Harita
Türkiye'deki Suriyeli mültecilerin yoğun olarak yaşadığı yerler[1]
Özet
Bir insan hastalanırsa tedavi olur ve iyileşir. Bir çocuk okula gitmezse, bu ileride büyük bir sorun olur – ya sokağa düşer, ya Suriye'ye döner ve savaşırken ölür, ya radikalleşir ve bir köktendinci olur, ya da Avrupa'ya ulaşmaya çalışırken denizde ölür.
— İstanbul'da, Suriyeliler için kurulan bir geçici eğitim merkezinin kurucusu ve Türkiye'de okuma şansı bulamayınca, savaşmak üzere Suriye'ye dönerek muhalif güçlere katılan ve 2012'de, 16 yaşındayken ölen bir gencin annesi.
Artık okula gidemiyorum ya, işte o çok zor bir durum. Alışması güç. Ara sıra çalışıyorum, ablalarım fabrikaya gitmeyince onların yerine ben gidiyorum. Geleceğimi hayal etmeye çalıştığımda hiçbir şey göremiyorum.
— 16 yaşındaki Rasha Ağustos 2013'te Suriye, Kamışlı'dan İzmir'e geldiğinde, ikamet izni olmadığı için okula kayıt yaptıramadı. Türkçe konuşamadığı için, yaşıtlarıyla birlikte 10. sınıfa gidemedi ve daha alt sınıfa gitmesine de izin verilmedi.
Dokuz yaşındaki Mohammed, 2012'de Halep kırsalındaki okuluna silahlı bir grup el koyduğundan beri okula gitmiyor. 2015 başlarında Mersin'e kaçan ailesi küçük ve içinde mobilya olmayan bir evde yaşıyor ve yerde uyuyorlar.
3. sınıfa gitmesi gereken Mohammed okula gitmeyi özlüyor. “Sınıfın en iyilerindendim ve okumayı öğrenmekten çok zevk alıyordum. Ama şimdi kendi kendime çalışmak istesem bile ne kitabım ne başka bir şeyim var” diyen Mohammed, günde 11 saat bir tekstil atölyesinde çalışıyor ve haftada 50 TL kazanıyor.
Bu rapor, acil bir mesele olan, Türkiye, Ürdün ve Lübnan'daki Suriyeli mülteci çocukların eğitime erişim konusunu ele alan üç bölümlük bir dizinin ilk raporu. Raporlarda Suriyeli çocukların eğitim görmelerinin önündeki çeşitli engeller incelenecek ve ev sahibi ülkelere, uluslararası bağışçılara ve uygulayıcı ortaklara, Suriyeli çocukların kayıp nesil olmalarının önlenmesi amacıyla bu engellerin etkilerini azaltmaları için çağrıda bulunulacak.
Çatışmalardan önce Suriye'de ilkokula gidenlerin oranı yüzde 99, ortaokula gidenlerin oranı ise yüzde 82'ydi ve okula giden kız ve erkek çocukların oranı büyük ölçüde eşitti. Bugün, UNICEF'in tahminlerine göre ülke içinde ve dışında yaklaşık 3 milyon Suriyeli çocuk okula gidemiyor – bu sayı savaştan önce okul çağındaki çocukların neredeyse tamamını eğitime katmayı başarmış Suriye'nin, bu başarısını yerle bir ediyor.
Türkiye'de hükümetin idaresindeki 25 mülteci kampında bulunan okul çağındaki Suriyeli çocukların yaklaşık yüzde 90'ı düzenli olarak okula gidiyor. Ne var ki, bu çocuklar Türkiye'de yaşayan okul çağındaki Suriyeli mülteci nüfusun yalnızca %13'ünü oluşturuyor. Türkiye'deki Suriyeli çocukların büyük çoğunluğu mülteci kamplarının dışında, kent ve köylerde yaşıyor ve buralarda okula kayıt yaptırma oranları çok daha düşük. 2014-2015 yılında bu nüfusun yalnızca %25'i okula gitti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün bu rapor için görüştüğü 50 ailedeki çocukların bazıları dört yıldır eğitim görmüyordu. Savaş başladığında okula gidemeyecek kadar küçük olan diğerleri ise herhangi bir okula adım bile atmamıştı. Birçoğunun eğitimleri ilk olarak, Suriye'deki okulları silahlı gruplarca bombalandığında veya el konduğunda kesintiye uğramıştı. Türkiye'ye gelmeleriyle birlikte, eğitimle araları daha da açılmış veya tamamen eğitimden kopmuşlardı. Görüştüğümüz çocuklar ortalama iki yıldır okula gitmiyordu.
Uluslararası hukuk bakımından Türkiye hükümeti Türkiye'deki tüm çocuklara zorunlu ve ücretsiz ilköğretim vermeli ve ortaöğretime erişim olanağı sağlamalıdır.
Türkiye yükümlülüklerini yerine getirmek için, Suriyeli çocukların örgün eğitim görmelerinin önündeki hukuki engelleri kaldıracak bazı olumlu adımlar attı. Örneğin, 2014 yılında Suriyelilerin devlet okullarına kayıt yaptırmak için ikamet iznine sahip olmaları zorunluluğunu kaldırdı ve onun yerine hükümetin verdiği kimliğe sahip olan tüm Suriyeli çocukların devlet okullarına kaydolmalarının önünü açtı. Ayrıca, Türkiye'de sürgünde bulunan Suriyeli muhalif yetkililerin oluşturduğu Suriye Geçici Hükümeti kabinesinin eğitim bakanlığı tarafından onaylanmış Arapça müfredat eğitimi veren paralel bir “geçici eğitim merkezleri” sistemini de akredite etti.
Ancak tüm bu çabalarına rağmen, Türkiye’nin ülkedeki Suriyeli mülteci çocukların çoğunluğuna, özellikle de kampların dışında yaşayanlara eğitim olanağı verme konusunda başarıya ulaşmış olduğunu söylemek henüz mümkün değil ve bu konuda bugüne dek gözlemlenen övgüye değer ilerlemeler, ancak okula kayıt yaptırma oranını arttırma çabalarının başlangıç adımları olarak değerlendirilebilir.
Sonuçta, son dört yıl içinde Türkiye'ye gelen 700,000 okul çağındaki Suriyeli çocuğun üçte birinden azı okula gidiyor – yani, yaklaşık 485,000 çocuğun eğitime erişim olanağı hâlâ yok.
İnsan Hakları İzleme Örgütü yaptığı araştırmada Türkiye'de kampların dışında yaşayan Suriyeli çocukların okula gitmelerinin önünde, üzerine eğilinmesi mümkün bir dizi engel saptadı. Bunların en önemlileri arasında şunlar sayılabilir:
- Dil engeli: çoğu Arapça’dan başka bir dil bilmeyen Suriyeli çocuklar, Türkçe eğitim verilen okullarda dil engeliyle karşılaşıyor.
- Ekonomik zorluklar: parasızlık yüzünden aileler ulaşım, okul gereçleri ve geçici eğitim merkezleri söz konusu olduğunda, okul harcı gibi masrafları karşılayamıyor. Kendi işsiz nüfusu üzerinde olumsuz etkileri olabileceği endişesiyle Türkiye’nin çalışma izni vermediği Suriyeli mülteci nüfus içinde çocuk işçiliği çok yaygın. Çalışma hayatına ilişkin güvencelerden yoksun kalan anne ve babalar emeklerinin karşılığı sayılabilecek adil bir gelir elde edemedikleri için, birçok aile geçinmek için çocukların getirdiği gelire muhtaç kalıyor.
- Toplumsal uyuşma: Bazı Suriyeli aileler, okulda zorbalığa maruz kalacağı ve Türkiyeli sınıf arkadaşlarıyla kaynaşmakta zorluk çekeceğine dair endişelerle çocuklarını oturdukları yerdeki devlet okullarına kaydettirmiyorlar.
Buna ek olarak, bu raporda bazı devlet okullarının mülteci çocukları reddettiği veya ihtiyaçlarını makul ölçüde karşılamadığı ve geçici eğitim merkezlerinin genellikle aşırı kalabalık olduğu da ortaya konuyor. Türkiye’nin yasal çerçeveyi Suriyeli mülteci çocukların devlet okullarına gitmesini sağlayacak şekilde değiştirmiş olmasına rağmen, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün görüştüğü ailelerden bazıları Türkiye'deki devlet okullarının hâlâ, kayıt yaptırmak için artık gerek olmayan belgeleri talep ettiğini söyledi. Ayrıca birçok aile, Türkiye'deki okula kayıt yaptırma usulleriyle ilgili önemli bilgilere sahip değil.
Örneğin, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün görüştüğü Mohammed'in annesi, Mohammed'in ve 11 yaşındaki erkek kardeşinin okula gitmemesinin sebebini “nasıl kayıt yaptıracağımızı da, okula gitmelerine izin olup olmadığını da bilmiyoruz” diyerek açıkladı. Kocasının çalışma izni olmadığı için bir tekstil atölyesinde yasadışı olarak ve kendisiyle aynı işi yapan Türkiyeli işçilerden çok daha düşük bir ücretle çalıştığını anlattı. Kocasının kazandığı paranın ailenin geçinmesine yetmediği için iki oğlunun da çalıştığını söyledi.
Türkiye, bugüne kadar 2 milyondan fazla Suriyeli mültecinin ev sahibi olarak önemli bir külfeti üstlenmiş durumda. Yaklaşık 6 milyar Dolar harcayan Türkiye'ye kısıtlı destek veren uluslararası topluluk, Suriyeli çocukların eğitime erişimlerinin iyileştirilmesi için Türkiye'ye maddi ve diğer konularda destek vermek için adım atmalıdır. Ancak, Türkiye de politikalarının hayata geçmesini sağlamak ve Suriyeli çocukların eğitime erişimlerini engelleyen, uygulamadaki mevcut engelleri kaldırmak için daha fazla çaba göstermelidir. Yapılması gerekenler arasında şunlar sayılabilir:
- Suriyeli öğrencilerin dil engelini aşabilmeleri için, devlet okulları sistemi aracılığıyla hızlandırılmış Türkçe dil programlarının hayata geçirilmesi;
- Suriyeli çocukların devlet okullarına erişimini teminat altına alan ulusal mevzuata tüm illerde ve tüm devlet okullarında uyulmasının sağlanması;
- Mevcut izleme mekanizmaları kullanılarak okulu bırakanların izlenmesi ve okula devamlılığın teşvik edilmesi;
- Türkçe konuşmayan mülteci nüfusun eğitiminde karşılaşılan özel zorluklar göz önüne alınarak, öğretmenlerin ve okul personelinin katılması amacıyla hazırlanmış özel eğitim programlarına yatırım yapılması;
- Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNİCEF) ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) gibi uygulayıcı ortaklarla birlikte çalışılarak, erişimin daha zor olduğu yerlerdekiler de dahil olmak üzere tüm Suriyeli mültecilere, okula kayıt yaptırmak için nelerin gerektiği ve usullerin ne olduğu hakkında bilgi verilmesi;
- Suriyeli mültecilerin çalışma izni alabilmesini yaygın biçimde sağlayarak dezavantajlı ailelere çalışma hayatına ilişkin güvencelere ve düzenli bir asgari ücrete sahip olma fırsatı verilmesi ve böylece Suriyeli mülteci aileler arasındaki yüksek çocuk işçiliği oranının azaltılması.
Türkiye gibi ev sahibi ülkelerde Mohammed gibi Suriyeli çocukların eğitime erişimlerinin sağlanması için acilen harekete geçilmeyecek olursa, bunun bütün bir nesil üzerinde yıkıcı etkileri olacaktır. Onların eğitime erişimlerinin şimdi sağlanması, ileride erken evlilik yapmaları ve orduya katılmaları gibi riskleri azaltacak, para kazanma potansiyellerini arttırarak onlara istikrarlı bir ekonomik geleceğe kavuşma fırsatı sunacak ve bugünün genç Suriyelilerinin gelecekte, ülkelerini yeniden kuracak ve Suriye toplumunu rehabilite edecek de olsalar, dünyanın başka bir yerinde, içinde yaşadıkları topluma katkıda bulunacak da olsalar, belirsizliklerle dolu geleceklerine daha donanımlı bir şekilde adım atmalarına olanak sağlayacaktır.
Metodoloji
Bu rapor esas olarak Haziran 2015'te İstanbul, İzmir, Turgutlu, Gaziantep, Mersin ve Ankara'da yürütülen araştırmaya dayanmaktadır. İnsan Hakları İzleme Örgütü, eğitimle ilgili durumlarını değerlendirmek amacıyla kamplarda kalmayan Suriyeli mülteci ailelerle görüştü. Kamplarda kalmayan mültecilerle görüşme sebebimiz, bu kesimdeki okula kayıt olma oranının kamplardaki kayıt oranına göre daha düşük olmasıydı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü toplamda 50 hane halkıyla yüzyüze ve bir hane halkıyla da telefonla görüştü. Görüşmelerin hepsinde hane halkının tamamı görüşmede mevcut değildi. Görüşmelerde bulunan ve doğrudan konuşulan 136 kişinin 71'i 5 ila 17 yaş arasındaki çocuklardı. Görüşmelerde bulunanlar arasında 18 yetişkin erkek, 42 yetişkin kadın, 35 erkek çocuğu ve 36 kız çocuğu yer alıyordu. Görüşmelerde olmayan aile bireyleri de dahil olmak üzere, İnsan Hakları İzleme Örgütü 233 kişinin durumuyla ilgili bilgi topladı. Bunların 113'ü okul çağındaki çocuklardı. 48 hane halkından 19'u kendilerini Arap olarak tanımlarken 15'i Kürt, ikisi Türkmen, biri Çerkes olduklarını söyledi. Geri kalanlar ise etnik kimliklerini belirtmedi. Suriye'de, Halep, Halep kırsalı, Şam, İdlib, Afrin, Kamışlı, Amuda, Resulayn, Haseke ve Homs bölgelerinden gelmişlerdi. Görüşülen aileler yerel ve uluslararası STK'ların yönlendirmeleri ve her şehirdeki Suriyeli mülteci toplulukları arasından irtibatta olduğumuz kişiler aracılığıyla belirlendi.
Görüşmelerin çoğunluğu özel evlerde gerçekleştirilirken altı tanesi halka açık parklarda ve biri mültecilere destek merkezinin bekleme odasında yapıldı. İnsan Hakları İzleme Örgütü bütün görüşmelerin güvenli ve mahrem yerlerde yapılmasına özen gösterdi. Görüşmeler tercümanlar aracılığıyla, Arapça ve Kürtçe yapıldı. Görüşülen kişilerin tamamına, araştırmanın niteliği ve elde edilen bilgileri nasıl kullanacağımızla ilgili açıklama yapıldı ve her görüşülenin sözlü onayı alındı. Hepsine, sorulara cevap vermeyecebilecekleri ve diledikleri zaman görüşmeyi sonlandırabilecekleri belirtildi. Araştırmaya katılanlara herhangi bir maddi karşılık verilmedi. İnsan Hakları İzleme Örgütü gizli kalmayı isteyen kişi ve kurumların kimliklerini saklı tutmaktadır.
Herhangi bir anket ya da istatistiki çalışma yürütmedik; bulgularımızı yaptığımız kapsamlı görüşmelere ve önceden yayınlanmış, çok sayıda ve değişik malzemelerin analizine dayandırıyoruz. İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM), Gaziantep Belediyesi ve Suriye Geçici Hükümeti Eğitim Bakanlığı temsilcileriyle de görüştü. Ayrıca Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK), uluslararası ve ulusal hükümet dışı kuruluşların (STKlar) temsilcileri, Suriye okul müdürleri, yaygın eğitim verenler ve öğretmenlerle de görüşmelerde bulunduk. Kriz hallerinde eğitim ve Türkiye eğitim politikaları konularında uzmanlara da danıştık.
I. Arkaplan
Suriyelilerin Türkiye'ye Göçü ve Türkiye'nin Tepkisi
Suriye'de silahlı çatışmaların başladığı 2012'den bu yana 2 milyondan fazla mülteci sınırı aşarak Türkiye'ye geçti.[2] Türkiye, topraklarına gelen sığınmacılarla ilgili genellikle “açık kapı” politikası güdüyor.[3] Türkiye'nin bu göç akınına “istikrarlı bir biçimde yüksek standartlarda” cevap vermesi BMMYK ve diğer gözlemciler tarafından övgüyle karşılanıyor[4]. Bu açık kapı politikası, Türkiye'yi dünyanın en fazla mülteci barındıran ülkesi konumuna getirdi.[5] Türkiye'nin politikaları son dört yılda, acil durumda müdahale politikasından, uzun süreli yer değiştirme olaylarından kaynaklanan uzun vadeli kaygıları dikkate alan bir politikaya dönüştü.
Hükümetin açıklamalarına göre, Suriyeli mülteci krizi için Türkiye Şubat 2015 itibariyle toplam 6 milyar Dolar harcarken, uluslararası bağışçılardan aldığı toplam katkı 300 milyon Dolar'da kaldı.[6] Türkiye'nin yaptığı harcama “Suriye [mülteci] kriziyle için bugüne dek yapılmış” en büyük katkıyı temsil ediyor.[7]
Türkiye hükümetinin Türkiye-Suriye sınırı yakınında kurduğu 25 kampta, 13 Ağustos 2015 tarihi itibariyle 262,134 Suriyeli mülteci yaşıyordu ve kampların tamamı doluydu.[8] Mülteci nüfusun kalan %85'i “şehir mültecileri” olarak, ülkenin dört bir yanındaki il ve ilçelere dağılmış durumda. Mültecilerin en yoğun yaşadığı Güneydoğu bölgesinde, Suriye sınırı yakınındaki bazı kentlerin nüfusları, yoğun mülteci akını sebebiyle yüzde 10 veya daha fazla arttı.[9] Ayrıca, Suriye'den gelen mültecilerin İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentlere de yerleştiği görülüyor. Ocak 2015 itibarıyla İstanbul'un Suriyeli mülteci nüfusunun 330,000'e ulaştığı ifade ediliyor.[10]
Türkiye 1951 Mülteci Sözleşmesine taraf olmakla beraber, sözleşmenin sağladığı korumayı sadece Avrupa'dan gelen mültecilerle sınırlı tutan coğrafi çekinceyi hâlâ koruyan tek ülke.[11] Bunun sonucu olarak, Türkiye Suriye'deki şiddet veya zulümden kaçan kişilerin mülteci statüsünü hukuken tanımıyor ve bu kişilere sığınma sağlamıyor. Bu yüzden, krizin ilk günlerinde Türkiye hükümeti, ülkeye gelen Suriyelilerden “misafir” olarak söz ediyordu.[12] Ekim 2011'de[13] Türkiye “geçici koruma” rejimi kurarak, Suriyelilere ve Suriye'de yaşayan Filistinlilere, Türkiye'ye vizesiz giriş hakkı, zorla geri gönderilmeme ve insani yardıma erişim haklarını tanıdı.[14]
Suriye'den gelen Mültecilerin Hukuki Statüsünde Değişiklik
Nisan 2014'te yürürlüğe giren ve göçle ilgili oldukça kapsamlı bir kanun olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK)[15] Suriyeliler ve Suriye'den gelen Filistinliler için mevcut koruma planını, bu kişilere kanunen yasal statü tanıyarak ve kampların dışında yaşamalarına izin vererek güçlendirdi. Ayrıca, İçişleri Bakanlığı'na bağlı ve Suriyeli mültecilerin kayıt altına alınmasını da kapsayan, sığınmayla ilgili konulardan sorumlu olan, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü adlı yeni bir birim kuruldu.[16] Bundan önce mültecilerin kayıt altına alınması, kampların kurulması ve kampların içinde ve dışında yaşayan mültecilere destek verilmesine dair koordinasyon, T.C. Başbakanlığı'na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'nın sorumluluğundaydı.
Bunu takiben yayınlanan Ekim 2014 tarihli yönetmelik[17] , geçici koruma altındaki kişilerin kayıt altına alınmasıyla ilgili kural ve usullerin yanı sıra, bu kişilerin hak ve salahiyetlerini netleştiriyor.[18] Yönetmelikte, yasa kapsamına giren kişilerin ücretsiz acil sağlık hizmeti alma, ülkede yasal olarak ikamet ettiklerini gösterir kimlik kartı edinme, barınma, gıda ve diğer hizmetlerin verildiği “barınma merkezleri”ne erişim, ülkeye düzensiz yollarla girdikleri gerekçesiyle gözaltına alınmama hakkı, aile birleşimine erişim, hukuki danışma ve ücretsiz çeviri hizmetlerine erişim ve geldikleri ülkelere zorla geri gönderilmekten (refoulement)[19] korunma hakları olduğu belirtilmektedir.[20]
Suriyeli Mülteciler için Eğitim Hizmetleri
Eylül 2014'te Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) yayınladığı 2014/21 no.lu Genelgeyle Nisan ayında yürürlüğe giren göç yasasıyla uyumlu olarak, geçici korumadan yararlanan kişilerin eğitimiyle ilgili yeni düzenlemeler yaptı. Bu genelgeyle, diğer tedbirlerin yanı sıra, yasa ve yönetmelikte eğitimle ilişkili olan kararların hayata geçirilmesinden sorumlu olan il komisyonlarının kurulması, Suriye “geçici eğitim merkezleri” için akreditasyon sistemi oluşturulması ve devlet okullarına kayıt yaptırmak için “ikamet izni” değil “yabancı tanıtma belgesi”nin yeterli olduğu karara bağlandı.[21]
Türkiye hükümeti, Suriyeli mülteci çocukların eğitim görmeleri konusundaki kararlılığını açık bir dille ifade etti. 2 Ekim 2015 tarihinde MEB müsteşar yardımcısı Yusuf Büyük, “Eğer bu öğrencileri eğitemezsek yanlış ellere düşerler, çeteler, suçlular tarafından sömürülürler... Biz ülkemizin standartlarını iyileştirmeye çalışıyoruz; bu, Suriyeliler için de standartların iyileşmesi anlamına gelir” dedi.[22] Zaten 2014/21 no.lu genelgenin çıkmasının sebebi de, Bakanlığın Suriyeli mülteci öğrencilerin okula gitmesini engelleyen “dil engeli, hukuki engeller ve teknik altyapı eksikliği gibi... engellerin ortadan kaldırılması” için çalışmak gerektiğini kabul etmesiydi.[23]
Türkiye'de, Suriyeli ilk ve ortaokul çağındaki çocukların örgün eğitim almaları için birbirine paralel işleyen iki sistem bulunuyor. Bunlara ilaveten, çeşitli yaygın eğitim yolları da mevcut.[24] Devlet okullarında ve geçici eğitim merkezlerinde eğitim hizmeti verilmesi, MEB, UNİCEF, BMMYK ve diğer bağışçılar arasındaki ortaklık sayesinde gerçekleştirilebildi. Bu hizmetlerin koordinasyonu ve denetlenmesinin sorumluluğunu aslen MEB üstlenirken, UNICEF ve BMMYK teknik ve finansal destek sağlıyor. Örneğin, 2014/21 no.lu genelgenin hazırlanma sürecinde MEB bu kurumlarla istişarelerde bulundu.[25] İlaveten, UNICEF Suriyeli öğrencilerin MEB'in (YOBİS olarak bilinen) veritabanına kayıt edilmesi ve buradan izlenmesi için teknik destek sağladı,[26] geçici eğitim merkezlerinin inşa edilmesi için kaynak desteği verdi[27] ve geçici
2014-2015 eğitim yılında Suriyeli öğrencilerin eğitimi için yapılan harcamanın, Milli Eğitim Bakanlığı'nın tahminlerine göre 700 milyon liralık ek bir mali külfet getirmiş olmasına rağmen, Bakanlık Suriyeli mültecilerin eğitimi için özel bir fon ayırmış değil. Onun yerine, ilgili masraflar bakanlığın genel bütçesinden karşılanıyor. Bu yüzden Suriyeli mültecilerin eğitimi için yapılan toplam harcama hakkında daha detaylı bilgi mevcut değil.[30]
Devlet okulları
Türkiye'deki devlet okulları, resmi olarak hükümet tarafından kayıt altına alınmış ve geçici korumadan faydalanan ilk ve ortaokul çağındaki bütün Suriyeli öğrencilere açıktır.[31] 2014/21 no.lu genelgeye göre, hükümetçe verilmiş kimlik kartının (yabancı tanıtma belgesi) sunulması halinde herhangi bir devlet okuluna kayıt yaptırmak mümkün.[32] Okula kayıt yaptırmak ücretsiz, ancak velilerden yıl boyunca “faaliyet gideri” olarak ek para talep edilebiliyor.[33] Şehir merkezlerinde, genellikle yaşanılan mahallede, yürüme mesafesinde okullar bulunuyor, kırsal alanlarda ise devlet öğrencilere ücretsiz araç araç sağlıyor.[34]
2012 itibarıyla, Türkiye'deki okullar “4+4+4” adıyla anılan sistemle eğitim veriyor: 12 yıl ücretsiz zorunlu eğitimin 4 yılı ilk, 4 yılı orta ve 4 yılı lise eğitiminden oluşuyor. Ayrıca, öğrenciler beşinci sınıftan itibaren mesleki eğitime (dini mesleki eğitim de dahil) kaydolabiliyor.[35]
2014-2015 eğitim-öğretim yılında Türkiye'nin devlet okulları sistemindeki ilk, orta ve liselere toplam 36,655 Suriyeli öğrenci kayıt yaptırmıştı.[36] Bu sayı, Türkiye'nin toplam öğrenci nüfusunun yüzde 0.22’sine tekabül ediyor.[37] Bir önceki eğitim yılında 7,875 olan kayıtlı öğrenci sayısına kıyasla görülen artış, 2014/21 no.lu genelgenin etkisini ortaya koyuyor.[38] Ancak yine de bu sayı, okul çağındaki Suriyeli mültecilerin ancak yüzde altısını teşkil ediyor; yani, Suriyeli çocukların büyük bir çoğunluğu, teorik olarak Türkiye'de devlet okullarına gidebilecekken, pratikte gitmiyorlar.
Türkiye'deki eğitim sistemi oldukça merkezi ve okulların kendi başlarına karar vererek harcayabilecekleri, kendilerine tahsis edilmiş özel bir ödenekleri yok.[39] Türkiye'deki bir düşünce kuruluşu bu konuyla ilgili şu değerlendirmede bulundu: “okulların Suriyeli çocukların ihtiyaçlarını karşılayabilecek çözümleri bulma ve bunları fonlama olanakları yok.”[40] Türkiye'de Suriyeli mültecilerin en yoğun olduğu güneydoğu illerinde[41] okullar “[Suriyeliler gelmeden önce] kayıt oranları, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ve her sınıfa düşen öğrenci sayısı gibi temel eğitim göstergeleri bağlamında zaten dezavantajlı konumdaydı.”[42] Bu alanlardaki kamu eğitim hizmetleri, şimdi Suriyeli öğrenci akınıyla karşı karşıya kalındığı için “son derece zorlanıyor”.[43]
Geçici eğitim merkezleri
Geçici eğitim merkezleri, mülteci kamplarının hem içinde hem dışında faaliyet gösteren, Suriye müfredatına bağlı kalarak Arapça eğitim veren ilk ve orta dereceli eğitim merkezleridir.[44] Uygulanan müfredat, Suriye'de kullanılan resmi müfredatla büyük oranda aynı; yalnız, içindeki Beşar Esad ve ailesi ile Baasçılık gibi konuları içeren, Suriye hükümetini destekleyici referanslar kaldırılmış.[45] Merkezi Türkiye'de bulunan Suriye Geçici Hükümeti Eğitim Bakanlığı, söz konusu müfredatı, MEB ile işbirliği içinde düzenliyor ve dağıtımını yapıyor.[46] 2014 sonbaharında MEB, kampların dışındaki geçici eğitim merkezlerini de, ulusal eğitim sistemine dahil etmek üzere kayıt altına almaya başladı. Türkiye'deki üniversiteler tarafından tanınması öngörülen ve lisenin tamamlanmasıyla verilen bir Suriye denklik sınavı da ilk olarak MEB denetiminde, Haziran 2015'te gerçekleştirildi. Bu sınava katılmak için yaklaşık 8,000 öğrenci kayıt oldu.[47]
Geçici eğitim merkezleri ülkenin her yerinde yok; 81 ilin, özellikle Suriye nüfusunun yoğun olduğu on dokuzunda bulunuyor.[48] 2014-2015 eğitim yılında kamplarda 34, kampların dışında da 232 geçici eğitim merkezi faaliyet gösterdi. 2014-2015 yılında geçici eğitim merkezlerinin ilk ve orta bölümlerine kayıt yaptıranların sayısı kamplarda 74,097, kamp dışında ise 101,257 oldu.[49]
Bazı geçici eğitim merkezleri yereldeki resmi makamlarca işletilirken, diğerleri yardım dernekleri ve bireysel bağışçılar tarafından kurularak yürütülüyor.[50] Birçoğunun yıllık ücreti 440 TL-650 TL arasında değişiyor ve ek olarak, ulaşım için aylık 60 - 120 TL civarında servis ücreti isteniyor. Bunlar, birçok aile için karşılanabilir rakamlar değil.[51] Diğer geçici eğitim merkezlerinin aşırı kalabalık olması ya çocukların eğitime erişimini kısıtlıyor ya da aldıkları eğitimin kalitesini düşürüyor.[52]
Yaygın Eğitim Hizmetleri
Okul çağındaki çocuklardan bazıları camiler, kayıt dışı geçici eğitim merkezleri veya hükümet dışı kuruluşlar tarafından sağlanan yaygın eğitim programlarına devam ediyor. Bu hizmetlerden Türkiye çapında kaç çocuğun yararlandığına dair kapsamlı bir veri bulunmuyor. Camilerdeki derslere giden çocukların velileri, bu tür programların tamamen Kur'an eğitimine yoğunlaştığını ve genellikle ücretsiz olduğunu söyledi.[53] Kayıt altına alınmamış veya MEB'in koyduğu standartlara uygun olmayan geçici eğitim merkezleri hiçbir şekilde akreditasyon alamıyor ve buralarda eğitimlerini tamamlayan öğrencilere geçerliliği kabul edilmiş eğitim sertifikaları verilmiyor.[54] STKların destek merkezlerinde haftada bir veya iki gün İngilizce, Arapça, Türkçe, bilgisayar, müzik ve benzeri konularda dersler veriliyor.[55]
Bu rapor için görüşülen ailelerden üçü, çocuklarını örgün eğitim yerine mahalle camilerindeki Kur'an kurslarına gönderiyordu. Bu kurslar Türkiye devletince denetlenmiyor ve akredite olan ve denetlenen bir okulun yerini tutacak yeterlilikte değiller. 11 yaşındaki Alaa, görüşmenin yapıldığı sırada, birkaç aydır böylesi bir kursa gidiyordu ve İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne şunları söyledi:
Orada ders görmeyi çok sevmiyorum. Bize sadece hadis [Hazreti Muhammed'in sözleri ve davranışları] ezberletiyorlar, hepsi bu. Ben derslerde iyiyim ama çok sıkılıyorum. Arapça öğrenmeyi seviyorum ama sadece alfabeyi ve okuyup yazmasını öğreniyoruz. Diğer konularda ders yapmayı özledim.[56]
II. Eğitim Önündeki Engeller
Ekim 2015 itibariyle, Türkiye'deki 5-17 yaş arasındaki Suriyeli mülteci çocuk nüfusu yaklaşık 708,000'di.[57] 2014-2015 eğitim döneminde Türkiye hükümetinin idaresindeki 25 kampta yaşayan okul çağındaki çocukların yaklaşık yüzde 90'ı okula kayıt yaptırmışssa da,[58] kamplardaki çocuk sayısı, okul çağındaki Suriyeli çocuk nüfusunun sadece yüzde 13'ünü teşkil ediyor.[59] Kampların dışında yaşayan Suriyeli mülteci çocukların eğitim durumu oldukça kötü: 2014-2015 eğitim yılında geçici eğitim merkezlerine ve devlet okullarına kayıt olma oranı yüzde 25 olarak tahmin ediliyor.[60]
Türkiye Suriyeli mültecilerin devlet okullarına gitmesini hukuken mümkün kılarak ve Suriyeliler için oluşturulan geçici eğitim merkezlerine olur vererek Suriyeli mülteci çocukların eğitim haklarını kullanmalarına yönelik önemli adımlar attı.
Ancak, hukuki engellerin kaldırılması sadece ilk adım. Uygulamada Suriyeli çocukların okula gitmesinin önünde daha birçok engel var. Birçok anne baba ve çocuk İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne Türkiye'nin garanti altına aldığı ücretsiz eğitim olanağından, ekonomik zorluklar yüzünden çocukların çalışma hayatına atılması, Türkçe engeli ve toplumsal uyum konusundaki zorluklar sebebiyle faydalanamadığını söyledi. Milli Eğitim Bakanlığı Ocak 2016'ya kadar 270,000 Suriyeli çocuğun okula gitmesini ve bu sayının 2015-2016 eğitim yılı sonunda 370,000 Suriyeli öğrenciye ulaşmasını hedeflediklerini açıkladı.[61] Aşağıda dile getirilen engellerin kaldırılması bu hedeflere ulaşmak için çok önemlidir.
Mersin'de yaşayan dört çocuk annesi Fatima İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne 9 ve 11 yaşlarındaki iki oğlunun okula gitmeme sebeplerini şu sözlerle anlattı: “ne nasıl kayıt yaptıracağımız hakkında herhangi bir bilgimiz var ne de okula gitmelerine izin olup olmadığını biliyoruz. Ayrıca, artık çalışmaya da başladılar.” Fatima, kocasının çalışma izni olmadığı için, yasadışı olarak ve çalışma izni olan iş arkadaşlarından çok daha düşük ücretle çalıştığını söyledi. Kocasının kazancının ancak geçinmelerine ve sigortalı olmadıkları için sağlık masraflarına yettiğini, oğullarının bu nedenle çalıştığını ifade etti.[62]
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nin görüştüğü 13 yaşındaki Ali okula gitmeyi Halep kırsalındaki okulu bombalandığında bıraktığını söyledi. Türkiye'ye Mayıs 2014'te gelen Ali okula kayıt olmamış. Ali “Önceleri okula gitmemize izin verilmiyordu çünkü ikamet iznimiz yoktu. Artık Yabancı Tanıtma Belgemiz var ve ben okula gitmek istiyorum ama orada hiçbir şey anlamayacağım. Türkçem iyi değil ve benim için çok zor olacak”[63] derken, babası da “Ayrıca bu bölgede Suriyelilere karşı bir gerilim ve ayrımcılık var; çocuklarımızla kavga etmelerini istemiyoruz” diye ekledi.[64]
Çocukları okula gitmeyen ailelerin çoğunluğu çocuklarını geçici eğitim merkezlerine göndermeyi tercih edeceklerini, ama bu mümkün olmazsa devlet okuluna da göndermeye razı olduklarını söyledi. Hatta, bir gün Suriye'ye geri dönmeyi planladıkları için Türkçe eğitimin “faydasız” olduğunu söyleyen veliler bile mümkün olsa çocuklarını devlet okuluna kayıt yaptıracaklarını, bugüne dek bunu, kayıt için ikamet izni gerektiğini düşündükleri için veya lisanla ilgili endişeleri yüzünden yapmadıklarını ifade ettiler.[65] Benzer bir şekilde, 2014 yılında ülkenin güneydoğusunda Suriyeli mültecilerin eğitimle ilgili ihtiyaçlarını belirlemek amacıyla yapılan bir araştırmada, yetişkin katılımcıların yüzde 80'inin mümkün olursa çocuklarını devlet okullarına göndereceklerini söylediği tespit edilmişti.[66]
Bu rapor için görüşülen 50 hane halkından 32'si, ekonomik koşulları, gerek devlet okullarına, gerek geçici eğitim merkezlerine erişimlerinin önündeki esas engel ya da kararlarını etkileyecek büyüklükte bir zorluk olarak tanımladı. Devlet okullarına gitmenin önündeki temel engel ya da zorluk olarak 20 aile lisan meselesini gösterirken, 17 aile ise Türkiyeli çocuklarla toplumsal uyumu bir sorun olarak tanımladı. 11 ailenin nasıl kayıt yaptıracağına dair hiçbir fikri yoktu veya kayıt için ne gerektiği konusundaki bilgileri yanlıştı. 4 aile, 2014/21 no.lu genelge çıkmadan önce en az bir kez okula kayıt yaptırmak isteyip reddedildiğini ve sonrasında tekrar denemediklerini söylerken, 5 aile ise yakınlarında geçici eğitim merkezi bulunmadığı için bir Suriye okuluna kayıt yaptıramadıklarını anlattı.
Dil
Suriyeli Türkmenlerin dışındaki Suriyeli mülteci ailelerin çoğu Türkiye’ye gelirken hiç Türkçe bilmiyordu. Bu rapor için görüşülen veliler, çocuklar, STK temsilcileri ve diğer paydaşlar sıklıkla devlet okullarına gitmenin önündeki önemli engellerden birinin dil bilmeme olduğunu ifade etti. Bu rapor için görüşülen 50 hane halkından sekizi çocuklarının devlet okullarına gitmemelerinin birincil sebebi olarak dil sorununu gösterirken 12 hane halkı da dil bilmemeyi, çocukların okula gitmemeleri veya okulda yaşadıklarıyla ilgili önemli bir zorluk olarak tanımladı.
Bu sorunun kişiyi ne kadar etkilediğinin, kaç yaşında olduğuyla yakından ilişkili olduğu anlaşılıyor.[67] Devlet okulunda çalışan bir öğretmen kendi okulunda yaptığı gözlemi İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne şöyle aktardı:
Türkiye'nin devlet okullarına en kolay uyum sağlayanlar küçük çocuklar oluyor çünkü Türkçeyi çok hızlı öğreniyorlar. Ancak, dördüncü, beşinci sınıf söz konusu olduğunda bu çok daha zor. Okulda çok az yaşça büyük Suriyeli çocuğun olmasının sebebi bu.[68]
Aileler de daha küçük çocukların Türkçeyi daha hızlı öğrendiğini ve bu sayede, uyum döneminde ders ve ödevlerle uğraşırken bunun akademik sonuçlarının daha hafif olduğunu belirtiyorlar.[69]
Sığınmacı ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD) İstanbul’da yaşayan mültecilere yönelik çok amaçlı bir destek merkezi işletiyor. Bir SGDD çalışanı İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, merkezin hizmetlerinden faydalanan ailelerin eğitim seviyelerini yakından izlediklerini ve kayıt yaptırmada dil engelinin önemli olduğunu kaydettiklerini söyledi:
Aileleri, çocuklarını okuldan almamaları için teşvik ediyoruz. Çocukları okuldan alırlarsa da, sebebi ya dil engeli yüzünden okulda bir şey öğrenememeleri ya da ekonomik zorluklar oluyor.[70]
Dil Desteğinin veya Hızlandırılmış Dil Kurslarının Eksikliği
Dil engelinin, Suriyeli öğrencilerin devlet okullarına gidebilmelerinin üzerindeki etkisi dikkate değer. Bir raporda belirtildiği gibi, mülteci gençlerin ve çocukların, eğitim dilinin Türkçe olduğu devlet okullarına gidebilmeleri için “özel okur yazarlık programları ve telafi dersleri [yapılması] son derece acil bir ihtiyaç.”[71]
Her ne kadar bir Milli Eğitim Bakanlığı yetkilisi Haziran 2015’te İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, bakanlığın geçici koruma kapsamına giren kişiler için hızlandırılmış dil programı geliştirmenin ilk adımlarını attığını söylediyse de, halihazırda Türkiye’nin devlet okullarında anadili Türkçe olmayanlar için düzenlenmiş örgün veya sistematik herhangi bir destek mevcut değil.>[72]Bakanlık Eylül 2015’te “birinci sınıflar için dil kartları ve etkinlikler seti” geliştirildiğini ve daha ileri düzeydeki eğitim malzemelerinin geliştirilmesine “önümüzdeki iki ay içinde başlayacağını” doğruladı.[73] Benzer şekilde, BMMYK, UNICEF ve ulusal kurumlar arasında bir ortaklık olan Türkiye Birleşmiş Milletler Bölgesel Mülteci ve Dayanıklılık Planı, eğitim sektöründe >Nisan-Mayıs-Haziran 2015 dönemi için yaptığı güncellemede şunu şöylemektedir:
[m]ülteci çocukların ulusal sisteme yerleştirilmesine yönelik mevcut çabalar, mültecilere Türkçeyi yabancı dil olarak öğretmek için eğtim materyalleri ve kapasitenin sağlanması yoluyla arttırılacak.[74]
Bu tür programlara acil ihtiyaç var. Bir ilkokul öğretmeni İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne okulların bu tür girişimleri kendilerinin geliştirmesinin çok mümkün olmadığını çünkü öğretimi kendilerinin üstlenmesi halinde Bakanlığın öğretmenlere fazla mesai ödemesi gerekeceğini söyledi.[75] STKlara ait mültecilere destek merkezlerinde çocuklar için, kısıtlı da olsa Türkçe dil dersleri bulunuyor ama bu hizmetlerden ancak böylesi merkezlerin bulunduğu İstanbul ve Gaziantep gibi şehirlerde yaşayan aileler faydalanabiliyor.[76] Ayrıca, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün bu rapor için görüştüğü ailelerin birçoğu bu tür programların varlığından haberdar değildi.
Milli Eğitim Bakanlığı, Türkiye vatandaşlarına Hayat Boyu Öğrenme Müdürlüğü aracılığıyla “okuma yazma ve dil kursları” sunuyor[77] ancak ne ilgili yönetmelikte ne de MEB genelgesinde bu kurslara geçici koruma kapsamındakilerin de katılabileceğine ilişkin açık bir bir ifade yer almıyor. Kaldı ki, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün görüştüğü ailelerden yalnızca birinin bu kursların varlığından haberi vardı.
40 yaşındaki Aisha, 11 yaşındaki oğlu Muhammed’i ve 13 yaşındaki kızı Barfeen’i birkaç ay boyunca İzmir’deki bir ilkokuldaki haftada üç saatlik Türkçe okuma yazma kursuna gönderdiğini söyledi. “Diğer öğrenciler okuma yazması olmayan daha yaşlı Türkiyeli kadınlardı, bizimkiler sınıftaki tek çocuktu. Biz bu kurstan komşularımız sayesinde haberdar olduk” dedi.[78]
Aslen Halepli olan 42 yaşında, altı çocuk babası Omar İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, ailece yaşadıkları İzmir’de çocuklarının okula gitmediğini söyledi. Çocukların eğitim görmesini önemsemesine rağmen “ilk önce Türkçe dersiyle başlamazlarsa onları Türkiye devlet okuluna göndermenin bir faydası olduğuna” inanmıyordu.[79]
20 yaşındaki Jabber de Suriye’de askere alınmak istemediği için dul annesi ve küçük kardeşleriyle Kamışlı’dan kaçtığını anlattı. Kendisiyle Turgutlu’da görüşen İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne 14 ve 13 yaşlarındaki erkek kardeşlerinin çalıştıkları için yanında olmadığını söyledi. “Oğlanların okulda olmamalarının en büyük sebebi Türkçe bilmemeleri. Yakında Suriye’ye dönmeyi planlıyoruz çünkü burada hayat çok zor.”[80]
Türkiye’de devlet okullarına kaydolabilmiş Suriyeli öğrenciler için bile dil engeli önemli bir sorun. 13 yaşındaki Omar 2012 sonunda ailesiyle birlikte Şam’dan İstanbul’a geldiğinde beşinci sınıfa gidiyormuş. Birçok Suriyeli mülteci ailenin aksine, Omar’ın ailesinin oturma izni varmış ve bu sayede hemen bir devlet okuluna, kendi okuduğuna denk sınıfa kayıt yaptırabilmiş. Ancak bir yandan yeni çevresine alışmaya çabalarken bir yandan da yeni bir dil öğrenmeye çalışıyormuş. Omar, Türkçeyi zor konuştuğu için sınıf arkadaşlarının kendisiyle sık sık dalga geçtiklerini anlattı. Annesi Rana’ın İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne anlattıkları ise şöyleydi:
Her sabah ağlayarak okula gitmek istemediğini söylüyordu. Omar’ın devlet okulundaki öğretmenlerinden biri bana Omar Türkçe bilmediği için, onu okula göndermemin anlamsız olduğunu söyledi. Öğretmen bana, işe yarayabileceğini düşündüğü bir dil kursundan söz etti ama orası da yalnızca üniversite öğrencilerini kabul ediyormuş. Etraftan araştırdık ama çocuklara Türkçe öğretecek başka bir yer bulamadık.[81]
Omar ertesi sene Suriyeliler için geçici eğitim merkezine kaydolabilmiş ama akranlarının birçoğu onun kadar şanslı değil. 16 yaşındaki Rasha İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne Ağustos 2013’te Suriye’nin Kamışlı ilçesinden İzmir’e ilk geldiklerinde, mahallelerindeki devlet okuluna kayıt olmak istediğinde bunu reddettiklerini söyledi. Bir yıl sonra, MEB’in 2014/21 no.lu genelgesinin yayınlanmasının ardından tekrar okula kaydolmaya çalışan Rasha’ya, okul idaresi kayıt olabileceğini ama kaydını yaşıtları gibi onuncu sınıfa yaptırması gerektiğini söylemiş.
Türkçe bilmediğim için bu durum benim için çok zordu. Sekizinci sınıfa kaydolabilir miyim diye sorduk ama okul müdürü hayır dedi. Dil engeli okula gitmemi imkansızlaştırdı.
Rasha Suriye’deyken okula gitmeyi seviyormuş. “Artık okula gidemiyorum, bu çok fena. Bu duruma alışmak çok zor. Ara sıra işe gidiyorum, ablamlar gitmediğinde onların yerine fabrikada çalışıyorum. Geleceğimi hayal ettiğimde hiçbir şey görmüyorum.”[82]
Sınıfa Yerleştirmelerde Esnek Davranılmaması
Dil engeline ek olarak, dil bilgisi kısıtlı olan ve sık sık görüldüğü gibi son birkaç yıl okula gidememiş Suriyeli öğrenciler söz konusu olduğunda, bu öğrencilerin Türkiye sistemine kaydedilmelerine ilişkin kapsayıcı kuralların bulunmaması da sorunu derinleştiriyor. Hane halklarıyla yapılan görüşmeler sırasında hazır bulunan okul çağındaki 113 çocuğun, savaşın başlamasından bu yana yaşadıkları okul kaybı ortalama iki yıl. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün görüştüğü 11 çocuk, Türkçe bilgilerinin yetersiz olması sebebiyle veya okula gitmedikleri seneler dikkate alınarak, devlet okullarındaki yaşıtlarından birkaç yıl küçük sınıflara kaydedilmişken 8 çocuğun gittikleri okul tarafından yaşlarına uygun sınıflara yerleştirildiği belirtildi. Çocuklarla yapılan görüşmeler bu uygulamanın özellikle yaşça daha büyük çocukları başarısızlığa mahkum ettiğini ve aslında eğitimlerine devam etmek isteyen bazıları için de önemli bir caydırıcı unsur olduğunu göstermiştir.
Samir ve Mohammed11 yaşındaki Samir ve 7 yaşındaki Mohammed İzmir’de yaşayan iki kardeş. Samir okula gitmiyor; onun yerine günlerini babasıyla beraber bir ayakkabı atölyesinde, tüm gün asgari ücretin altında bir maaşla çalışarak geçiriyor.[83] Mahallelerindeki devlet okulunda birinci sınıfı bitiren Mohammed ise hem akademik hem de sosyal anlamda son derece başarılı. Bu iki kardeşin hikayesi Suriyelilerin örgün eğitime kayıt yaptırmalarını etkileyen unsurları ve tedbirlerin etkin biçimde uygulanmasının okula gitmeyen Suriyeli çocuklar için nasıl önemli bir fark yarattığını ortaya koyuyor. Ailenin anlatımına göre, Samir ve Mohammed 2013 başlarında, hayatları savaş yüzünden artık çekilmez hale gelince anne babalarıyla birlikte Halep'ten kaçmışlar. İlk olarak gittikleri Beyrut'ta çocuklar aşırı kalabalık yüzünden okula gidememiş. 2014'te aile akrabalarının yaşadığı İzmir'e geçmiş. Yabancı Tanıtma Belgelerini aldıktan sonra, sorumlu bir anne baba olarak çocuklarını o Eylül okula kaydettirmeye gitmişler. Okul yürüme mesafesindeymiş, ücretsizmiş ve iki çocuğun da kaydını yapmış – ancak, okul görevlileri Samir'i beşinci, Mohammed'i birinci sınıfa yerleştirmişler. Mohammed çok küçük olduğu için yeni çevresine ve yeni bir dile kolayca alışmış. Ailesi İnsan Hakları İzleme Örgütü araştırmacısına Mohammed'in 2014-2015 eğitim yılı karnesini gösterdi. Karnedeki tüm notlar mükemmeldi. Sınıfındaki tek Suriyeli o olmasına rağmen Mohammed şöyle konuştu: Okulu seviyorum – öğretmenim ve arkadaşlarım iyi. Çok nazik ve saygılılar. Türkçe konuşuyorum, henüz mükemmel değil ama öğreniyorum. Okulu bitirip bir gün öğretmen olmak istiyorum. Babam çok başarılı olduğumu ve Türkçe'yi iyice öğrendiğimde çok daha iyisini yapacağımı söylüyor.[84] Samir ise, Mohammed'in aksine, okula başladığında çok az Türkçe biliyormuş. O, dersleri takip etmenin imkansız olduğunu anlattı.. Suriye'de ancak ikinci sınıfı bitirmiştim. Halep'teki okulum bombalandığı için üçüncü sınıfa gidemedim. Lübnan'da da okula gitmedim... Burada okula kaydolduğumda, dil problemi yüzünden okuldan hiç faydalanamadım. Kendimi dışlanmış hissettim. Diğer çocuklar benimle alay ediyorlardı ama ne dediklerini anlamıyordum. Öğretmenim bana karşı iyiydi ama birbirimizle anlaşamadığımız için sıkılıyor, usanıyordu.[85] Samir'in babasına göre “Okuldan onu daha alt sınıfa koymalarını istedik. Yaşı ve boyu posu yüzünden daha küçük bir sınıfta okumasına izin vermelerinin mümkün olmadığını söylediler. Türkçe'nin Araplar için ne kadar zor olduğunu anlatmaya çalıştık ama hayır dediler. [bir çözüm bulmak] umurlarında değildi.”[86] Bir hafta sonra Samir artık okula gitmek istemediğini söylemiş. Samir ve Mohammed'in babası “Devlet okulları çocuklarımızı okula gönderip göndermediğimizle ilgilenmiyor. Samir okulu bıraktıktan sonra arayıp soran bile olmadı” dedi. Araştırmayla ilgili kısıtlardan dolayı İnsan Hakları İzleme Örgütü Samir'in okuluyla irtibata geçip olaylarla ilgili okulun bakış açısını öğrenemedi. Ancak, babanın ifadeleri doğruysa; okulun Samir'in koşullarına cevap verebilecek sorumlulukta hareket etmediğini ve Milli Eğitim Bakanlığının “okul yönetimleri.... uyum zorluğu çekenlere gerekli destek ve yardımı sağlayacaktır” şartına uygun davranmamış olduğunu söylenebilir.[87] |
Ege'de bir ilçe olan Turgutlu'da yaşayan Suriyeli bir ailenin anlattıkları, Samir ve Mohammed'in yaşadıklarıyla şaşırtıcı bir benzerlik gösteriyor. Homs'tan gelen üç çocuk annesi Fatima İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne 8 yaşındaki kızı Abeer'in yerel devlet okulunda okuduğunu ve Haziran 2015'te birinci sınıfı bitirdiğini söyledi:
Abeer bu sene sınıfın en başarılı öğrencilerinden biriydi. Yaşıtlarından bir yıl geride ama gittiği ilkokul [Eylül 2014'te kayıt yaptırdığımızda] yaşından bir alt sınıfa kaydolmasına izin verdi.[88]
Ancak, yerel ortaokul farklı bir politika uygulamış. Fatima, aynı dönemde 16 yaşındaki kızı Loreen'i de kaydettirmek için okula gittiğinde, müdür “kendi yaşıtlarıyla aynı sınıfta okuması gerekir, bir alt sınıfa gidemez, istisna yapamam” demiş. Oysa Loreen, Homs'tayken, bölge yoğun bombardıman altında olduğu için yedinci sınıfta okulu bırakmış ve hiç Türkçe bilmiyormuş.
Annesi, “Dil [bilmeyince] dersi anlamak imkansız. Okuldan dil konusunda yardım istedim ama bana böyle bir şeyin olmadığını söylediler” dedi. Loreen, yaşının gerektirdiği sınıfta okumanın, üstesinden gelemeyeceği bir zorluk olduğu düşündüğü için kayıt yaptırmamış. Annesi yıkılmış:
Suriye'de okulda çok başarılıydı ve bir anne olarak bu olanlardan dolayı kendimi çok kötü hissediyorum. Bütün bir nesil yok ediliyor. [Kendini] engellenmiş hissediyor... Loreen en çok eğitimine devam edemediği için üzüldü.
Annesinin söylediğine göre, Loreen'in görüşmeye katılmama sebebi artık tam zamanlı olarak bir kuru meyve fabrikasında çalışmasıydı..[89]
Diğer destek biçimlerinin yanısıra, sınıf belirleme konusunda daha incelikli bir yaklaşım benimsendiği takdirde Türkiye'de devlet okullarına giden Suriyeli çocukların sayısı ve eğitim kalitesi artabilir.
BMMYK Orta Avrupa birimi, Eğitim Bakanlıklarına mülteci çocukların sınıf tespiti için “dil becerilerini, akademik yeterliliklerini ve geçmiş eğitim hayatlarını [ve] öğrencinin yaşını”[90] dikkate alan yönergeler hazırlaması tavsiyesinde bulunmuştur. Her ne kadar bir öğrencinin, bulunduğu ülkenin dilini konuşabilmesi dikkate alınması gereken bir unsur olsa da, bu tek kriter olmamalıdır ve Samir ve Loreen'in yaşadıklarından, Suriyeli öğrencilerin dil seviyelerini telafi etmek için devlet okullarında bir alt sınıfa yerleştirmelerinin genel bir uygulama olarak benimsenmesi gerektiği gibi bir mesaj da çıkmaz. Zira İstanbul'daki bir STK'nın da dikkat çektiği gibi “Daha alt bir sınıfa yerleştirilmek öğrenciyi psikolojik ve sosyolojik olarak zorlayan bir faktör de olabilir ve okula gitmemek için bir sebebe dönüşebilir.”[91] Bunun yerine, öğrencinin hangi sınıfa yerleştirileceğine dair kararlar, ilgili unsurları özenle dikkate alarak, her bir öğrenci için ayrı ayrı verilmelidir. Bazı öğrenciler için, her şey gözününe alındığında, birkaç sınıf geriden başlamak daha faydalı olabilir.
14 yaşındaki Rawan ailesiyle birlikte Ekim 2013'te Halep'ten kaçtı ve Haziran 2015'te İnsan Hakları İzleme Örgütü'yle görüştüğünde, İstanbul'daki bir Suriye geçici eğitim merkezinin dördüncü sınıfını yeni bitirmişti. Geçici eğitim merkezi dört sınıf geriden başlamasına izin vermişti çünkü Rawan dört yıldır okula gitmiyordu - iki yıl, Suriye'de yaşadıkları yer bombalandığı için ve iki yıl da Türkiye'de maddi imkansızlıklar yüzünden. Nihayet bireysel bir bağışçıdan gelen maddi destek sayesinde Ocak 2015'ten itibaren okula gitmeye başlamıştı. Her ne kadar sınıf arkadaşlarından yaşça büyük olmak başlarda zor geldiyse de, sonunda uyum sağlayabilmiş:
Hepsinden çok daha büyük olduğum için diğer çocuklar benimle alay ediyordu. Her gün eve gelince ağlıyordum. Ama sonra yüksek notlar almaya başladım, okula gittiğim için mutluyum.[92]
10 yaşındaki Sara, Suriye'de ve Türkiye'deki ilk yılında kaçırdığı eğitimi telafi etmenin yanı sıra Türkçe bilgisinin azlığı sebebiyle de mahallesindeki devlet okulunun ikinci sınıfına kaydedilmiş. Sınıf arkadaşlarından iki yaş büyük olmasına ve sınıfındaki tek Suriyeli olmasına rağmen, İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne okulun genel olarak “iyi gittiğini” söyledi.
Seneyi, sınıfımın üçüncüsü ve tüm ikinci sınıflar arasında beşinci olarak bitirdim. Öğretmenim çok iyiydi ve birbirimizi çok seviyorduk. Sınıf arkadaşlarımın hepsiyle dost olmuştum. Türkçeyi çabuk öğrendim ve bence şimdi Türklerden bile iyi konuşuyorum! Yeniden okula gitmeyi dört gözle bekliyorum. Yaz tatili daha bu ay başladı ama ben şimdiden gelecek sene için okul çantamı hazırladım bile.[93]
Ekonomik Zorluklar
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün görüştüğü bir çok aile için maddi zorluklar bir çocuğun okula gidip gidemeyeceğini belirleyen önemli bir unsur. Devlet okulları ücretsiz olsa da, ekonomik anlamda dezavantajlı olan Suriyeli ailelerin kararını etkileyebilecek – okul malzemeleri, etkinlik ücretleri ve okul aile birliği aidatları gibi- başka eğitim masrafları oluyor.[94]
Çocuk Hakları Komitesi, eğitimle ilgili bu tür gizli masraflarla ilgili kaygısını daha önce ifade etmişti.[95] Dil, toplumsal uyum sorunları veya başka sebeplerle devlet okullarına gidemeyen aileler için, alternatif olabilecek geçici eğitim merkezleri ise, eğitim ücreti ve ulaşım masrafları yüzünden söz konusu olamıyor.
Gaziantep'te yaşayan, dört çocuklu dul bir kadın olan 28 yaşındaki Nisreen İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne “Paramız yok; o yüzden üç küçük çocuğum okula gitmiyor. Buraya en yakın olan [geçici eğitim merkezi] çok pahalı: her çocuk için ayda 60 TL ulaşım ücreti vermek gerekiyor. Bunu ödeyemeyiz. Büyük oğlum araba tamircisinde çalışıyor ama 225 TL kira veriyoruz” dedi.[96]
Um Mohammed, en küçük oğlu Bara (15) ile Gaziantep'te yaşıyor. Suriye'deyken oğlunun 7. sınıfı bitirdiğini söyleyen Um Muhammed İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne şunları anlattı:
Çatışmalar başladıktan sonra [okula] gitmesinin güvenli olmadığını düşündüğümüz için Suriye'de iki sene kaybetti. Sonra, bir bombardımanda kocam ölünce 2014'de Ramazan'ın birinci günü yürüyerek Türkiye'ye geldik. Bara çalıştığı yerde araba yıkıyor; okulu bıraktığı ilk günlerde okulda olmayı çok özlediği için ağlardı. Şimdi ne zaman [akranlarını] okulda görse, onlara özendiği için üzülüyor... çok yazık –onun da okulda olması lazım ama onun yerine çalışıyor ve haftada 60-100 TL arası para kazanıyor.[97]
Um Mohammed'in üç torunu da Gaziantep'te yaşıyor ve onlar da okula gitmiyorlar. “Güçleri yetmiyor. 11 yaşında olan erkek torunumun 5. sınıfa gitmesi lazım ama onun yerine tekstil fabrikasında çalışıyor. Kız kardeşleri bütün gün evde oturuyor ve hiçbir şey yapmıyorlar. En yakın [geçici eğitim merkezi] çok uzakta ve otobüsle gitmek lazım; bizim de bunu karşılamaya gücümüz yok.”[98]
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün görüştüğü çocukları okula gitmeyen ailelerin çoğunluğu, Um Mohammed gibi evin geçim kaynağı olarak çocuklarına güvendiklerini söyledi. Söz konusu çocukların en küçüğü 8 yaşındaydı. Son çıkan raporlar, Suriyeli mülteci akınının Türkiye çapında çocuk işçiliğinde ciddi bir artışa yol açtığına işaret ediyor.[99]
Suriye'deki çatışmaların çocukların hayatlarına etkisiyle ilgili 2014 tarihli bir UNICEF raporunda, Ürdün, Lübnan, Irak, Mısır ve Türkiye'deki her 10 Suriyeli mülteci çocuktan biri çalıştığı belirtiliyor.[100] Resmi istatistiklere göre, Türkiye'de -Türkiye vatandaşı olan ve olmayan- yaklaşık 900,000 çocuğun çalıştığı tahmin ediliyor. Bu çocukların yaklaşık 300 bini 6-14 yaş aralığında.[101] Ancak, büyük olasılıkla bu resmi rakamlar, özellikle yasadışı çocuk işçiliğinin normal izleme mekanizmalarının dışında gerçekleştiği dikkate alındığında, gerçek rakamlardan daha düşük.[102]
Çocuk Hakları Komitesi Türkiye'de çocuk yoksulluğu ve çocuk işçiliği hakkında düzenli verinin olmamasından duyduğu kaygıyı dile getirerek Türkiye'de çocuk hakları ile ilgili meselelerin daha iyi izlenmesi için bu verileri toplamaya ve toplumsal cinsiyet, coğrafi konum, etnik köken ve sosyoekonomik köken özelliklerine göre ayrıştırılması tavsiyesinde bulunmuştur.[103]
Türkiye'de yasalara göre asgari çalışma yaşı 15,[104] tehlikeli işler için asgari çalışma yaşı ise 18'dir[105] . 2013 yılında Türkiye hükümeti asgari ücret uygulamasının kapsamını her yaştaki işçileri kapsayacak şekilde genişleterek, daha önce asgari ücret güvencesine dahil olmayan 15 yaşındakileri de dahil etti.[106]
Çalışma yaşamına ilişkin yasal güvencelerin vatandaş olmayan çocukları da kapsadığına ilişkin açık bir hüküm olmasa da Türkiye çocuk işçiliğini yasaklayan, Uluslararası Çalışma Örgütü Asgari Yaş Sözleşmesi (ILO C.138),[107] En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliği Sözleşmesi (ILO C. 182),[108] Çocuk Haklarına Dair Sözleşme,[109] Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi[110] ve Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme[111] gibi uluslararası sözleşmeleri onaylamıştır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün görüştüğü aileler çocuklarının tekstil fabrikalarında, kuru meyve fabrikalarında, ayakabı imalat atölyelerinde ve araba tamirhanelerinde çalıştığını söylerken, bazılarının kiraz topladığı veya tarım işçisi olarak çalıştığı, diğerlerinin ise sokaklarda kağıt mendil, su veya hurma satarak geçindiğini aktardı. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün yaptığı araştırmanın bulgularıyla uyumlu olan çalışmalar, bazı durumlarda ailenin esas geçim kaynağının mülteci çocuklar olduğunu ortaya koyuyor. Mülteci anne babalar “iki arada kalmış durumda çünkü bir yandan çocuklarının okuyup kendileri için daha iyi bir geleceği garanti etmesini istiyorlar ama öte yandanyetişkinler daha zor iş buluyor; ergen yaştakilerin Türkiye'de ücretli iş bulması daha kolay... Sonuç olarak birçok genç mülteci okumak yerine çalışıyor.”[112]
Radwan11 yaşındaki Radwan ve dul annesi, İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne, Şam'dan Mart 2013'te, Radwan ve üç kızkardeşinin kaldığı yetimhane[113] bombalandıktan sonra kaçtıklarını anlattı. Geldikleri Gaziantep'te, annesi “Çocuklarımın hiçbiri okula gitmiyor çünkü buna paramız yetmiyor. Karnımızı doyurabilmemiz için onların çalışması gerekiyor” dedi.[114] Radwan İnsan Hakları İzleme Örgütü araştırmacısına 12 yaşındaki ikiz erkek kardeşi ve 10 yaşındaki kız kardeşinin çalıştıkları için görüşmeye gelemediklerini ama kendisinin izin günü olduğunu söyledi. Radwan, “Suriye'de, okulu bıraktığımda dördüncü sınıfa gidiyordum. Okulu çok seviyordum. Matematik dersini severdim, okula gitmeyi çok özledim” dedi. Haftada yedi gün ve günde 12 saatten fazla çalıştığını ve haftada 40 lira kazandığını söyleyen Radwan “Ama yanında çalıştığım terzi iyi biri ve bana iyi davranıyor. Her gün sabah 7.30'dan akşam 8.00'e kadar çalışıyorum. Erkek kardeşlerim de aynı parayı kazanıyor ama kız kardeşim haftada 30 TL alıyor” dedi. Radwan'ın ailesi, tuvaleti olmayan, terk edilmiş bir dükkanda yaşıyor ve genel giderler dahil ayda 250 TL kira ödüyor. |
Birçok STK İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne çocuk işçiliği krizinin Türkiye'deki Suriyeli mültecilerin çalışma izni meselesiyle yakından ilgili olduğunu vurguladı. Dil sorunu dışında, çalışma hakkının yasalarla korunmaması yoksul Suriyeli ailelerle, çocuklarını büyük oranda hala okula gönderebilen yoksul Türkiye vatandaşı aileler arasındaki farkı belirliyor.[115]
Adil İş Gücü Derneği, Türkiye'deki işverenlerin genellikle Suriyeli mültecileri, asgari ücretin altında para vererek, güvenli olmayan yerlerde uzun saatler çalışmaya zorlayarak ve ücretlerinden kabul edilemez kesintiler yaparak istismar etiklerini bildirdi.[116]
Bu rapor için görüşülen aileler bu bulguları doğruladı. Görüşülen 50 hane halkından 40'ı, en az bir velinin veya hane halkından bir yetişkinin ev dışında düzenli bir işte çalıştığını söyledi. Ancak, bu 40 haneden üçünde, 15 yaşında ve sekizinde ise 15 yaşından küçük çalışan bir çocuk bulunuyordu. Ayrıca, ailenin reisinin kadın olduğu 4 hanenin temel gelir kaynağı çocuklardı.
Hem yetişkinlerin hem de çocukların çalıştığı aileler, çalışma yaşamına ilişkin güvencelerin olmamasının, yetişkin işçilerin genellikle işverenler tarafından sömürülmelerine yol açtığını belirttiler - Türkiyeli meslektaşlarından çok daha düşük ücret verilmesi,[117] bazen hiç ücretin ödenmemesi[118] ve hiçbir ek yardım verilmemesi gibi.[119] Sonuç olarak, temel geçim masraflarının karşılanabilmesi için çocuklarından da çalışmalarını istemekten başka bir seçeneklerinin olmadığına inandıklarını söylediler.
Bu rapor için görüşülen Suriyeli hane halkları arasından çalışma izni olmadan tam zamanlı çalışan hiç kimse, görüşmelerin yapıldığı tarihte ayda 949 TL olan asgari ücreti almıyordu.[120] Gelirlerini açıklayanların kazancı ortalama 479 TL'ydi.
Ekim 2014 tarihli geçici koruma yönetmeliği “[g]eçici korunanların çalışmalarına ilişkin usul ve esasların... Bakanlar Kurulunca belirleneceğini” ve korunanların “Bakanlar Kurulunca belirlenecek sektörlerde, iş kollarında ve coğrafi alanlarda... çalışma izni almak için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına başvurabilecekleri” belirtiliyor.[121] Yani, prensipte yönetmelik iş gücü piyasasına yasal erişim olanağı tanıyor ancak bu erişimin, henüz çıkarılmamış müteakip yönetmelikler yoluyla olması gerekiyor.
Geçici Koruma Yönetmeliğinin yayınlanmasından sonraki aylarda bazı haber organları Çalışma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığının Suriyeli mültecilere çalışma izninin kapsamını genişletmeyi amaçlayan bir yasa üzerinde çalıştıklarını bildirdi.[122] Ancak, 7 Ağustos 2015 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı böyle bir planın olmadığını ve Türkiye'nin herhangi bir genel program dahilinde mültecilere çalışma izni sağlamayacağını duyurdu.[123] Türkiye Suriyelilerin yasal yollarla çalışmasına ve Türkiye'nin iş kanunlarının sağladığı güvencelerden faydalanmasına izin vermediği sürece mülteci aileler zorluk çekmeye, çocuklarının eğitimleri de kesintiye uğramaya devam edecek.
İzmir'de yaşayan 38 yaşında, altı çocuklu bir baba İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne 12 yaşındaki en büyük oğlu Ahmed'in çalıştığı için okula gidemediğini anlattı:
Bir atölyede torba yapıyor. Haftada beş buçuk gün çalışmasının karşılığında ayda 500 TL kazanıyor... Seneye küçük çocuklarımı okula kaydettirmek istiyorum ama Ahmed... evin gelirine katkıda bulunması için ona ihtiyacımız var. O çalışmazsa biz ekmek yiyemeyiz. Bu halde bile kira ve genel giderleri aydan aya ancak karşılayabiliyoruz.[124]
15 yaşındaki İbrahim, dul annesi ve iki erkek kardeşiyle Mersin'de yaşıyor ve haftanın altı günü sabah 8.00'den akşam 6.30'a kadar araba boyayarak ayda 300 TL kazanıyor. 2013 yılında yedinci sınıfa giderken Halep'te yaşadığı mahalle, varil bombalarıyla yerle bir olduktan sonra kırsal bölgeye taşındıklarından beri okula gitmediğini söyledi.[125] Daha sonra, İslam Devleti (IŞİD olarak da biliniyor) militanları bölgeye yaklaşmaya başladıklarında ailece Türkiye'ye kaçtılar. Kardeşleri İnsan Hakları İzleme Örgütü araştırmacısına, gururla, İbrahim'in tüm derslerinde üstün başarı gösteren, yıldız bir öğrenci olduğunu söylediler. Okula gitmeyi özleyip özlemediği sorulunca İbrahim şöyle dedi:
Matematik dersini çok severdim. Okulu gerçekten çok özlüyorum, keşke tekrar gidebilsem. Öğrencilikle kıyaslandığında, çalışmak çok zor – burada alışkın olduğumuzdan çok daha farklı koşullardayız. Hayatlarımız tamamen değişti. Hiç arkadaşım yok, ne Türkiyeli, ne Suriyeli. Çok yalnızım. Aslında, her gün on buçuk saat çalışınca arkadaşlara ayıracak zaman da kalmıyor. İşyerim pek güvenli değil – sürekli ayakta durduğum için sırtım ve bacaklarım ağrıyor ve tüm o kimyasallar yüzünden ciğerlerimde de sorun var.[126]
İbrahim'in 27 yaşındaki kardeşi Omar mahallelerindeki Türklerin de “yoksul” olduğunu ama çoğunun çocuklarını okula gönderebildiklerini düşündüğünü söyledi.[127] Gerçekten de, Türkiye vatandaşları arasında da yoksulluk okuldışı çocuk nüfusunu belirleyen etkenlerden biri olsa da,[128] 2014-2015 eğitim yılında Türkiye'deki kayıt oranları nispeten yüksekti; rakamlar ilkokul için yüzde 96.3, ortaokul için 94.35 oldu.[129]
Gaziantep'te bir mülteci destek merkezi yürüten Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD) İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı (ASPB) il müdürlüğünün bölgedeki Suriyeli mülteciler arasında çocuk işçiliğinin azaltılması konusunda kendilerine danıştığını söyledi.[130] Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü olan 12 Haziran 2015 tarihinde ASPB mültecilere destek merkezlerine çocuk işçiliğinin zararlarıyla ilgili duyarlılık geliştirmeyi amaçlayan posterler astı.[131] Kamuyu bilgilendirici kampanyalar faydalı olabilir ama ekonomik koşulların zorladığı davranış şekillerinin değişmesi, başka bir alternatifin bulunmadığı hallerde çok da mümkün olmaz.[132]
UNICEF'in de dikkat çektiği üzere:
Sokaklarda dilenen veya yaşayan çocuk sayısı, çocukları sokağa iten evdeki veya okuldaki sorunlara da odaklanılmadığı sürece çözülemez...Çocuk işçiliği, ağırlıklı olarak yoksulluk ve yokluktan kaynaklanan zaafların bir sonucudur. Bu nedenle çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılmasına yönelik ilerleme, bu zorlukların azaltılması, ekonomik şokların hafifletilmesi ve ailelere sosyal koruma ve yeterli düzeyde düzenli gelir sağlamakla yakından bağlantılıdır.[133]
Türkiye'deki Suriyeli çocuk işçiliğinin, mülteci ailelere geçimlerini sağlayacak maaşı kazanmaları için anlamlı bir fırsat sağlanıncaya kadar devam edeceği neredeyse kesin. Bir Mercy Corps program koordinatörünün İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne dediği gibi “Yetişkinler yasal olarak çalışabilse, beklentimiz daha az çocuğun çalışacağı yönünde. Çok para kazanmaları gerekmiyor, Türkiye vatandaşı işçilerle eşit konuma gelseler yeter. Bugünkü durumda [korunmasız Suriyeli mülteci işçilerin oluşturduğu] bir gölge ekonomi söz konusu” dedi.[134]
Toplumsal uyum
Görüşülen aileler ev sahibi topluluklarla kaynaşma konusunda farklı deneyimler aktardılar. Türkiye'de devlet okullarına giden çocuklar genellikle Türkiyeli sınıf arkadaşlarıyla yaşadıkları sosyal gerilimleri anlattı; bazıları konuşurken yaptıkları Türkçe hataları yüzünden veya sırf Suriyeli oldukları için arkadaşlarının kendileriyle alay ettiğini söylediler. Şam'dan Mart 2013'te İzmir'e gelen 14 yaşındaki Khamleen “İlk geldiğimizde mahalledeki Türkiyeli çocuklar Türkçe konuşamadığım için benimle çok dalga geçtiler ve babam Türkçeyi hızla öğrenmem için beni teşvik etti” dedi.[135]
Kızını, ücretini artık ödeyemediği için Suriye geçici eğitim merkezinden alıp mahalledeki devlet okuluna vermek üzere olan bir Suriyeli Türkmen anne, en büyük endişesinin kızının yeni okulunda yaşayabileceği toplumsal uyum sorunları olduğunu söyledi:
Okul değişikliği bazı yönlerden zor olacak çünkü Türkiyeli çocukların Suriyeli çocuklarla derdi var – sokaklarda bile onlarla alay ediyor, 'Suriyeli, Suriyeli' diye bağırıyorlar. Kızım Türkçe konuşuyor, çünkü biz Türkmeniz, ama ben yine de endişeleniyorum.[136]
Bu rapor için görüşülen 50 aileden 17'si , çocuklarını neden devlet okullarına göndermek istemedikleri veya bu okullarda neden başarılı olmakta zorlandıkları sorularına cevaben, çocuklarının uyum sağlayamayacağı veya akranlarının zorbalıklarına maruz kalacağı endişelerinin de etkili olduğunu belirttiler.
İstanbul'da yaşayan üç çocuk annesi Khulood, “Çocuklarımın Suriye okuluna gitmesini tercih ediyorum çünkü Türkiye devlet okullarında adapte olmaya çalışan Suriyeli çocuklar her zaman sorun yaşıyorlar – Türkiyeli çocuklarla aralarında sorunlar var” dedi.[137]
Halep kırsalından Türkiye'ye gelen beş çocuk babası Nabil de İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne çocuklarını Turgutlu'daki devlet okuluna kaydetme ihtimalinin az olduğunu söyleyerek “Bölgede Suriyelilere karşı ayrımcılık var ve çocuklarımızın başı belaya girsin istemiyoruz” dedi.[138]
Aslen Suriye'nin Amouda ilçesinden olan 12 yaşındaki Fatima, okulu bırakmak istemesinin esas sebebinin diğer öğrencilerin zorbalıkları olduğunu söyledi. İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne Turgutlu'daki devlet okulundaki Türkiyeli sınıf arkadaşlarının kendisine sataştıklarını anlattı.[139] Eylül 2014'te kayıt yaptırırken, bir yıl okula gidemediği ve Türkçesi akıcı olmadığı için okul idaresi Fatima'yı yaşıtlarından üç sınıf aşağıya kaydetmişti. Babası ve kendisinin anlattığına göre, 2014-2015 eğitim döneminde Türkçesi ciddi biçimde gelişmişti ve derslerinde sorun yaşamıyordu, ama buna rağmen sınıf arkadaşları onu taciz ediyorlardı:
Öğretmenin görmediği zamanlar bana vuruyorlardı, öğretmenim de bilmediği için onları durdurmuyordu. Babam müdüre şikayet etmek için okula geldiğinde müdür “Bu kadar endişeleniyorsanız iyisi mi kızınızı okula göndermeyin” dedi. Ama babam benim okumam gerektiğini söyleyince müdür bana diğer çocuklarla iletişime girmememi tavsiye etti. Hiç arkadaşım yok. Çok zorlandım... Bu sene okuldan hiç hoşlanmadım. Öğretmenim diğer çocukları azarlamaya çalıştı ama çocuklar hiç vazgeçmedi. Bana 'Suriyeli, Suriyeli' diye bağırıyorlar, küfür ediyorlar ve kendilerinden büyük olmamla dalga geçiyorlar. Suriye'de okulu severdim. Arkadaşlarım vardı, öğrenmekten zevk alırdım. Suriye'deki okulumu çok özlüyorum.
Fatima gelecek sene okula gitmemeye karar verdiğini söyledi. Babası Hassan, Fatima'nın genç yaşta okulu bırakabileceği fikrini kabullenmişti.
Kızımı ikna etmek için elimden geleni yapacağım ama eğer gerçekten de okula gidemeyecekse ben ne yapabilirim? Buralarda Suriye okulu yok. Belki bir Kuran kursuna gönderirim.[140]
Toplumsal uyum ile ilgili sorunlara eğilirken ele alınması gereken temel unsurlardan biri okul müdürlerinin ve öğretmenlerin Suriyeli öğrencilere yönelik tutumudur. Suriyeli bir anne şöyle bir yorum yaptı:
Devlet okullarında başarılı olan arkadaşlarımın çocukları bile sınıf arkadaşlarının alaylarına ve sataşmalarına maruz kalmaktan şikayet ediyor. Bence öğretmenler bu konuyla ilgili nasıl yardım edebileceklerini veya müdahale edebileceklerini bilmiyor olabilir.[141]
Oysa çalışmalar göstermektedir ki, mülteci çocukların öğretmenlerine, sınıflarında toplumsal uyumla ilgili meseleleri nasıl ele alacaklarına dair eğitim verilmesi, bu engelin hafifletilmesine yardımcı olabilir.[142] UNICEF Türkiyeli öğretmenlerin, travma ve şiddet yaşamış çocuklarla ilgilenmek konusunda uzmanlık eğitimi de dahil olmak üzere, Suriyeli mülteci çocuklarla çalışmak için mesleki gelişim ve destek eğitimi alma ihtiyacı içinde olduğu” gözleminde bulunmuştur.[143]
BMMYK'ya göre, “mülteci eğitiminin içerik ve biçimlerinin doğal olarak siyasi yapıda olması, toplumsal çatışmayı şiddetlendirebilir, çocukları tekil olarak yabancılaştırabilir ve yüksek nitelikli de koruyucu da olmayan bir eğitime yol açabilir.”[144]
Kuruluş, mültecilerle vatandaşlara birlikte eğitim vermenin potansiyel tehlikeleriyle mücadele etmek ve bunun “toplumsal uyum için sunduğu fırsatlardan” yararlanmak için, eğitim içeriğinin “çatışmanın sebepleri, iyi vatandaşlık [ve] toplumsal uyumla ilgili konuları” net bir biçimde ele alması gerektiği hususuna dikkat çekti.[145] BMMYK ayrıca, yapılan çalışmaların, öğretmenin niteliği ve öğrencilerle ilişkiler konusundaki öğretmen eğitiminin olumlu sonuçlarını ortaya koyduğunu belirtti.[146]
Bir önceki vaka örneğindeki Fatima gibi, 13 yaşındaki Abir de Turgutlu'daki devlet okulunda kendi yaş grubundan üç sınıf daha alta yerleştirilmiş ve sınıf arkadaşlarının alaylarına maruz kalmış. Ne var ki Abir öğretmeninin müdahalesini anlattğında, kendi yaşadıkları ile Fatima’nın deneyimi arasındaki keskin farkın bu müdahaleden kaynaklandığı görülebiliyor.
Öğretmenim çok iyi biri ve bana iyi davranıyor... Okuldaki diğer çocuklar 'Suriyeli, Suriyeli' diyerek benimle alay ediyor ve bazen bana gülüyorlar ama sınıftayken öğretmen böyle şeylere asla izin vermiyor...Sınıfımdaki diğer bütün çocuklardan üç yıl büyüğüm ama kimse benimle uğraşmıyor çünkü öğretmenim çocukların benimle dalga geçmesine izin vermiyor.
Abir artık sınıfındaki en başarılı öğrencilerden biri olduğunu ve birkaç yakın arkadaşı da olduğunu söyledi. Büyüyünce cerrah olmak istiyor.[147]
III. Sistemdeki Boşluklar
İl Düzeyinde ve Yerelde Uyumsuzluk
Suriyeli mültecilerin eğitime erişimlerindeki önemli bir boyut, il düzeyinde ve yerel düzeyde ilgili ulusal yönergelere uyumlu davranılmasıdır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün görüştüğü iki aile, MEB'in 2014/21 no.lu genelgesinde belirtilen gerekli belgeleri – geçici korumadan faydalananlara verilen Yabancı Tanıtma Belgesi - sunmalarına rağmen devlet okullarının çocuklarını kaydetmeyi reddettiğini söyledi.[148]
Bu vakalar il düzeyinde ve yerel düzeyde ulusal yönetmeliklere ve uluslararası ilkelere uyulmadığına örnek oluşturuyor ve her ne kadar İnsan Hakları İzleme örgütü'nün görüştüğü aileler arasında yaygın bir sorun olmasa da, dalga etkisi yaratıyor: farklı altı aile de, benzer olaylar duydukları için reddedileceklerini varsayarak çocuklarını Türk okullarına kaydettirmeyi düşünmediklerini söyledi.
Bu rapor için görüşülen ailelerden üçü hariç tamamının devlet okullarına kayıt yaptırmak için gereken kimlik belgeleri vardı. İstisnalar, ülkeye çok yeni geldikleri için henüz belgeyi alacakları büroya gitmemiş olanlarla, Gaziantep'teki yerel ofisin teknik bir arıza sebebiyle Şubat 2015'te belge vermeyi durdurduklarını söyleyen mültecilerdi.[149] Ancak, iki aile okula kayıt yaptırmak için Yabancı Tanıtma Belgesinin kabul edilmediğini bildirdi.
Eski bir ilkokul öğretmeni olan ve Afrin'den gelerek artık ailesiyle İskenderun'da yaşayan üç çocuk annesi Rola İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne çocuklarının eğitiminin kendisi için en öncelikli konulardan olduğunu ama 2014/21 no.lu genelgenin yayınlanmasından sonra başvurmasına rağmen, ikamet izni olmadığı için çocuklarını okula kaydettirmeyi başaramadığını söyledi:
[Yabancı] Tanıtma Kartlarımız var ama ikamet iznimiz yok. Çocuklarımı [Türkiye devlet] okuluna kaydettirmek için gittim ama müdür bana ‘hayır kayıt yaptıramazsın’ dedi. Polise gittiğimde onlar da yaptıramayacağımı söylediler. Ben de sonunda çocuklarımı bir Suriye okuluna yerleştirdim. Burada çocukların her biri yılda 500 Liraya mal oluyor. Okul çok kötü, çocuklar müdürün umurunda değil ve öğretmenlere maaş ödenmiyor. [Okul] servisi olmadığı için çocukları okula götürmek için her gün otobüse biniyoruz Bu da çocuk başına günde 11 TL.[150]
Dahası, Suriye Geçici Hükümeti Eğitim Bakanlığı, İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne Gaziantep ilindeki okulların, MEB'in genelgesinde aksi belirtilmesine rağmen, okula kayıt yapmak için hala ikamet belgesi talep ettiğini ve bunun sebebinin muhtemelen ildeki Suriyeli mülteci nüfusun yoğunluğu olduğunu söyledi.[151]
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Gaziantep'te görüştüğü 14 ailenin tamamı -toplamda 30 olan- okul çağındaki çocuklarının ya okula gitmediğini ya da Suriye geçici eğitim merkezlerine gittiklerini söyledi Sadece bir aile Eylül 2014'te çocuklarını devlet okuluna yazdırmaya çalışmıştı; aile, okul yetkililerinin kendilerine herhangi bir açıklama yapmadan taleplerinin reddedildiğini söyledi.[152]
Bu ailenin annesi olan Aziza Eylül 2014'te 8 yaşındaki kızını Gaziantep'teki devlet okuluna yazdırma çabalarını şöyle anlattı:
Yabancı Tanıtma Belgelerimiz var ama kızım Bayan'ı kayıt yaptırmak için mahalledeki devlet okuluna her gittiğimde bana sürekli başka zaman gelmemi söylediler. Beş defa gittim ve sonunda pes ettim.[153]
Bayan'ın ailesi ne geçici eğitim merkezinin ne de otobüsün ücretini karşılayabiliyor. O yüzden annesi Bayan'ı mahalle camisindeki Kur'an kursuna kaydettirmeyi düşünüyor. İşin garip yanı, eğer Bayan'ın devlet okuluna kayıt olmasına izin verilseydi Suriyeli yaşıtlarının çoğundan daha az uyum sorunu yaşayacaktı. Annesi bunu şöyle açıklıyor: “Türkmen olduğumuz için Bayan'ın Türkçesi gayet iyi; [eğer gitmesine izin verselerdi] okulda keyfi yerinde olacaktı.”[154]
Yönergelere uymayan okullar münferit vakalar bile olsa, birbirlerine sıkı sıkıya bağlı olan Suriyeli mülteci topluluklar içinde, komşularından veya akrabalarından, okulların Suriyeli öğrencileri almayı reddettiğini duyan aileler için, bunun çok güçlü bir caydırıcı etken olduğu, yapılan görüşmeler açıkça ortaya koyuyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Mersin'de görüştüğü bir anne, 13 yaşındaki kızı Amina'nın üç yıldır, 9 yaşındaki oğlu Ali'nin ise hiç okula gidemediğini anlattı ve çocuklarının eğitiminin çok önemli olduğunu söyledi: “Okula gittikleri sürece hangi dili öğrendiklerini önemsemiyoruz. Maddi durumumuz kötü olsa da onların okula gitmelerini istiyorum.” Ne var ki, aile Temmuz 2014'te Türkiye'ye geldiklerinde, reddedileceklerini düşündükleri için çocuklarını okula kaydettirmeyi denememişler bile.
Bütün komşularımız yakınlarda bir Suriye okulu olmadığını söyledi. En yakındakine gidebilmek için bile ulaşım için çocuk başına ayda 150 TL vermemiz gerekiyordu. Hem bu parayı hem de kira ve faturaları karşılayamayız; kocamın burada düzenli bir işi yok. Türkiye'deki devlet okullarıyla ilgili de pek bir şey bilmiyoruz ama çocuklarını bu okullara kaydettirmeye çalışan ailelerin reddedildiklerini duyduk.[155]
İstanbul'daki Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD) de İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne, bazı okulların ya Suriyeli çocuklara eğitim verme konusunda isteksiz olmaları ya da idari sebeplerle, MEB genelgesine uymaya karşı direnç gösterdiğini söyledi. Kendilerine başvuran mültecilerin çoğunun çocuklarının aslında okula kayıt yaptırabildiğini belirttiler. Ancak, dernek bunun sebebini kısmen kendilerinin ailelere çocuklarının karşılaştığı engelleri aşma konusunda yardımcı olmalarıyla açıkladı. SGDD, direnç gösteren okul yönetimine doğrudan ulaşarak, okulun yönetmelikten doğan yükümlülüklerini hatırlatıyor.[156] STK hizmetlerinin verildiği bölgelerde yaşamayan veya başka sebeplerle bu savunuculuk hizmetlerinden faydalanamayan mülteci aileler içinse, genelgeye aykırı davranan bir okul üstesinden gelinemeyecek bir engel olabiliyor.
MEB'in 2014/21 no.lu genelgesinde, Suriyeli mülteci eğitimiyle ilgili iş ve işlemleri yürütmek üzere il komisyonlarının kurulmasını öngören bir madde yer alıyor.[157] Ancak, İnsan Hakları İzleme Örgütü'yle yaptığı görüşmede bir MEB temsilcisi, il yönetimlerinin, Suriyeli mültecilere ilişkin politikalara yönelik siyasi hassasiyetler yüzünden, ulusal yönergelere her zaman uygun davranmadıklarını ve bakanlığın da, kaynaklarının sınırlı olması sebebiyle, çok az izleme ve denetleme yapabildiğini belirtti.[158]
İstanbul'daki bir Suriye geçici eğitim merkezi müdürü İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne “Türkiye’nin eğitim bakanlığı bize yardım ediyor ama bunun ne kadar olacağı il müdürüne bağlı” dedi.[159]
Bilgiye Erişim
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün görüştüğü 50 aileden altısı, çocuklarının yasal olarak okula gitmeye haklarının olup olmadığını veya nasıl kayıt yaptıracaklarını bilmediklerini söyledi.
Farklı beş aile de İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne, artık kayıt için ikamet belgesi gerekmemesine rağmen, ikamet belgeleri olmadığı için çocukların Türk okullarına kayıt olamadıklarını söyledi; ki, bu yanlış bir bilgiydi.
Bu ailelerden bazıları, çocuklarını Türk okullarına göndermemeye, çevrelerindeki bunu yapmaya çalışanların yaşadığı zorlukları duyduktan sonra karar vermiş ve gerek okullardan gerek STKlar aracılığıyla yeterince bilgi alamamaları hak ve selahiyetleriyle ilgili güncel bilgi sahibi olmalarını imkansız kılmış.
BMMYK'nın Mart 2015'de yürüttüğü bir ihtiyaç analizi, “birçok mülteci ailenin, çocuklarını Türkiye devlet okullarına veya Geçici Eğitim Merkezlerine kaydettirmek istediklerinde ne tür işlemler yapmaları gerektiğine dair yeterli bilgiye sahip olmadıklarını” ortaya koyuyor.[160]
Haziran 2015'te, bir BMMYK eğitim görevlisi İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne kurumun Türkiye'nin güney doğusunda, 2015-2016 eğitim yılı için kayıt işlemleriyle ilgili detaylı rehberlik verecek danışma merkezleri kurmayı planladığını söyledi.[161]
Ancak, her ne kadar en yoğun Suriyeli mülteci nüfus güneydoğudaysa da, sorun çok daha yaygın; bu rapor için gidilen beş şehirin hepsinde, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün görüştüğü aileler arasında, bilgi eksikliği veya yanlış bilgiye sahip oldukları için çocuklarını okula yazdırmamış olanlar vardı.
Türkiye hükümeti, Suriye geçici hükümeti, UNICEF, BMMYK ve diğer kurumlar, ülke çapındaki tüm Suriyelilerin bu tür bir rehberlik hizmetinden yararlanmasına olanak sağlamalıdır. Örneğin, uluslararası bir STK olan Mercy Corps Gaziantep'in merkezinde açtığı Malumat adlı bir bilgi destek merkezinde Suriyeli mültecilere sağlık, eğitim ve hukuki hizmetlere nasıl erişebileceklerine dair broşürler ve danışmanlık hizmeti veriyor.[162] Benzer bir şekilde, ulusal bir STK olan Sığınmacılarla ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği, İstanbul ve Gaziantep'te yürüttükleri “çok yönlü destek merkezleri”nde mülteci başvuranlarına yönelik diğer hizmetlerin yanında eğitimle ilgili bilgi de sağlıyor. Bu destek hizmetleri çok değerli ve daha fazla Suriyeli mültecinin faydalanması için çoğalması yerinde olur.
Geçici Eğitim Merkezlerindeki Aşırı Yoğunluk
Okullardaki aşırı yoğunluk sorunu esas olarak Suriye geçici eğitim merkezlerinde görülse de, bu mesele bazı Türkiye devlet okullarında, Suriye'deki çatışmalar öncesinden beri mevcut.[163] Uluslararası bir STK olan Mercy Corps çalışanları, Gaziantep'teki devlet okullarının Suriyeli mülteciler gelmeden önce de kalabalık olduğunu ve ikili öğretim sistemiyle faaliyet gösterdiğini söyledi.[164] Bu durum kapasitenin arttırılması konusunu daha da acil kılıyor.
Oxford Üniversitesi Mülteci Çalışmaları Merkezi'nin Eylül 2014 tarihli değerlendirmesi, Gaziantep'te “talebi karşılayacak oranda [geçici eğitim merkezi] olmadığını” ortaya koydu.[165] Gaziantep'teki eğitimciler “okullardaki alt sınıflar için bekleme listelerinde birkaç yüz öğrenci olduğunu” söyledi.[166]
Bazı bölgelerde aşırı kalabalıklık durumu şu anda bile oldukça yaygın ve geçici eğitim merkezleri için fon olmaması sebebiyle bu merkezlerin kapanması ve öğrencilerini civardaki diğer merkezlere gitmeye veya okulu bırakmaya zorlamasıyla durum daha da kötüleşebilir – Oxford'un çalışmasına göre, 2014'te “bazı okullar yeni öğretim yılı için fon bulamazlarsa kapanma tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını söyledi.”[167] Hatay iline bağlı Reyhanlı'da bir zamanlar 19 geçici eğitim merkezi faaliyet gösterirken, Ağustos 2015'e gelindiğinde bu geçici eğitim merkezlerinin üçü dışındakiler fon yokluğundan kapanmıştı.[168]
Suriyeli Öğretmenlerin Dışlanması
Suriyeli eğiticiler -Türkiye'deki diğer Suriyeli işçiler gibi- yasal çalışma iznine sahip değiller. Bu yüzden geçici eğitim merkezlerindeki mesaileri için, bu merkezler MEB'in denetiminde olmasına rağmen, maaş alma hakları bulunmuyor; bazı öğretmenlere UNICEF tarafından veya geçici eğitim merkezlerinin müdürleri tarafından finansal “teşvik” veriliyor.[169] Ancak birçoğunun maddi güvencesizlikle karşı karşıya olması, geçici eğitim merkezlerinin iyi öğretmenleri tutabilmesini zorlaştırıyor.[170]
İstanbul'daki bir geçici eğitim merkezinin yöneticisi İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne, “Öğretmenlere okul kayıt ücretlerinden ve [okula fon sağlayan] dernekten gelen parayla ödeme yapıyoruz. Güneydeki okullarda bütün öğretmenler gönüllü çalışıyor” dedi.[171] İstanbul'daki bir başka geçici eğitim merkezi yöneticisi de şöyle dedi: “75 öğretmenimiz var. Hepsi de Suriye'de öğretmenlik yapıyordu; aslında şu anda Türkiye'de ihtiyaca fazla fazla yetecek sayıda nitelikli öğretmen var.”[172]
UNICEF'e göre:
Suriyeli mülteci öğretmenler, ev sahibi ülkelerin neredeyse hepsinde, yeterince faydalanılmayan bir kaynak oluşturuyor.[173] Bu kaynağın yeterince kullanılmaması Suriyeli mülteci çocukların hem eğitime erişimini hem de eğitim kalitesini etkiliyor: ya mülteci çocukların okula gitmesini tamamen önlüyor ya da daha kalabalık sınıflarda okuyacakları ya da daha kısa bir süre için okula gidecekleri anlamına geliyor... Mülteci öğretmenlerin evsahibi ülkelerde istihdam olanağı olmaması istikrarsızlığa katkıda bulunuyor.[174]
Buna cevaben, UNICEF “bu çocukların eğitimi konusunda bilgi ve deneyime sahip Suriyeli öğretmenlerin istihdam edilmesine... gerekli önemin verilmesini” savunuyor. “Türkiyeli yetkililerin, ortaklarla birlikte, bu öğretmenlerin istihdamı ve mesleki gelişimlerini garanti altına almak için öncelikle bu öğretmenlerin kimler olduklarını ve niteliklerini haritalamaları gerekiyor”.[175]
Ancak, Türkiye hükümeti Suriyeli mülteci öğretmenlerin tespit edilmesi ve daha fazla kullanılması için, onlara yasal iş olanaklarının sağlanmasını da içeren bir projeyi henüz üstlenmedi. Bunun yerine, Milli Eğitim Bakanlığı, Ağustos 2015'te, Suriyeli öğretmenleri işe alacağına dair basında çıkan haberleri düzeltmek için yaptığı bir açıklamada, Suriyeli öğretmenlerle ilgili tutumuna şu sözlerle açıklık getirdi:
Suriyeli öğretmenlerin Bakanlığımızca istihdam edilmesi olarak haberleştirilen çalışma, ...[kamplardaki] geçici eğitim merkezlerinde... gönüllü olarak destek olmak isteyen Suriyeli öğretmenlerin belirlenmesi amacıyla yürütülen bir çalışmadır. Bakanlığımızca, yürütülen çalışmalara gönüllü olarak destek olan Suriyeli öğretmenlere herhangi bir ücret ödenmemektedir. Bakanlığımızın bu konu dışında Suriyeli öğretmenlerin istihdamına ilişkin herhangi bir çalışması da bulunmamaktadır.[176]
IV. Kayıp Neslin Bedeli
2011 yılında Shaza hükümet karşıtı protestolar düzenlediği için tehditler almaya başlayınca ailesiyle birlikte Şam'ı terk etti. 2011'de İstanbul'a geldiğinde ikamet izni olmadığı için, oğlu Omar'ın Türkiye'de bir devlet okuluna gitmesinin mümkün olmadığını öğrendi.
Yaşadıkları yerde sadece birkaç tane Arapça eğitim veren, pahalı okul vardı ve ailenin bunu karşılaması mümkün değildi. Eğitimi yarıda kalan ve yasal yollardan çalışma şansı olmayan 16 yaşındaki Omar Esad hükümetine karşı savaşmak için Suriye'ye geri dönmeye karar verdi. Kısa süre sonra da bir çatışmada hayatını kaybetti. Oğlu Suriye'ye döndükten sonra Shaza bir geçici eğitim merkezi kurulmasına yardım etti ama oğlunun bu hizmetten yararlanabilmesi için artık çok geçti. [177]
Bugün, Shaza İstanbul'da kurucularından olduğu Suriye geçici eğitim merkezinin yönetim kurulunda. İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne, bir sonraki neslin geleceği için eğitimin ne kadar önemli olduğunu fark etmesinde kendi yaşadıklarının payı olduğunu söyledi:
Bir insan hastalanırsa tedavi olur ve iyileşir. Bir çocuk okula gitmezse, bu ileride büyük bir sorun olur – ya sokağa düşer, ya Suriye'ye döner ve savaşırken ölür, ya radikalleşir ve bir köktendinci olur, ya da Avrupa'ya ulaşmaya çalışırken denizde ölür.[178]
15 yaşındaki Bashar'ın yaşadıkları da, eğitimin yarıda bırakılmasının bedelini ortaya koyuyor. Bashar, 2011 yılında, Halep'teki okulunun civarı sürekli bombalandığı için okulu bırakmak zorunda kaldığında yedinci sınıfı yeni bitirmişti. Annesi İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne Bashar'ın ailesiyle birlikte yaşadığı İstanbul'da okuma şansı olmadığını çünkü geçinmek için onun da çalışmasının gerektiğini anlattı.
Günün birinde geldi ve savaşmak için Suriye'ye geri döneceğini söyledi. Biz 'hayır' dedik ama bize çok kızdı ve ağlamaya başladı. Bize gidip orada ölmek istediğini, kendi için bir gelecek göremediğini söyledi –okulunu bitiremedi, savaş sırasında epilepsi olduğu için düzenli bir iş de bulamıyor.
Bashar ancak Şanlıurfa'ya kadar gidebilmiş, orada amcası ona yetiştmiş ve İnsan Hakları İzleme Örgütü'yle görüşme yapmadan sadece iki gün önce ailesinin yanına geri getirmiş. Bashar o sırada İnsan Hakları İzleme Örgütü'yle görüşebilecek durumda değildi ama ailesi Türkiye'de geleceğinin eskisi kadar karanlık olduğunu söyledi. Öte yandan, Bashar'ın üç küçük kardeşi bireysel bir bağışçının burs desteğiyle bir Suriye geçici eğitim merkezine kaydolmuşlar. Üçünün de notları iyiymiş ve okulda arkadaş ediniyorlarmış.[179]
Bashar'ın öyküsü, Suriyeli çocukların bütün bir neslinin eğitim görmemesine göz yummanın tehlikelerini ortaya koyuyor. Çatışmadan önce Suriye'de ilkokula gidenlerin oranı yüzde 99, ortaokula gidenlerin oranı ise yüzde 82'ydi ve okula giden kız ve erkek çocukların oranı büyük ölçüde eşitti.[180] Bugün, UNICEF'in tahminlerine göre ülke içinde ve dışında yaklaşık 3 milyon Suriyeli çocuk okula gidemiyor -- bu sayı savaştan önce okul çağındaki çocukların neredeyse tamamını eğitime katmayı başarmış Suriye'nin, bu başarısını yerle bir ediyor.[181]
Save the Children örgütünün tahminlerine göre de, Suriye'deki ve Suriye dışındaki Suriyeli çocuklar arasındaki okula gitmeme oranı şimdiki gibi devam ederse, bunun Suriye'nin savaş sonrası ekonomisine maliyeti, maaş kaybı nedeniyle yılda 2.18 milyar Dolar olacak.[182]
Dahası, bu çocuklar günün birinde Suriye'ye geri dönecek de olsalar, uzun süre başka bir yerde yaşayacak da olsalar, büyük olasılıkla düşük ücretli işlerde çalışacaklar ve bu durum bir yandan ev sahibi ülkenin ekonomisine zarar verirken bir yandan da devletin sosyal yardım maliyetlerini de artıracaktır.[183]
Suriyeli çocukların okula gitmemelerinin başka yakın tehlikeleri de bulunuyor. Suriyeli çocukların eğitime erişimlerinin sağlanması, erken evlilik yapma,[184] orduya katılma ve radikalleşme gibi riskleri azaltacak; para kazanma potansiyellerini arttırarak, onlara istikrarlı bir ekonomik geleceğe kavuşma fırsatı sunacak ve bugünün genç Suriyelilerinin belirsizliklerle dolu geleceklerine daha donanımlı bir şekilde adım atmalarına olanak sağlayacaktır.[185]
Saygın uluslararası insani yardım kuruluşları, Suriyeli çocukların eğitime erişimleri sorununa Kayıp Nesile Hayır yaklaşımını ilk kez 2013 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda dile getirdi. Kayıp Nesile Hayır'ın amacı “hem Suriye'deki, hem evsahibi ülkelerdeki Suriyeli çocuklara korunma, eğitime erişim ve kendileri ve ülkeleri için bir gelecek inşa edebilmeleri için olanak sağlamak” şeklinde tanımlanıyor.[186] Kampanyanın eğitim ve korunma olmak üzere iki konuya odaklanan stratejisinin hayata geçmesi için 1 milyar Dolarlık bir yatırım gerekiyor.[187]
Kayıp Nesile Hayır kampanyası stratejisinde, Türkiye'deki Suriyeli çocuklara daha fazla eğitim olanağının sağlanması için, okula kaydolma ve devam etmeleri için girişimler, yeni eğitim tesisleri, kampların içinde ve dışında okul gereçlerinin dağıtımı ve dil eğitimi gibi açılımların gerçekleştirilmesi için 89 milyon Dolar'a ihtiyaç olduğunu vurgulanıyor.[188]
Ancak uluslararası bağışçılar topluluğu Kayıp Nesile Hayır stratejisinin gerektirdiği fonu henüz karşılamış değil. Eylül 2014'te yayınlanan bir yıllık ilerleme raporu, Türkiye'deki Suriyelilerin eğitimi için öngörülen fonlarda hâlâ 62.2 milyon Dolar eksik olduğunu ortaya koydu.[189] Kampanya henüz yeni bir güncelleme yapmadı ama fon hedefleri kısmen, Birleşmiş Milletler ve Suriyeli mültecilere evsahipliği yapan bölge hükümetleri arasındaki bir ortaklık olan Bölgesel Mülteci ve Dayanıklılık Planı'na (3RP) entegre edildi.[190] 3RP, Haziran 2015'te yaptığı açıklamada Türkiye'deki eğitim programı için yaptıkları 59 milyon Dolarlık çağrılarının çağrının yalnızca yüzde 22'sinin karşılandığını söyledi.[191]
Ali11 yaşındaki Ali, Suriye hükümetinin, memleketi Halep'e gerçekleştirdiği bir varil bombası saldırısında ağır yaralandığı 2012'den bu yana okula gitmiyor. Mersin'de ailesiyle yaşadığı evde görüştüğü İnsan Hakları İzleme Örgütü araştırmacısına, kendisini fiziksel olarak engelli bırakan bacaklarında ve karnındaki derin yaraları gösterdi. Ali ciddi bir aksamayla da olsa yeniden yürümeyi henüz öğrendi. Türkiye'ye geldiğinden beri, günlerini evde oturarak veya sokakta hurma suyu satarak geçiriyor ama önümüzdeki sonbahar bunu değiştirmek istiyor: “Hiç Türkçe bilmiyorum ama okula gitmek istiyorum. Büyüyünce muhasebeci olmak istiyorum çünkü matematikle ve sayılarla aram iyi. Okula gitmek ve bana yardım edecek bir öğretmenimin olması ne iyi olur.”[192] Ali'nin annesi de şunları ekledi: “Eğer gidebileceği bir okul varsa, Ali'yi okula göndermek isteriz, özellikle de artık yürüyebildiğine göre. Çok fazla bedensel iş göremediği için şimdi okula gitmeye her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Çok akıllı, çabuk öğreneceğini düşünüyorum. Ama bütün bu mahallede, çocuklarını okula gönderen tek bir Suriyeli bile bilmiyoruz.”[193] |
V. Hukuki Standartlar
Eğitim Hakkı
Her çocuk ayrımcılığa uğramadan eğitime erişim hakkına sahiptir. Türkiye, bu hakkı koruma altına alan Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi (UESKHS)[194], Çocuk Haklarına Dair Sözleşme (ÇHS)[195], Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi (UMSHS)[196], Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşme (CEDAW)[197] ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)[198] gibi bir dizi uluslararası sözleşmeye taraftır.
Ancak, Türkiye bu sözleşmelerin, aralarında UESKHS'nin eğitim hakkını düzenleyen 13. Maddesi'nin bazı paragraflarının da bulunduğu bir takım maddelerine çekinceler koymuştur. Türkiye, anne-babaların kendi inançlarına uygun bir biçimde çocuklarına dinsel ve ahlaki eğitim sağlamak üzere, devlet tarafından kurulan okulların dışında varolan okullara gönderme hakkını düzenleyen sözleşme hükümlerini yorumlama ve uygulama hakkını saklı tutar. UESKHS'nin hayata geçirilmesini denetleyen komite Türkiye'ye, sözleşmeye bütünsel olarak daha uyumlu olmak adına bu çekinceleri kaldırmasını tavsiye etmiştir.[199]
Aynı şekilde, Türkiye Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin yerli/ulusal azınlıkların eğitiminin amaçlarına yoğunlaşan 17, 29 ve 30. maddelerinin hükümlerini yorumlama ve uygulama hakkını saklı tutar.[200] Her iki sözleşmede de “ilköğretimin zorunlu ve herkes için ücretsiz”[201] olacağı, ortaöğrenimin ise “genel olarak mevcut ve herkese açık kılınacağı”[202] ifade edilmektedir. İlköğretim görmemiş veya ilköğretimini tamamlamamış çocuklar için “temel eğitim teşvik edilecek ve yoğunlaştırılacaktır.”[203] Bunlara ek olarak, hükümetlerin “okullarda düzenli biçimde devamın sağlanması ve okulu terketme oranlarının düşürülmesi için önlem alma” yükümlülükleri bulunmaktadır.[204]
Uluslararası hukuk, din, etnik köken, sosyal köken veya diğer statüler nedeniyle ayrımcılık yapılmasını yasaklar.[205] Eğitim çocuğun “kültürel kimliğinin, dilinin ve değerlerinin” gelişimini desteklemelidir.[206] UESKHS'nin uygulanmasını izleyen Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi'ne göre, ayrımcılık yasağı “zaman içerisinde giderek artan bir şekilde gerçekleştirilme ya da mevcut kaynakların elverişliliği ölçüsünde uygulanma gibi süreçlere tabi değildir; eğitimin tüm bileşenlerine tam olarak ve derhal uygulanır.”[207]
Komiteye göre, önemli sayıda bireye “en temel eğitim biçimlerini” sağlayamayan bir Devlet, ilk bakışta (prima facie) eğitim hakkı bakımından yükümlülüklerini yerine getirememiştir.[208]
Türkiye yukarıda incelenen uluslararası sözleşmeleri onaylamasının yanısıra, eğitim hakkını kendi kanunlarında da düzenlemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 42. Maddesi “[k]imse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz” ve “[i]lköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır” der.[209] 2012 yılında, Türkiye Büyük Millet Meclisi zorunlu eğitim süresini 8 yıldan 12 yıla çıkaran bir eğitim reformu kanunu geçirdi. [210]
Türkiye'nin Nisan 2014'te yürürlüğe giren 2013 Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, geçici korumadan faydalananların “ilköğretim ve ortaöğretim hizmetlerinden faydalanabileceğini”[211] belirtir. Bunu takip eden Ekim 2014 tarihli Geçici Koruma Yönetmeliğine göre yönetmelik kapsamındaki yabancılara “... eğitim hizmeti verilebilir”[212] ve yabancılara yönelik eğitim faaliyetleri “geçici barınma merkezlerinin içinde ve dışında, Milli Eğitim Bakanlığının kontrolünde ve sorumluluğunda... Milli Eğitim Bakanlığının ilgili mevzuatı çerçevesinde yürütülür.”[213]
Özel olarak mültecilerin eğitimiyle ilgili Çocuk Haklarına Dair Sözleşme uyarınca, Taraf Devletler “ister tek başına olsun isterse ana–babası veya herhangi bir başka kimse ile birlikte bulunsun, mülteci statüsü kazanmaya çalışan ya da uluslararası veya iç hukuk kural ve usulleri uyarınca mülteci sayılan bir çocuğun, bu Sözleşmede ve insan haklarına veya insani konulara ilişkin ve sözkonusu Devletlerin taraf oldukları diğer Uluslararası Sözleşmelerde tanınan ve bu duruma uygulanabilir nitelikte bulunan hakları kullanması amacıyla koruma ve insani yardımdan yararlanması için gerekli bütün önlemleri alırlar.”[214]
1951 Mülteci Sözleşmesi uyarınca, “Taraf Devletler, mültecilere, temel eğitim konusunda, vatandaşlarına uyguladıkları muamelenin aynısını uygulayacaklardır” ve temel eğitimin dışındaki eğitim konusunda da “mümkün olduğu kadar müsait ve her halde, genel olarak aynı şartlar içindeki yabancılara tanınanlardan daha az müsait olmayan şekilde muamele edeceklerdir.”[215] Ne var ki, Türkiye 1951 Mülteci Sözleşmesi'ne ve 1967 Ek Protokolü'ne katılmış olsa da, Avrupa'dan gelmeyen kişileri, bu kişiler diğer her yönden mülteci tanımına uygun olsalar bile, mülteci olarak tanımadığı için, Suriyelilere mültecilere tanınan hakları vermemektedir.
Çocuk İşçiliği
Türkiye çocuk işçiliği ile ilgili, aralarında Uluslararası Çalışma Örgütü Asgari Yaş Sözleşmesi (ILO C.138)[216] , ILO En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliği Sözleşmesi (ILO C. 182)[217], ÇHS ve UEKSHS'nin de bulunduğu temel uluslararası sözleşmeleri onaylamıştır. Bu sözleşmeler istihdam edilmiş çocukların düzgün bir eğitim görme olasılığının daha düşük olduğunu kabul eder.[218] Ayrıca, hükümetleri, “çocukların ve genç insanların... ekonomik ve sosyal sömürüye”[219] ve “her türlü tehlikeli ya da eğitimine zarar verecek nitelikteki işte çalıştırılmasına” karşı korumakla yükümlü kılar.[220]
Türkiye hukuku uyarınca asgari çalışma yaşı 15[221], tehlikeli işte çalışma asgari yaşı 18'dir[222]. Ancak, mevcut hukuki çerçevede, sokaklarda çalışan çocuklar da dahil olmak üzere, iş akdi olmadan çalışan çocukları koruyan tedbirler bulunmamaktadır ve bu durum bu durumdaki çocukları sömürüye daha da açık hale getirmektedir.[223]
Çalışma Hakkı
1951 Mültecilerin Statüsüne İlişkin Sözleşme uyarınca, bir ülkenin topraklarında “yasal olarak ikamet eden” mülteciler ücretli bir işte çalışma hakkından faydalanma hakkına sahiptir.[224] BMMYK Yürütme Komitesi “kazanç sağlayan istihdam da dahil olmak üzere temel ekonomik ve sosyal hakların geliştirilmesinin, mültecilerin kendi kendine yetmesi ve ailevi güvenliklerinin sağlanması, insanlık onurunun yeniden kazandırılması, mülteci sorunlarına kalıcı çözümlerin getirilmesi bakımından çok önemli olduğunu”[225] belirtmiştir. Türkiye Sözleşme'ye koyduğu çekince sebebiyle bu koruma tedbirlerinden Suriyeli mültecileri yararlandırma yükümlülüğünden kaçınabilmektedir.
Öte yandan, Türkiye Uluslararası Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesine (UESKHS) ve Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmeye (IAKS) taraftır. Her iki sözleşmede de çalışma hakkına ilişkin yükümlülükler bulunmaktadır ve devletleri, sığınmacılar dahil vatandaş olmayan kişilerin çalışma hakkını kullanmasına izin vermesi konusunda teşvik ederler. UESKHS'nin 6. Maddesi, Taraf Devletler “herkesin serbestçe seçtiği ya da kabul ettiği bir işte çalışarak hayatını kazanma fırsatı veren çalışma hakkını tanırlar ve bu hakkın korunması için gerekli tedbirleri alırlar”[226] der. Sözleşme bu yükümlülüğü aşamalı olarak hayata geçirilecek yükümlülüklerden biri olarak tanımlar ve “bu Sözleşme'de tanınan ekonomik hakları hangi ölçüde yabancılara da vereceklerini Taraf Devletlerin belirlemelerine” izin verir.[227] Ancak, UESKHS'ye uyumluluğu izleyen komite, Sözleşme'nin korumasındaki haklara erişimde uyrukluğun bir engel oluşturmaması gereğine vurgu yapar ve çalışma hakkının “yasal durumları ve belgeleri dikkate alınmaksızın, mülteciler, sığınmacılar, vatansız kişiler, göçmen işçiler ve uluslararası insan kaçakçılığı kurbanları gibi vatandaş olmayanlar için de” geçerli olduğunu vurgular.[228]
Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin (IAKS) 5. Maddesi “ırk, renk ya da ulusal veya etnik köken ayrımı yapmaksızın,…özellikle çalışma, işini özgürce seçme, adil ve elverişli çalışma koşulları, işsizliğe karşı korunma, eşit işe eşit ücret, adil ve elverişli ücret haklarından yararlanmada herkesin kanun önünde eşitlik hakkını” garanti altına alır.[229] 2004 yılında Sözleşme komitesi, devletlerin vatandaşlar ve vatandaş olmayanlar arasında fark gözetme hakkını tanımakla birlikte, ilkesel olarak insan haklarından herkesin faydalanması gerektiğini söyledi. Devletlere, özellikle vatandaş olmayanların istihdam alanında, ekonomik, sosyal ve kültürel haklardan yararlanmasını önleyen engelleri kaldırmaları[230] ve çalışma şartları ve koşulları bağlamında vatandaş olmayanlara yönelik ayrımcılığın ortadan kaldırılması için tedbir almaları[231] için çağrıda bulundu.
Türkiye egemen bir devlet olarak, kişilerin istihdam sahasına erişimlerini, ilgili iş kanunları ve sistemler ile düzenleme hakkına sahiptir. Ancak, üstlendiği insan hakları yükümlülükleri, Türkiye'nin mültecileri hayatlarını kazanma hakkından topyekun mahrum bırakmasına izin vermemektedir. Türkiye'nin bu yükümlülüklerini yerine getirmekle sorumlu olması, mültecilerin işgücü piyasasına erişimine hiçbir kısıtlama getirmemesi anlamına gelmez. Daha ziyade, ayrımcı olmayan koşullarda, para kazanacakları bir işe erişim fırsatına sahip olmalarını hukuken sağlamak olarak yorumlanmalıdır.
VI. Tavsiyeler
Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığına
- Türkçesi yeterli olmayan öğrencilere devlet okulları sistemi yoluyla hızlandırılmış Türkçe dil programları tasarlayın ve hayata geçirin.
- İl düzeyinde ve yerel düzeyde ulusal mevzuata uyulup uyulmadığını yakından izleyin ve düzenli olarak denetleyin; bunun için gerekirse ilgili mekanizmaları oluşturun.
- Mevcut YOBİS (Yabancı Öğrenciler Bilgi Sistemi) mekanizmasını kullanarak Suriyeli mülteci çocukların okula devam durumunu takip edin, okulu bırakanları izleyin ve çocukların okula devam etmelerini sağlamak için il görevlilerinin, okul müdürlerinin ve öğretmenlerin müdahale etmesini sağlayın.
- Türkçe konuşmayan mültecilerin eğitiminde karşılaşılan özel zorluklar göz önüne alınarak, öğretmenlerin ve okul personelinin katılması amacıyla hazırlanmış özel eğitim programlarına yatırım yapın.
- Nitelikli Suriyeli öğretmenlerden, ister UNICEF ortaklığında yürütülen mevcut teşvik bünyesinde ister yasal çalışma izni vererek, daha çok faydalanın.
- Erişimin daha zor olduğu yerlerdekiler de dahil olmak üzere tüm Suriyeli mültecilere, okula kayıt yaptırmak için nelerin gerektiği ve usullerin ne olduğu hakkında bilgi verin.
- UNICEF, BMMYK ve uygulayıcı ortaklarla bu konularda ve başta öğrencilerin okula devamlılığının izlenmesi için mekanizmaların hayata geçirilmesi, yerel okulların mevzuata uyumunu ve seviye yükseltme ve hızlandırılmış dil kurslarının açılması olmak üzere, diğer politika konularında görüş alışverişinde bulunmaya devam edin.
- Eğitime erişimi ve eğitimin kalitesini yükseltmek için geçici eğitim merkezleri için bütçeden daha fazla destek ayırın.
Çalışma Bakanlığına
- Suriyeli işçilerin çalışma hayatına ilişkin güvencelere sahip olması ve Suriyeli mülteci aileler arasındaki yüksek çocuk işçiliği oranının azaltılması için geçici koruma rejimine tabi Suriyelilerin, Suriyeli öğretmenler dahil ancak onlarla sınırlı olmayacak şekilde, çalışma izni alabilmesini yaygın olarak sağlayın.
İl Valileri ve Komisyonlarına
- 22 Ekim 2014 tarihli Geçici Koruma Yönetmeliği ve Milli Eğitim Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı ve diğer bakanlıkların konuyla ilgili yayınladığı her türlü yönergeye bütünüyle uyumlu hareket edin.
- 2014/21 No.lu MEB Genelgesi'nin gerektirdiği üzere, Suriyeli mülteci ailelerin Türk devlet okullarına hiçbir kısıtlama olmadan erişebilmelerini sağlayın.
Yabancı Bağışçılara, Yardım Kuruluşlarına ve İlgili Hükümetlere
- BM'nin Türkiye’deki Suriye krizine müdahale etmek için yaptığı fon çağrısını karşılayın. 31 Mayıs 2015 itibarıyla, yapılan 624 milyon Dolar tutarındaki fon talebinin yalnızca yüzde 13.6'sı karşılanmıştı. Bu durum, özellikle okulu bırakmış Suriyeli çocuklar ve ergenler için eğitim programlarını tehlikeye atmaktadır.
- Hükümetin Suriyeli mültecilerin eğitime erişimlerinin artmasını amaçlayan girişimlerine yapılan teknik desteği arttırın.
Teşekkür
Bu raporu Robert L. Bernstein bursu kapsamında Mülteci Hakları Programı'nda çalışan Stephanie Gee araştırdı ve yazdı. Raporun editörlüğünü Mülteci Hakları Program direktörü Bill Frelick yaptı. Kıdemli araştırmacı Bill Van Esveld, Çocuk Hakları Bölümü araştırmacılarından Elin Martinez, Avrupa ve Orta Asya Bölümü kıdemli araştırmacılarından Emma Sinclair-Webb, Orta Doğu ve Kuzey Afrika Bölümü direktör vekili Nadim Houry, kıdemli Program editörü Danielle Haas ve kıdemli hukuk danışmanı Aisling Reidy raporu gözden geçirdiler. Raporun basıma hazırlanması Mülteci Hakları Programı kıdemli yardımcılarından Andrew Haag, yayınlar direktörü Grace Choi, yayınlar uzmanı Kathy Mills ve kıdemli idari koordinatör Fitzroy Hepkins tarafından gerçekleştirildi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü bu rapor için deneyimlerini cömertçe bizimle paylaşan çocuklara ve ailelere, ayrıca önemli bilgiler veren öğretmenlere, okul müdürlerine ve mültecilere destek veren merkez çalışanlarına minnettarız. Bu rapor için bizimle görüşen Ankara BMMYK ve UNICEF ekibine, kıymetli vakitlerini bizimle cömertçe paylaşan İstanbul ve Gaziantep'teki ulusal ve uluslararası STK çalışanlarına teşekkür ederiz. Ayrıca, bizimle Ankara'da görüşen ve daha sonra talep ettiğimiz ek bilgileri bize veren Milli Eğitim Bakanlığı personeline teşekkür ederiz.
Son olarak, bu projeye yaptıkları cömert katkılar için Amy Rao ve Akzo Nobel Vakfı'na teşekkürü borç biliriz.