herhangi bir düzenli gelir ve ürün elde edebilmek için hayvan ve ekipman almak, tarlalarını temizlemek, ekin ve ağaç dikmek ve ilk bir ya da iki yılı atlatabilmek zorunda kalacaklar. Bunların hepsi ciddi bir sermaye gerektiriyor ve yerinden edilenlerin büyük çoğunluğu bu sermayeye sahip değil. Tahrip edilen mülkleri, kaybettikleri gelir ve son on yılda ödemek zorunda kaldıkları kira maliyetini karşılayacak makul bir tazminat, geri dönüşü ekonomik olarak mümkün kılabilir. 5 TBMM Göç Komisyonu Raporu, Türkiye BMMye sunulmuş, 14 Ocak 1998. 1990 yıllarda kaç kişinin göçe zorlandığını hiç kimse kesin olarak bilmemektedir. 1998 yılında olağanüstü hal altında kalan güneydoğu bölgesinin valisi 820 köyden ve 2.345 küçük yerleşim biriminden 378.335 kişinin yerinden olduğunu belirtti. Türk hükümeti, 2004 Düzenli Raporu için Avrupa Komisyonuna bu sayıyı aşağı çekerek, 350.000 olarak verdi. Amerika Birleşik Dışişleri Departmanının 1998 raporu ise 560.000nin gerçekçi bir rakam olabileceğini belirtti. Diyarbakır Barosu ise bu rakamın 2 milyon kadar olabileceğini belirtmektedir. Her durumda yerinden edilmeler için il bazında verilen rakamlar esasında ortaya çıkan 377.882lik tahmini sayı kesinlikle düşük gözükmektedir. 6 İnsan Hakları İzleme Örgütü, Halen Kritik: Yerinden Edilen Kürt Köylülerin 2005 Yılındaki Durumu, cilt. 17, no. 2(D), Mart 2005, http://www.hrw.org/reports/2005/turkey0305/index.htm. 7 Cumhuriyet. 28 Ekim 1994. 8 Bkz. Uluslararası Af Örgütü, İnkar Politikası (Policy of Denial) `raporu. Şubat 1995, s. 3 9 1996 yılına kadar gerçekleşmiş, bu tür inisiyatiflerle ilgili bir araştırma için bkz. İnsan Hakları İzleme Örgütü/Helsinki, Türkiyenin Güneydoğuda kuvvet kullanarak göçe zorlananlarla ilgili başarısız politikası, İnsan Hakları İzleme Örgütünün bir raporu, cilt. 8, no. 9 (D), Haziran 1996. Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi de dahil olmak üzere, daha sonraki inisiyatifler için bkz. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Göç Ettilmiş ve Yüzüstü Bırakılmış (Displaced and Disregarded) İnsan Hakları İzleme Örgütünün bir raporu, cilt. 14, no. 7(D), Ekim 2002, ve İnsan Hakları İzleme Örgütünün Halen Kritik (Still Critical) cilt. 17, no. 2(D), Mart 2005. 10 Üyelik müzakereleri, Avrupa Konseyinin 16 Aralık 2004 tarihli kararı üzerine 3 Ekim 2005 tarihinde başladı. İnsan Hakları İzleme Örgütünün üyelik müzakereleri kararı alındığı sırada Türkiyedeki insan haklarının durum değerlendirmesi için bkz. İnsan Hakları Yol Ayrımında: İnsan Hakları İzleme Örgütünün 2005 Türkiyesi için temel endişeleri. http://hrw.org/english/docs/2004/12/15/turkey9865.htm 11 Birleşmiş Milletler Genek Sekreterinin yerinden olanlarla ilgilenen özel temsilcisi Bay Francis Dengin, 2002/56 no ve 27 Kasım 2002 tarihli İnsan Hakları Komisyon kararını müteakip hazırlayarak sunduğu rapor. 12 Avrupa Komisyonu, Türkiye: 2003 Katılım Ortaklığı, 19 Mayıs 2003, Öncelikler (2003/2004) 13 Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi, Karar no 1380 (2004), kabul tarihi June 22, 2004, 23.viii. 14 2002 yılından bu yana köy korucuları en az 13 silahsız köylüyü öldürdü. 15 SBkz. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Göç Ettirilmiş ve Yüzüstü Bırakılmış (Displaced and Disregarded) cilt. 14, no. 7(D), Ekim 2002, http://hrw.org/reports/2002/turkey/; ve Halen kritik. (Still Critical) |