(İstanbul) – İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch — HRW) bugün yayınlanan 2018 Dünya Raporunda, Türkiye’nin 2017 yılında, kıl payı sonuçlanan bir referandumun arkasından, medyanın, muhalefetin ve insan hakları savunucularının üzerindeki kısıtlamaları artırdığını belirtti. Türkiye ayrıca, Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini suistimal etmesine karşı yeterli denge ve kontrol mekanizmalarını içermeyen bir başkanlık sistemini uygulamaya soktu.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü Hugh Williamson “Türkiye’de nereye baksanız insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü koruyan denge ve kontrol mekanizmalarının aşındığını görüyorsunuz” şeklinde konuştu. Williamson, “Cumhurbaşkanlığı sistemine geçiş, hala sürmekte olan olağanüstü hal ve muhalif milletvekillerine yöneltilen suçlamaların tamamı parlementoyu zayıflattı, hükümetin yargı üzerindeki kontrolu daha da sıkı ve medya ve sivil topluma yönelik baskılar derinleşiyor” dedi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, bu yıl 28. defa yayınladığı 643 sayfalık Dünya Raporu’nda 90’dan fazla ülkedeki insan hakları uygulamalarını gözden geçiriyor. İcra Direktörü Kenneth Roth, rapora yazdığı giriş makalesinde insan hakları ilkeleri adına tavır alma iradesini gösteren siyasi liderlerin, otoriter popülist gündemleri sınırlandırmanın mümkün olduğunu gösterdiğini söylüyor. Böyle liderler, seferber olmuş bir kamuoyu ve etkin çok taraflı aktörlerle el ele verdiklerinde, insan haklarına düşman hükümetlerin yükselişinin kaçınılmaz olmadığını gösterdiler.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki hükümet, Nisan ayında, dokuz ay önce ilan edilmiş olan olağanüstü halde getirilmiş olanlar da dahil olmak üzere insan haklarının kısıtlandığı ve dolayısıyla seçimin adaletini zedeleyen koşullar altında bir anayasa referandumu yaptı. Seçmenler önerilen değişiklikleri çok küçük bir farkla kabul ettiler.
Türkiye hükümeti mahkemeler ve savcılıklar üzerinde çok büyük bir baskı uyguladı. Terörle mücadele yasalarının yaygın bir şekilde istismar edilmesi, 2016 darbe girişiminden sorumlu olanların yargılanması yönündeki meşru çabaları baltaladı. 2017’de gazetecilere siyasi saiklerle, terörle mücadele ile ilişkili suçlar isnat edilerek açılmış çok sayıda dava başladı, hükümet ayrıca insan hakları savunucularını da hedef aldı.
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Başkanı Taner Kılıç halen terör örgütü üyesi olduğu yönünde uyduruk bir suç isnadıyla tutuklu olarak hapiste. Ve bir işadamı ve sivil toplum önderi olan Osman Kavala halen tutuklu ve hakkında darbe girişimine katıldığı yönündeki düzmece iddialara ilişkin bir soruşturma yürütülüyor.
Hükümet, 2017’de, meclisteki Kürt muhalefete ve ülkenin güneydoğusundaki yerel yönetimlere karşı saldırısını derinleştirdi. Halkların Demokrasi Partisi’nin (HDP) aralarında partinin eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın da bulunduğu üyeleri terörle mücadele kapsamındaki suçlamalarla, bir yılı aşkın bir süredir hapiste tutuluyorlar. Hükümet güneydoğudaki belediyelerin neredeyse tamamına el koyarak, bölgedeki insanları seçilmiş temsilcilerinden mahrum bıraktı.
Hükümet, Olağanüstü Hal’de kamu görevinden çıkartılan 100.000’i aşkın devlet memuru ve kapatılan medya mecraları, dernek ve vakıflar ve diğer kurumlar için bir tazmin ve telafi mekanizması sunmadı. Raporun Türkiye bölümü, ayrıca, polis gözetimi altında işkence iddialarının artışı, güneydoğuda sürmekte olan çatışmaların insan hakları açısından sonuçları, dünyada en yüksek sayıda mülteciye ev sahipliği yapan bir ülke olarak Türkiye’nin rolü ve Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde insan haklarının rolü gibi konuları da içeriyor.