(İstanbul) – İnsan Hakları İzleme Örgütü bugün yaptığı açıklamada, İstanbul’daki bir mahkemenin, önde gelen sivil toplum lideri Osman Kavala hakkında 19 Şubat 2020 tarihinde verdiği tutuklama kararının, Türkiye hükümetinin muhalif olarak algılanan kişileri hedef almak için yargı sistemini hangi ölçüde kullandığını gösterdiğini söyledi. Kavala hakkındaki tutuklama kararı, Kavala’nın yargılandığı başka bir davada mahkemenin beraat ve tahliye yönünde hüküm açıklamasından bir gün sonra verildi.
İstanbul Başsavcılığı, Kavala hakkındaki gözaltı kararını, 2013 yılındaki Gezi Parkı protestolarına ilişkin uyduruk suçlamalarla yargılanan sekiz sanık hakkındaki beraat kararının verilmesinin hemen ardından, gece saatlerinde verdi. Kavala ile ilgili yeni mahkeme kararının açıklanmasından birkaç saat önce ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kavala’nın Gezi yargılamasında beraat etmesini ağır bir dille eleştirmişti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Genel Direktörü Kenneth Roth, “Kavala’nın Gezi Parkı protestolarıyla ilgili uyduruk suçlamalardan beraat etmesinin hemen ardından, hiç vakit kaybetmeksizin başka bir uyduruk soruşturma kapsamında yeniden tutuklanması, Türkiye’nin ceza yargılamaları sisteminin, siyasi olarak manipüle edildiğini, savcılık soruşturmalarının ve tutuklama kararlarının Cumhurbaşkanı’nın keyfine göre verildiğini gösteriyor,” dedi. Roth “Kavala zaten 28 aydır hukuksuz olarak hapiste tutuluyordu. Kavala’nın tutukluluğunun uzatılması, derhal sonlandırılması gereken bir rezalettir,” şeklinde konuştu.
Kavala, 15 Temmuz 2016 darbe girişimine karıştığı iddiasıyla, Türk Ceza Kanunu’nun 309. Maddesi’nde düzenlenen “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan tutuklandı. Kararda, Kavala’nın, söz konusu soruşturmada şüpheli olarak anılan Amerikalı akademisyen Henri Barkey ile ilişkisi olduğu iddiasından bahsedilse de Kavala’nın suç sayılabilecek herhangi bir faaliyete ya da gizli plana karıştığını gösteren herhangi bir delile yer verilmiyor.
Kavala hakkında 15 Temmuz darbe girişimi ile bağlantılı olarak yürütülen soruşturma, 1 Kasım 2017 tarihindeki ilk tutuklamaya dayanıyor. O tarihte Kavala’nın tutuklanmasına karar veren mahkeme, bu kararını Kavala’nın Gezi protestolarını örgütlemiş olduğu kuşkusuna ve “darbe girişiminin örgütleyicilerinden Barkey ve başka yabancılarla” ilişkili olduğu iddiasına dayandırmıştı. Ancak Kavala’nın avukatları sonradan, 2016 Darbe girişimi ile ilgili soruşturmanın ayrı bir dosya teşkil ettiğini, bu nedenle Kavala’ya sanki iki kez tutuklanmış gibi muamele edildiğini keşfetmişlerdi. Kavala hakkında 2019 Ekim’inde darbe girişimi ile ilgili soruşturma kapsamında tahliye kararı verilmiş, ancak Kavala’nın tutukluluğu Gezi davası nedeniyle sürmüştü. Kavala’nın bu tutukluluğu defalarca uzatılmış ve Kavala Silivri hapishanesinde tutulmaya devam etmişti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Başsavcılığın 18 Şubat’ta, yani İstanbul’daki mahkemenin Kavala hakkında beraat ve tahliye kararı vermesinin hemen ertesi günü, Kavala’nın yeniden tutuklanmasını talep etmesinin, Kavala’nın hapisten çıkmasını engelleme amacını taşıdığını belirtti.
Olağandışı başka bir gelişme de Türkiye’de hakim atamalarından ve yönetiminden sorumlu olan Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun, Kavala ve diğerleri hakkında beraat kararı veren İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin üyeleri hakkında soruşturma izni verdiğine ilişkin haberlerin medyada çıkmasıyla yaşandı. Savcılık, bu davada da verilen beraat kararını temyize götürdü.
Kavala, sanat yoluyla insan hakları savunuculuğu yapan Anadolu Kültür A.Ş. isimli bir sivil toplum kuruluşunun kurucusu ve Türkiye’nin önemli sivil toplum liderlerinden biri.
18 Şubat günü beraat eden diğer kişiler ise şunlar: Erken dönem çocuk gelişimi projelerine odaklanan, Hollandalı bir yardım kuruluşu olan Bernard van Leer Vakfı’nın Türkiye temsilcisi Yiğit Aksakoğlu, İstanbul Mimarlar Odası Yönetim Kurulu üyesi Mücella Yapıcı, Avrupa Siyaset Okulu’nun direktörü Ali Hakan Altınay, film yapımcısı Çiğdem Mater Utku, sivil toplum ve sanat projeleri koordinatörü Mine Özerden, Avukat Şerafettin Can Atalay, Şehir Planlamacısı Tayfun Kahraman ve Anadolu Kültür’ün Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Yiğit Ali Ekmekçi.
Aynı davada yargılanan ve haklarında yakalama kararı bulunan yedi kişinin dosyaları ise ayrıldı. Bunlar: Romancı ve oyun yazarı Handan Meltem Arıkan, insani yardım kuruluşu çalışanı ve eğitim danışmanı Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, İnanç Ekmekçi, ülkedeki faaliyetlerine son veren Türkiye Açık Toplum Vakfı’nın eski genel direktörü Gökçe Tüylüoğlu, oyuncu ve yönetmen Memet Ali Alabora, oyuncu Ayşe Pınar Alabora, gazeteci ve Cumhuriyet gazetesi eski genel yayın müdürü Can Dündar.
Gezi davası, Kavala’nın, tüm Türkiye’ye yayılan 2013 Gezi protestolarını finanse etmek ve örgütlemek amacıyla bir araya gelmiş küçük bir grup insanın lideri olduğu yönündeki saçma ve mesnetsiz bir suçlamaya dayanan 657 sayfalık bir iddianame etrafında dönüyor. Suçlanan 16 kişi arasında sanat, eğitim ve barışçıl sivil aktivizm alanlarında çalışan insanlar var.
İddianame büyük ölçüde tutarsız, çılgın komplo teorileriyle dolu ve Kavala tarafından “fantastik bir kurgu” olarak tanımlanıyor. Sunulan deliller, başka zamanlarda, başka ülkelerde gerçekleşmiş protesto eylemlerine ilişkin muğlak anlatılardan, yayınlanmış kitaplardan yapılmış alıntılardan, milyarder yardımsever iş adamı George Soros ile ilgili iddialardan, sanıkların telefon görüşmelerinin gelişi güzel yapılmış dinleme kayıtlarından ve sanıkların faaliyetleri ile ilgili spekülatif iddialardan ibaret.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin çığır açan 10 Aralık 2010 tarihli kararında da belirttiği gibi, delil diye sunulan şeylerin hiçbiri, Kavala’nın hükümeti devirmeye veya görevlerini yapmasına engel olmaya teşebbüs eden bir komploya karışmış olduğu suçlamasını inandırıcı bir şekilde destekleyebilecek nitelikte değil.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hem Gezi eylemleriyle hem de 15 Temmuz darbe girişimiyle ile ilgili olarak, Kavala’nın suç sayılabilecek herhangi bir faaliyete karışmış olduğuna ilişkin makul bir şüphe bulunmadığına ve Kavala’nın 2017 Kasım’ından bu yana keyfi olarak tutuklu bulunduğuna karar verdi. Mahkeme, Kavala’nın tutukluluğunun, kötü niyetle ve hukuk dışı amaçlarla yürütüldüğüne ve uzatıldığına, bunun da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ihlali anlamına geldiğine ve Kavala’nın derhal serbest bırakılması gerektiğine karar verdi.
Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, hukuki tutuklama gerekçelerini sıralayan 5/1 (c); tutuklama kararlarının hukukiliğinin hızla değerlendirilmesini teminat altına alan 5/4; ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki hakların, bu durumda özgürlük hakkının, art niyetle kısıtlanmasını yasaklayan 18. maddelerinin ihlal edildiğine karar verdi. Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına da karar veren Mahkeme, “bu davada, başvurucunun tutukluluğunun herhangi bir şekilde devam ettirilmesi, 5/1 ve 18. Madde ihlallerinin uzatılması anlamına gelecektir,” dedi.
Kavala polis tarafından ilk olarak, Suriyeli mültecilerle ilgili destekçisi olduğu bir proje için Goethe Enstitüsü’nün temsilcileriyle birlikte Gaziantep’e yaptığı bir ziyaretten dönerken, İstanbul Atatürk Havalimanı’nda, 18 Ekim 2017 günü gözaltına alınmıştı.
Kavala, Gezi Parkı eylemlerini organize ettiği ve askeri darbe girişimine katılmış olduğu yönünde kuşkular bulunduğu iddiasıyla, bir mahkeme tarafından, 1 Kasım 2017 günü tutuklanmıştı. Kavala ve diğer 15 Kişi hakkındaki iddianame 2019 Mart’ında hazırlanmış ve yargılama 24 Haziran günü başlamıştı.