HUMAN RIGHTS
WATCH Human Rights News PortuguesFrancaisRussianGerman
EspanolChineseArabicOther Languages
   

Türkiye: Yerinden Edilen Köylüler Adil Tazminattan Mahrum Kaldı.

Valiliklerdeki Görevliler Adil Olmayan Kıstaslar Uyguladıkça Tazminat Kanunu’nun Vaatleri Gerçekleşmiyor

(Brüksel, 20 Aralık 2006) - İnsan Hakları İzleme Örgütü bugün yayınladığı bir brifing metninde, Türk hükümetinin çıkardığı tazminat kanununa rağmen, Türkiye'nin güneydoğusunda yasadışı şiddet eylemleriyle başa çıkmak gerekçesiyle ordu tarafından kaba kuvvet kullanılarak göçe zorlanan, ağırlıklı olarak Kürt kökenli yüzbinlerce köylüye adil tazminat vermekte başarısız olduğunu söyledi.

Also Available in

english 
Türk parlamentosunun 2004 yılında, yerinden edilenlere adil ve uygun bir çözüm sunma amacıyla bir tazminat kanunu çıkarmış olmasına rağmen, valilikler tarafından kurulan zarar tespit komisyonları, 1980'li ve 1990'lı yıllardaki yasadışı silahlı gruplara karşı yürütülen operasyonlar sırasında yerinden edilenlere ödenecek tazminat miktarlarını keyfi ve adil olmayan uygulamalarla azalttı ya da tazminatı tümden reddetti. İnsan Hakları İzleme Örgütü Türk hükümetine, yöntemleri gözden geçirilinceye kadar komisyonların çalışmalarının askıya alınması çağrısında bulundu.  
 
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Avrupa ve Orta Asya Müdürü Holly Cartner, “Türkiye'nin tazminat kanunu, ordu tarafından yerinden edilenlere yüzbinlere, hükümetin sonunda zararlarını tazmin edeceği umudunu vermişti” dedi. “Zorla göç ettirilmiş bu köylüler şimdi, onlara yardımcı olması amacıyla oluşturulan tazminat sürecinde yaşanan keyfilik sonucunda bir kez daha mağdur ediliyorlar.”  
 
2004 tarihli Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun (Tazminat Kanunu), Türk hükümet güçleri ile Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında 1984 yılından sonra Türkiye'nin güneydoğusunda meydana gelen silahlı çatışmaların mağdurlarına tazminat ödenmesini amaçlıyordu. Çatışmalar bu sene de devam etti ama şiddetin seviyesi yakın zamanlarda azaldı ve PKK Eylül ayında ateşkes ilan etti. Uzun süredir devam eden çatışmaların mağdurları arasında, 1990'lı yıllarda zorla evlerinden ve geçim kaynaklarından edilen—çoğunluğu Kürt çiftçilerden ve ailelerinden oluşan—378.335 köylü var.  
 
Bu kesime Tazminat Kanunu uyarınca yapılacak ödemeler, asıl göçe zorlamadan kaynaklanan zararların yanısıra, bu ailelerin mülklerine dönemedikleri yaklaşık on yıl süresince oluşan zararların tazmin edilmesini de amaçlıyordu. Türk hükümeti, kanunun amacını “Devlete olan güveni pekiştir[mek], vatandaş-Devlet kaynaşmasını artır[mak], terörle mücadeleye ve toplumsal barış önemli katkıda bulun[mak]” olarak açıklamıştı. Hükümet, kanunun etkili bir şekilde uygulanması konusunda taahütte bulundu. Kanun başlangıçta, ailelerin eski evlerine dönebilmelerine veya zorla göç sonrasında yerleştikleri şehirlerde yeni bir hayat kurmalarına yetecek bir tazminat almalarını vaat ediyordu.  
 
İki yıl geçti ama vaatler gerçekleşmedi. Yerel zarar tespit komisyonları, ailelerin zararlarını değerlendirmek üzere uzaktaki köylere giderek, yakılan evlerin kalıntılarını ve az miktardaki evrakları inceliyor. Tespit komisyonları tarafından önerilen miktarlar, zorla göç ettirilen insanların zararlarını hiç bir zaman tam olarak tazmin edemedi. Ama bu yıla kadar bazı vakalarda ödenen miktarlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından yerinden edilen aileler için takdir edilen tazminat rakamlarıyla kıyaslanabilir düzeydeydi. Bunların hepsi, Mahkeme, İçyer'e karşı Türkiye davasında, Tazminat Kanunu’nun etkili bir iç tedbir olduğuna dayanarak Tunceli'li köylünün müracaatını reddedinceye kadardı. Bu andan sonra, mahkeme önünde karar bekleyen 1.500'den fazla dosya, müracaatçıların Tazminat Kanunu ile sağlanan iç hukuk çözümlerini tüketmedikleri gerekçesiyle reddedildi.  
 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, İçyer davası kararını açıkladığından bu yana, Tazminat Kanunu’nun uygulanmasında belirgin bir kötüleşme görüldü. Zarar tespit komisyonları tazminatların hesaplanmasında giderek keyfi ve adil olmayan kıstaslar kullanarak, bir çok durumda saçma denebilecek derecede düşük tazminat miktarları belirliyorlar. Bu hesaplamalar, sürekli olarak hükümeti kayırıyor ve hükümetin suistimali sonucunda mağdur edilenlere karşı önyargılıymış izlenimi veriyor.  
 
Cartner, “Zorla göç ettirilenlerin yararına olacak bir tazminat süreci, artık devletin sorumluluğunu hafifletebilecek bir yol haline geldi” dedi. “Teklif edilen alay edercesine düşük rakamlar, adil olmamanın ötesinde, köylülerin hayatlarını yeniden kurabilme ihtimallerini de yok ediyor.”  
 
İnsan Hakları İzleme Örgütü, bugün Türk hükümetine sunulan bir brifing metninde, tazminat ödemelerini azaltmak için uygulanan bir kısım yöntemleri sıraladı: Evlerin değerlerini ahırların değeri esasından hesaplamak, arazilerin miktarlarını düşük göstermek, telef olan hayvan sürülerini—hayvancılığın temel geçim kaynağı olduğu bir bölgede—keyfi olarak kapsam dışında tutmak. Tazminat Kanunu, tespitlere itiraz edilebilmesi için kullanılabilir bir mekanizma sağlamıyor ve ağırlıklı olarak Kürt kökenli köylülerin, yapılan teklifi kabul etmek dışında seçenekleri yok.  
 
Tarihçe  
 
Türkiye’nin güvenlik güçleri 1980'li ve 1990'lı yıllarda, köylü topluluklardan eleman ve lojistik destek sağlayan PKK ayaklanmalarıyla mücadele ederken, bu toplulukları kuvvet kullanarak göçe zorladı. Türk güvenlik güçleri köylerin, silahlı, maaşlı ve yerel jandarma karakolunun denetimindeki “geçici köy korucusu” birliklerine katılarak sadakatlarini göstermelerini istedi. Köy korucusu olanlar PKK saldırılarına uğradı. Reddeden köylüler ise güvenlik güçleri tarafından evlerinden atıldı.  
 
Ordu köyleri boşaltmak için helikopterler, zırhlı araçlar ve köy korucuları kullandı. Askerler, ekinleri, depolanmış mahsulleri, zirai makineleri, meyva bahçelerini, ormanları, hayvan sürülerini yaktı ve içinde yaşayanlara eşyalarını kurtarma imkanı dahi vermeden evleri ateşe verdi. Askerler köylüleri bölgeden sürmeden önce sık sık onları taciz edip aşağıladı, bazı vakalarda da eşyalarını ve paralarını çaldı, kötü muamele ve işkence uyguladı. Birçok köylü “ortadan kaybedildi” ya da bu operasyonlar sırasında yasadışı olarak infaz edildi. 3.000'den fazla köy, köy tahrip programı dahilinde fiilen haritadan silindi.  
 
Ard arda gelen Türk hükümetleri, zorla göç ettirilenlerin köylerine dönüşü için girişimler ilan ettiler ama bunlar hep kötü bir şekilde finanse edilmişlerdi ve yerinden edilenlerin kesin dönüş konusunda güvenlerini sağlamak için yeterli siyasi destekten yoksunlardı. Köy korucuları hala bölgede ve geri dönenler için ciddi bir güvenlik tehdidi oluşturuyor. Son üç buçuk yıl içinde köy korucuları en az 13 silahsız köylüyü öldürdü ve başka bir çoklarına saldırdı. (Bkz. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'ya, köy koruculuğu sisteminin kaldırılması çağrısında bulunan mektubu:  
 
Türkiye'de yerinden olanların durumu ve Türk hükümetinin bu insanların çıkarlarını korumadaki kötü performansı, hükümetler arası kurumlarca izleniyor. Birleşmiş Milletler’in yerinden edilenlerle ilgili özel temsilcisi, Mayıs 2002'de Türkiye'yi ziyaret etti. Haziran 2004'te Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi, hükümetin “1990'lı yıllarda yerinden edilenlerin güvenli ve onurlu bir şekilde geri dönmeleri için, B.M. birimleriyle diyalogtan öteye geçip resmi bir işbirliği oluşturarak çalışması” çağrısında bulundu. Avrupa Komisyonu’nun 2005 Türkiye olağan gelişim raporu, “Yerinden edilen insanların durumu kritikliğini koruyor ve pek çoğu istikrarsız koşullarda yaşıyor” gözleminde bulundu.  

HRW Logo Contribute to Human Rights Watch

Home | About Us | News Releases | Publications | Info by Country | Global Issues | Campaigns | Community | Bookstore | Film Festival | Search | Site Map | Contact Us | Press Contacts | Privacy Policy

© Copyright 2006, Human Rights Watch    350 Fifth Avenue, 34th Floor    New York, NY 10118-3299    USA