Sulh dayatması
Tazminat Yasası ile sağlanan süreçte köylüleri bu derece dezavantajlı duruma düşüren şey, bağımsız bir zarar tespit komisyonunun ve herhangi bir etkili temyiz prosedürünün olmayışı. Köylülerin gerçekçi hiç bir alternatifi yok ve komisyonun önerme lütfunda bulunduğu her türlü anlaşmayı kabul etmek zorundalar. Herhangi bir uzlaşmayı reddetmek bir hukuk savaşı başlatmaya eşdeğer. Türkiyede hukukun işleyiş sürati gözönüne alındığında bu, en az on yıllık bir erteleme ve oldukça yüklü hukuki masraflar demek. Bu bölümdeki analizde gösterildiği gibi, bu hukuk savaşının sonunda adalete ulaşabileceğine dair çok da fazla umut yok. Bu zaten travmatize edilmiş ve fakirleştirilmiş mağdurlar için tahammül edilemez bir tablo. Tespit komisyonunun önerdiği uzlaşmayı kabul edilemez bulan bir köylü, teorik olarak mahkemeye başvurabilir. Uygulamada ise böyle bir seçenek yok. İdari mahkeme kurallarına göre, dava açan kişiler, talebin yaklaşık yüzde dördünü mahkeme harcı olarak yatırmak durumundalar. Ama burada söz konusu olan ise, hakkında dava açmak zorunda bırakıldıkları devletin resmi görevlileri tarafından işlenen ağır suçlar sonucunda sefalete düşmüş fakir köylüler. Çocuğuna okul kitabı alabilmek için sokaklarda tatlı satmak zorunda kalan yerinden edilmiş bir çiftçinin, kendisine karşı işlenmiş haksız fiillerden sorumlu bir devlete karşı kazanabileceğini umarak, dava açmak için büyük paralar ödemek durumunda değil. Diyarbakırlı avukat Habibe Deyar bu mutlak seçeneksizliği şöyle betimliyor:
Köylüler kendilerine sunulan uzlaşma önerilerini, bunun önlerindeki en iyi seçenek olduğu için değil, fiilen tek seçenek olduğu için kabul ediyorlar.
Başvuruları doğrudan reddedilen aileler dahi bu kararı mahkemede itiraz etme eğiliminde değiller. Diyarbakırlı avukat Sedat Aydın, Çınar yakınlarındaki bir köyden, köy koruculuğu sistemine katılmayı kabul etmedikleri için yerinden edilen altı ailenin tazminat talebinin, nasıl yalnızca zorla göçün yaşandığı dönemdeki muhtarın şahitliğine dayanılarak Tazminat Yasası dışında bırakıldığını anlatıyor. Bu görevliler, sözkonusu ailelerin kendi istekleriyle köyden ayrıldıklarını söylüyor. Oysa her iki muhtar da köy korucusu ve avukatın bu kişilerin şahitliğinin doğru olmadığına inanması için yeterince sebep var. [Köylülerle] dava açma seçeneğini konuştum. Sorun şu: dava açabilmek için harç yatırmam gerekecek. [Bu altı aile] mali sebeplerden dolayı hukuki işlem başlatmama kararı aldılar.26 Yoksul kişiler için mahkeme ücretlerini devletin yatırmasına dair mevzuat hükümleri var ama müracaatçıların büyük çoğunluğu zaten yasaya aykırı bir şekilde erişim hakkı ellerinden alınan arazi ve evleri nedeniyle dava açıyorlarbu değerlendiremedikleri varlıkları nedeniyle adli yardım kapsamı dışında tutuluyorlar. 23 İnsan Hakları İzleme Örgütünün yerinden edilen köylü N.Z. ile 5 Nisan 2006 tarihinde Elazığda yaptığı görüşme. 24 Bkz. Uluslararası Jüri Üyeleri Komisyonu. Türkiye: Baro başkanı ve üç diğer avukatın yargılanması nihai raporu 11 Şubat 2004. Yerinden edilme konusunda mahkeme kararı çıkartmaya çalışan Habibe Deyar ve başka Diyarbakırlı avukatlar güvenlik güçlerine hakaret iddasıyla suçlanmış fakat sonra suçsuz bulunmuşlardı. 25 Örneğin bkz. Bolton, Gary, Elena Katok ve Rami Zwick (1998), "Dictator Game Giving: Rules of Fairness Versus Acts of Kindness", International Journal of Game Theory, sayı 27, ss. 269-99. (Diktatör Oyununda Bağışta Bulunma: Doğruluk Kurallarına karşı Şefkat Eylemleri, Uluslararası Oyun Teorisi Dergisi.) 26 İnsan Hakları İzleme Örgütünün avukat Sedat Aydın ile 4 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakırda yaptığı görüşme. |