ABD ve Rusyanın Suriye'deki artan angajmanları ve siyasi bir çözüme ulaşmak için 2016 yılında gösterilen çabalar, bu ülkedeki silahlı çatışmayı karakterize eden vahim insan hakları ve insani hukuk ihlallerini önemli ölçüde azaltmak konusunda yetersiz kaldı.
Bağımsız bir araştırma kurumu olan Suriye Politika Araştırma Merkezi verilerine göre çatışmalarda ölen insan sayısı 2016 Şubatı itibariyle 470.000'e ulaşmıştı. Silahlı çatışmaların yayılması ve yoğunlaşması vahim bir insani krizle sonuçlandı. BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi verilerine göre Suriye içinde 6.1 Milyon insan yerinden oldu, Suriye dışında ise 4.8 milyon insan sığınma talebinde bulundu. 2016 yılı ortalarında tahminen 1 milyon kişi, kuşatma altındaki bölgelerde yaşamakta ve temel hayat kurtarıcı yardımlardan ve insani destekten mahrum bırakılmaktaydı.
2011'den bu yana, büyük bir çoğunluğu hükümete bağlı güçler tarafından olmak üzere, 117.000'den fazla kişi hapsedildi veya kayboldu. Bu sayıya, Suriye İnsan Hakları Ağı verilerine göre Ocak - Haziran 2016 arasındaki dönemde hapsedilen ya da kaybolan 4557 kişi de dahil. Hapishanelerde işkence ve kötü muamele kontroldan çıkmış durumda; binlerce kişi hapisteyken öldü.
IŞİD adıyla da bilinen İslam Devleti ve eskiden El-Kaide'ye bağlı olan ancak adını sonradan Fetih El Şam cephesi olarak değiştiren El Nusra Cephesi, sivilleri topçu ateşiyle hedef almak, insan kaçırmak ve infaz etmek gibi sistematik ve yaygın insan haklaları ihlallerinden sorumlu. Hükümete muhalif silahlı gruplar da sivil hedefleri ayırmadan saldırı yapmak, çocuk asker kullanmak, insan kaçırmak, insani yardımı hukuksuz bir şekilde engellemek ve işkence gibi ciddi insan hakları ihlallerinde bulundular.
Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (KSYÖ) ve BM arasındaki Ortak Araştırma Mekanizması'nın bu yıl yayınlanan dördüncü raporunda Suriye hükümetine bağlı güçlerin 2015 yılında İdlib'e yapılan bir saldırıda kimyasal silah kullandıkları sonucuna varıldı. Araştırma saldırılarla bağlantılı uçuşların sorumluluğunu taşıyan askeri birimleri de belirledi ancak Suriye hükümetinin önemli sorulara yanıt vermemesi nedeniyle bu birimlerin komutanlarının adlarını saptayamadı. Ortak Araştırma Mekanizması daha önce yayınladığı bir raporunda da 2014 ve 2015 yıllarında yapılan iki ayrı saldırı ile ilgili olarak aynı sonuca ulaşmıştı. Araştırma Mekanizması daha önce IŞİD'in de, 2015 Ağustos'unda silahlı muhalif gruplar tarafından tutulan bölgelere yaptığı bir saldırıda Sülfür Hardal Gazı kullandığını saptamıştı.
BM üyesi devletlerden yeniden seçilmek için gerekli oyları alamayan Rusya 28 Ekimde İnsan Hakları Konseyindeki koltuğunu kaybetti. İnsan Hakları İzleme Örgütünün de aralarında bulunduğu çok sayıdaki insan hakları ve insani yardım örgütü, olası savaş suçlarındaki dahli nedeniyle Rusya'dan hesap sormaları için BM üyesi devletlere güçlü bir tavsiyede bulundular.
Sivillerin Hedef Alınması, Hedef Ayırımı Gözetmeyen Saldırılar, Yangın Bombalarının, Misket Bombalarının ve Kimyasal Silahların Kullanılması
Şubat ve Eylül ayında uluslararası camia tarafından kotarılan ateşkes anlaşmaları sayesinde hava ve topçu saldırısı sonucu yaşanan sivil ölümlerinin sayısında hafif bir düşüş gözlemlendi; ancak bu durum kısa sürdü ve çatışmanın tüm tarafları sivillere yönelik hukuksuz saldırılarına yıl boyunca devam etti. Suriye ve Rusya'nın hava saldırıları evler, çarşılar, okullar ve hastenelerin de bulunduğu sivil bölgeleri hedef almaya veya buraları geniş bölge patlayıcıları, varil bombaları, misket bombaları ve yangın bombalarıyla hedef ayırımı gözetmeden vurmaya devam etti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü 2016 yılında hedef alındığı izlenimi veren evlere, tıbbi kurumlara, çarşılara ve okullara yapılmış çok sayıda saldırıyı belgelendirdi. Bunlara Suriye-Rusya koalisyonu tarafından 27 Nisan 2016 tarihinde yapılan ve El Kudüs hastanesini de vurarak 58 sivil ve hastanın ölümüne yol açan büyük bir hava saldırısı da dahil. Sadece Ağustos ayında, aralarında İdlib, Halep, Hama ve Humus'un da bulunduğu kentlerdeki sağlık tesislerine çok sayıda hava saldırısı yapıldı.
Hükümet güçleri Temmuz 2012 ile Ağustos 2016 arasında muhalif güçler tarafından tutulan bölgelere yaptığı 400'den fazla saldırıda uluslararası alanda yasaklanmış olan ve çocuklar da dahil olmak üzere sivilleri de öldüren en az 13 çeşit misket bombası kullandı. 30 Eylül 2015'de başlayan Suriye-Rusya ortak operasyonlarında da uluslararası alanda yasaklanmış misket bombaları kullanıldı. Misket bombaları bir çok ülke tarafından hukuk dışı ilan edilmiş durumda, zira içerdikleri altbombacıklar çok geniş bir alana yayıldıklarından savaşcılar ve siviller arasında ayırım yapmıyor; dahası bir çok altbombacık da patlamadığından, fiilen temizlenmedikleri takdirde, yıllar sonra bile yanlışlıkla basıldığında patlayabilecek kara mayınlarına dönüşüyor.
Hükümet güçleri ve müttefikleri ayrıca giderek artan ölçüde yangın bombaları da kullandı. 5 Haziran ve 10 Ağustos arasındaki dönemde, İdlib ve Halep'de muhalif güçler tarafından tutulan bölgelere bu silahlarla yapılmış en az 18 saldırı belgelendirildi. Haziran ayında Russia Today Suriye'deki bir hava üssüne konuşlanmış bir Rus Su-34 avcı - kara saldırı uçağına yangın bombalarının (tam olarak belirtmek gerekirse RBK-500 ZAB-2.5SM bombalarının) yüklendiğini gösteren görüntüler yayınladı. Yangın bombaları son derece zor söndürülen ve tedavi edilmesi gayet güç ve son derece acılı yanıklara yol açan tutuşmalar başlatan bir dizi kimyasal reaksiyona neden oluyor. Aralarında Rusyanın da bulunduğu toplam 113 ülke (ancak Suriye bu ülkeler arasında değil), havadan atılan yangın bombalarının "sivillerin yoğun olarak yaşadığı" bölgelerde kullanılmasını yasaklayan Konvansiyonel Silahlar Sözleşmesinin protokolunu onaylamış durumda.
Rusya Suriye'deki yangın bombası saldırılarına katıldığını inkar etmeye devam etse de, Suriye protokolu imzalaması için yapılan çağrıları ısrarla görmezden geliyor ve Suriye askeri güçlerinin yangın bombası kullandığı 2012 sonlarından bu yana belgelendirilmiş durumda.
Hükümet güçleri Kimyasal Silahlar Sözleşmesine aykırı olarak düzenledikleri bir çok varil bombası saldırısında zehirli kimyasallar kullanmayı da sürdürdüler. Suriye hükümetinin helikopterleri 10 Ağustos ve 6 Eylül tarihlerinde Halep kentinin muhalifler tarafından kontrol edilen kesimlerindeki yerleşim bölgelerine zehirli kimyasallarla doldurulmuş varil bombaları attılar.
24 Ağustos tarihinde yayınlanan bir raporda, BM tarafından verilen görevle yapılan bir araştırma 2016 yılının daha önceki dönemlerinde yapılmış iki kimyasal silah saldırısını Suriye hükümeti'ne, bir diğerini de zaten BM yaptırımları altında bulunan IŞİD'e atfetti.
İnsani Yardımların Hukuksuz Olarak Engellenmesi
Sivil yerleşim bölgelerinin hükümet ve hükümet yanlısı güçler ve silahlı muhalif gruplar tarafından kuşatılması ve insani yardımın engellenmesi 2016 yılında da devam etti. Suriye hükümeti insani yardım ajanslarının bu bölgelere erişmek için önce bürokratik bir onay mekanizmasından geçerek izin almasını şart koşmaya devam etti. BM Genel Sekreteri Suriye hükümeti'nin yaşam kurtarıcı malzemeleri yardımın ulaşmasına izin verilen bölgeler de dahi konvoylardan çıkartarak uzaklaştırdığını belirtti. BM'ye göre Hükümet sadece şubat ayında ishal kitleri, acil yardım kitleri, antibiyotikler ve diğer ilaçlar gibi 80.000 adet tıbbi yardım malzemesinin kuşatma altındaki bölgelere ulaşmasına engel oldu.
Hükümet ve hükümet yanlısı güçlerin kuşatması altındaki bölgelerde insani koşullar hızla kötüleşti ve sivilleri bu bölgeleri terketmeye zorladı. Şam'ın kırsal bölgesinde yer alan Daraya kenti sakinleri dört yıllık bir kuşatmanın ardından 25 kasımda şehri boşaltmak zorunda bırakıldı.
19 Eylül 2016 tarihinde uçaklar bir BM insani yardım konvoyunu ve Halep, Urum El Kübra'daki bir Suriye Kızıl Haçı deposunu vurarak, yardım kamyonlarını boşaltan 20 sivil ve bir personeli öldürdü. Suriye Kızıl Haçı'ndan yapılan açıklamaya göre içinde yiyecek ve tıbbi ikmal maddelerinin de bulunduğu yardım malzemelerinin en az 78.000 kişiye dağıtılması planlanıyordu. BM, konvoyun Halep'in hükümet tarafından kontrol edilen bölgelerinden, yardımları ulaştırmak amacıyla Halep'in batısındaki muhalif güçlerin kontrolundaki kesimlere geçmesi için gerekli izinlerin Suriye hükümetinden önceden alınmış olduğunu duyurdu.
Keyfi Hapsetme, Zorla Kaybolma, İşkence ve Gözaltında Ölüm
Suriye'de keyfi hapsetme, kötü muamele, işkence ve zorla kaybolma gibi uygulamalar çok yaygın ve sistematik ve bir cezasızlık iklimi içinde gerçekleşiyor. Hükümet tarafından hapse atılanların yaygın işkence, kötü muamele, açlık, darp ve hastalık sonucu ölmeleri de çok görülüyor. Yerel gözlemcilere göre Mart 2011 ile Haziran 2016 arasındaki dönemde hapisteyken ölen insan sayısı en az 12.679.
Birleşmiş Milletler Bağımsız Uluslararası Suriye Araştırma Komisyonu'nun Eylül ayında yayınladığı bir raporda damgalanma endişesi ve travma gibi nedenlerle cinsel şiddet vakalarının gerçekleşenden az bildildirildiği, buna rağmen erkek ve kadın tutuklulara hükümet görevlileri tarafından cinsel şiddet uygulanan bazı vakaların yine de belgelendirilebildiği not ediliyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü ile konuşan bazı mahkumların anlattığına göre hükümet'e bağlı güvenlik güçleri Hama Merkez Hapishanesinde 1 Mayıs günü başlayan bir isyanı bastırmak için aşırı güç kullandı ve bu da bazı yaralanmalarla sonuçlandı.
1 Nisan'da Suriye Sivil Toplum ve Demokrasi Merkezi direktörü Judai Abdallah Nawfal, Lübnan'a giderken bir sınır kontrol noktasında Suriye güçleri tarafından gözaltına alındı. Daha önce de 2004 ve 1992 yıllarında hapse atılmıştı. Askeri İstihbarat Şube 235 tarafından tutuluyordu ve avukatları ve ailesi ile görüşmesine halen izin verilmiş değil. Benzer bir şekilde 34 yaşında bir ifade özgürlüğü savunucusu olan Bassel Khartabil'in de akıbeti bilinmiyor; El Kabun'daki Suriye Askeri İnzibat Karargahı'nda, kapalı kapılar ardında yürüttüğü adaletsiz yargılamalarla kötü bir şöhret sahibi olan askeri mahkemede yargılandığı ve ölüme mahkum edildiği yönünde teyit edilememiş bazı bilgiler var.
El-Nusra Cephesi ve IŞİD'ın Hak İhlalleri
El Nusra Cephesi 2016 yılında El-Kaide'den ayrıldığını ve Fetih El Şam Cephesi'ni kurduğunu ilan etti. El-Nusra Cephesi ve IŞİD sivil hedeflerin kasten bombalanması, insan kaçırma, keyfi hapse atma, infaz ve hukuksuz işgaller gibi ihlallerden sorumlular. Bağımsız gözlemcilerin bu örgütlerin kontrolu altındaki bölgelere erişiminin güç olması nedeniyle, IŞİD ve El-Nusra Cephesi'nin mesul olduğu hak ihlalleriyle ilgi bilgi edinmek zor, ancak her iki grup da hukuksuz saldırılarını kamuoyuna duyurdular.
IŞİD 23 Mayıs'ta Lazkiye'de, aralarında otobüs terminalleri ve bir hastanenin de olduğu mahallerin yakınında yapılan çok sayıda bombalı araç ve intihar saldırısının sorumluluğunu üstlendi ve "Alevi'lerin toplandığı" bölgeleri hedef aldığını duyurdu. Suriye İnsan Hakları gözlemevine göre bu saldırılarda 145 sivil öldürüldü.
21 Şubat'ta IŞİD, bir dizi bombalama eylemiyle, Şam'daki bir Şii dini mahali ve Humus'taki bir sivil mahalleyi hedef aldı. Basında çıkan haberlere göre bu saldırılarda aralarında çocukların da bulunduğu 109 kişi öldü, 235 kişi de yaralandı.
27 Temmuz'da IŞİD Suriye'nin kuzeydoğusunda, Halk Korunma Birimleri (YPG) askeri güçleri ve Kürt polisi (Asayiş) tarafından tutulan Kamışlı'yı bombaladığını iddia etti. Bir PYD güvenlik merkezi yakınlarında patlayan bir bomba yüklü bir kamyon 48 kişinin ölümüne ve 140 civarında insanın da yaralanmasına yol açtı.
IŞİD'in ve El Nusra Cephesi'nin her ikisi de sivilleri hedef aldılar ve infaz ettiler. Basında yer alan haberlere göre IŞİD 17 Ocak'ta Deyrezor kentine düzenlediği bir saldırıda en az 85 sivili ve 50 Suriye askerini öldürdü.
IŞİD'in kontrolu altındaki bölgelerde kadınlar ve kız çocuklar ayrımcılık ve hareket özgürlüklerine getirilenler de dahil olmak üzere ağır kısıtlamalar görmeye devam ediyorlar. BM Bağımsız Uluslararası Suriye Araştırma Komisyonu'nun Eylül ayında yayınladığı bir rapor IŞİD savaşçılarının IŞİD konrolundaki bölgelerde yaşayan Sünni kadınlarla zorla evlendiğini not ediyor.
IŞİD ayrıca çoğunluğu Irak'ta yakalanarak Suriye'ye götürülen Yezidi kadınlara ve kız çocuklarına işkence ve tecavüz etmeyi, onları öldürmeyi ve cinsel olarak köleleştirmeyi de sürdürüyor.
2016'da basına yansıyan haberler IŞİD'in eşcinsellikle suçlanan erkekleri infaz etmeyi sürdürdüğünü gösteriyor. Deyrozor'dan bildirilen bir vakada, 15 yaşında bir erkek çocuk eşcinsel olmakla suçlandıktan sonra, 3 Ocak'ta taşlanarak öldürüldü. Suriye İnsan Hakları Gözlem evine göre, Suriye'de eşcinsel olduklarından ya da fiili livata yaptıklarından kuşkulanılan en az 25 erkek öldürüldü.
Diğer Silahlı Muhalif Gruplar Tarafından Yapılan Hak İhlalleri
Silahlı muhalif gruplar kontrolları altında bulunan bölgelerden hedef ayırımı gözetmeksizin yaptıkları havan topu ve topçu atışlarıyla Halep, Şam, Idlip ve Lazkiye'nin hükümet güçlerinin kontrol ettiği bölgelerindeki mahallelerde yaşayan sivilleri öldürdüler. Bu saldırılarda aralarında okulların, camilerin ve çarşıların da bulunduğu ve sivil olduğu bilinen hedefler defalarca vuruldu.
Suriye'nin Devlet haber ajansı SANA'ya göre 29 Nisan'da muhalif bir grubun Halep'teki bir camiye Cuma Namazı sırasında yaptığı top atışı sonucu 16 sivil öldü ve 41 sivil yaralandı. SANA, 5 Haziran günü de, muhalif güçlerin Halep'in hükümet kontrolu altındaki bölgelerine yaptıkları ve Ramouseh, Elektrik Şirketi, El Midan, şehir parkı gibi hedefleri vuran roket atışları sonucunda beş kişinin öldüğünü ve 77 kişinin yaralandığını duyurdu. Bu saldırıda vurulan hedefler arasında bir Ermeni kilisesi de vardı. Basında çıkan haberlere göre, muhalif grupların top atışları ayrıca, 3 Mayısta, Halep'in hükümet kontrolu altındaki bölgesinde yer alan bir kadın doğum hastanesini de vurdu.
Kurdistan Demokratik Birlik Partisi (PYD) Kontrolundaki Bölgeler
Kürdistan Demokratik Birlik Partisi ve onun müttefiki partiler Kuzey Suriye'nin büyük bölümlerinde yerel yönetişim yapıları kurdular.
2014 ve 2015 yıllarında çocuk askerlerin terhis edilmesinde ve çocukların askerlik yapmasına izin veren subayların disipline edilmesinde bir miktar ilerleme sağlanmış olsa da YPG kısaltmasıyla bilinen, PYD ile bağlantılı Halkın Korunma Birlikleri çocukların terhis edilmesi ve 18 yaşından küçük erkek ve kız çocuklarının savaşta kullanılmaması konusunda verdiği taahhütleri hala tamamiyle yerine getirmiyor. YPG'de 16 - 17 yaşlarındaki çocuklar için oluşturulan "savaşçı olmayanlar kategorisi" de kaygı kaynağı olmaya devam ediyor.
Yerinden Olanlar Krizi
Durmak bilmeyen hava saldırıları, topçu atışları ve keyfi hapse atma, kötü muamele, işkence ve zorla kaybolma gibi uygulamaların yaygın ve sistematik olması, zaten kötü olan yerinden olanlar krizini, hem içeride hem de dışarıda daha da kötüleştirdi. Bu kriz uluslararası yardım fonlarının yetersizliği nedeniyle daha da vahim bir hal aldı.
Lübnan, Ürdün ve Türkiye gibi komşu ülkeler büyük kitleler halinde akan mülteci selini, hukuksuz idari, yasal ve hatta fiziksel engellerle durdurmaya çalıştılar. Lübnan, Suriye ile arasında çift taraflı bir açık kapı anlaşması olmasına rağmen, 2015 yılının başlarından itibaren ülkeye girmek isteyen Suriyelilere vize benzeri kısıtlamalar getirdi ve mültecilerin hareket özgürlüğünü kısıtlayan ve eğitime ve sağlık hizmetlerine erişimlerini olumsuz etkileyen son derece katı ve zorlayıcı bir oturma müsadesi yenileme prosedürü uyguluyor. Ürdün yetkilileri sene boyunca Suriye sınırının doğu kısmı boyunca göçmenlerin ve sığınmacıların ülkeye girmesini engellediler; bunun tek istisnası yazın başlarındaki bir dönemde 20.000 kişinin güvenlik taramasından geçirilmek üzere ülkeye girmelerine izin verilmesiydi.
21 Haziran'da IŞİD'in Rukban sınır kapısına düzenlediği bir saldırısı sırasında Ürdün kimsenin ülkeye girmesine izin vermedi ve sınırda sıkışmış 70.000 Suriyeli'ye insani yardım ulaştırılmasını da engelledi. Bunun tek istisnası Ağutos ayının başında bir sefere mahsus olarak yardım malzemelerinin vinçle indirilmesiydi. Aynı şekilde Türkiye'li sınır yetkilileri de mültecileri geri itmeye devam ediyorlar. Mart ve Nisan aylarında Türk sınır muhafızları aralarında bir çocuğun da bulunduğu beş Suriyeli sığınmacıyı ve kaçakçıyı ülkeye girmeye çalışırken vurarak öldürdüler.
4 Şubat'ta Londra'da toplanan Suriye'yi Destekleme Konferansı, yarısı 2016 için olmak üzere 12 Milyar Dolarlık bir kaynak yarattı. Ancak Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin 30 Mart'taki Cenevre konferansına katılan ülkeler yeniden yerleştirme yerlerinin sayısında mütevazi bir artış yapmanın ötesinde bir taahhütte bulunmaktan kaçındılar.
Uzun prosedürler ve yeniden yerleştirme yerlerinin sınırılı sayısı, yardım kaynaklarının giderek azalması ve Avrupa Birliği'ne karadan ulaşıma getirilen kısıtlamalarla birleşince, bir çok Suriye'li mülteci AB'ye deniz yoluyla girmeyi denemeyi tercih etmek zorunda kaldı.
Önemli Uluslararası Aktörler
BM Güvenlik Konseyi'ne Suriye'de daha anlamlı bir eylem çizgisi benimsemesi için yapılan baskılar başarısızlığa uğradı. Uluslarası Suriye Destek Grubu tarafından yapılan barış görüşmeleri ihtilafı çözmeyi hedefliyordu; bu görüşmeler 2016 Şubat'ında duraksadı, sadece USDG eş başkanları Rusya ve Birleşik Devletler arasındaki bazı ikili görüşmeler yeniden başladı. Şubat sonu için müzakere edilen ateşkes sivil kayıpların azalmasını sağladı ancak çabuk çöktü. Eylül'de bir ateşkes daha müzakere edildi, ancak bir BM yardım konvoyuna yapılan ve en az 20 kişinin ölümüyle sonuçlanan hava saldırısının ardından o da çöktü.
Suriye Hükümeti Güvenlik Konseyi'nin insani yardıma erişimin güvenli ve hızlı bir şekilde sağlanmasını talep eden kararlarını defalarca ihlal etmeyi sürdürdü. Güvenlik Konseyi'nin ihlal edilen kararları arasında sınırların ve çatışma hatlarının bir yanından öte yanına da insani yardıma erişim olanağının sağlanmasını; çatışan tüm tarafların meskun alanlarda "hedef ayırımı gözetmeden topçu atışı ve hava saldırıları da dahil olmak üzere, örneğin varil bombası gibi silahlar kullanmaya son vermesini;" keyfi hapsetme, insan kaybetme, insan kaçırma gibi uygulamalara son verilmesini ve keyfi olarak hapiste tutulanların hemen serbest bırakılmasını talep eden kararlar da var.
Rusya, Güvenlik Konseyi'nin Suriye Hükümeti'nin ihlallerine karşı anlamlı bir eylem geliştirmesi yönündeki önerileri engellemenin veya bu tür önerileri önceden red ederek boşa düşürmeninin yanı sıra, İran hükümeti ile birlikte Suriye hükümetine askeri yardım yapmayı 2016'da da sürdürdü.
Birleşik Devletler de Irak ve Suriye'de IŞİD'e karşı mücadele eden diğer devletlerden müteşekkil bir koalisyona liderlik etmeyi sürdürdü. Fransa Kasım ayındaki Paris saldırılarından sonra IŞİD kontrolundaki bölgelere düzenleyeceği hava saldırılarını artırma taahhüdünde bulundu.
21 Ekimde BM İnsan Hakları Konseyi Halepteki vahim insan hakları durumunu tartışmak amacıyla özel bir oturum düzenledi. Konsey hava saldırılarının durdurulmasını talep eden, insani yardıma erişim ihtiyacını teyit eden, hesap verebilirlik ilkesini vurgulayan ve Suriye Araştırma Komisyonunu Halep olaylarına yönelik "kapsamlı ve bağımsız bir özel araştırma" yaparak iddia edilen hak ihlallerini ve bu ihlallerin faillerini saptaması ve en geç 2017 Mart'ına dek Konsey'e bir rapor sunması için görevlendiren bir karar aldı.