Background Briefing

Zarar tespit komisyonlarının ödemeleri azaltmak veya hiç yapmamak için uyguladığı yöntemler

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Mart 2005 tarihli “Halen Kritik”: Yerinden Edilen Kürt Köylülerin 2005 Yılındaki Durumu” başlıklı raporunda, bazı devlet memurlarının kendi kariyerlerini koruyabilmek için, yerinden edilmiş Kürt köylülere büyük miktarlarda devlet parası dağıtmakta isteksiz davranabileceği ve ödemeleri azaltmak için adil olmayan yöntemlere başvurabileceği uyarısında bulunmuştu. Olayların akışı bu endişeleri doğrulamış görünüyor. Bingöl’lü iki avukat tazminat dağıtımının yönetiminden sorumlu [ismini de verdikleri] bir devlet görevlisinin, güvenlik güçlerinin yasadışı silahlı eylemlerle başa çıkmak için bir köyü yakmalarını “normal” bulduğunu, tazminat sürecine inanmadığını ve buna karışmak istemediğini, rakamların çok yüksek olduğunu ve büyük rakamlı sulhnameleri imzalamaya cesaret edemediğini söylediğini bildirdiler.37 Aşağıdaki bölüm, görevlilerin “büyük rakamları” azaltmak için başvurdukları yöntemlerin bazılarını betimlemektedir.

Haksızlıklara aşağılamanın da eklendiği bir uygulama ile bazı bölgelerde köylüler, il zarar tespit komisyonlarının masraflarını ödemek zorunda bırakılıyorlar ve bu rakamlar oldukça yüklü. Oysa, Tazminat Kanunu uygulama yönetmeliğinin 12. maddesi, bu masrafların İçişleri Bakanlığı bütçesinden karşılanmasını öngörüyor. Uygulamada köylüler tüm süreci finanse ediyorlar. Diyarbakır, Dicle yakınlarındaki bir köyden O.H., komisyonun keşfi tamamlayabilmesi için geçen iki hafta boyunca taksi ile getirilip götürülmesi, yemekler ve evrakların toplam maliyetinin 4.000 YTL (2.680 $)’yi bulduğunu ve bu paranın, yerinden edilmiş 100 hane tarafından paylaşıldığını anlattı. “Maliyetleri her zaman bize yıkıyorlar—bir ölçüm haritası için il müdürlüğüne gittiğimde, bilgisayar yazıcıları için mürekkep kartuşu almak zorunda bırakıldım. Bana 70 YTL [47$]’ye mal oldu.”38

Gayrımenkul değerlerinin düşürülmesi için ev fiyatları ölçeği ile oynanması

Hükümet, sözkonusu dönem içinde en az 41.381 hanenin yerinden edildiğini kabul ediyor.39 Bu hanelerin yaşadığı evlerin büyük çoğunluğunun, koruculuk sistemine katılmayı reddedenleri cezalandırmak ve binaların PKK tarafından kullanılmasını engellemek icin tahrip edildiği, gayet iyi belgelenmiş durumda. Tahrip edilen 41.381 ev için doğru dürüst bir tazminat ödenmesi, hükümet fonlarından epeyce büyük bir miktarın ayrılması anlamına gelirdi. Ama zarar tespit komisyonlarındaki yedi üyenin altısını oluşturan memurlar, bu yükümlülüğü azaltacak yöntemler icat etmekte son derece becerikliler.

Tazminat Kanunu, yerel tespit komisyonlarının ev değerlerini belirlemekte kamulaştırma bedellerini esas almasını şart koşarken, Diyarbakır ve Bingöl’deki komisyonlar daha düşük olan bayındırlık değerlerini kullandılar. Komisyonlar, bu düşük ölçek içinde de bir meskene uygulayabilecekleri mümkün olan en düşük rakamı seçiyorlar. Diyarbakır’lı avukat Mahsuni Karaman, köylüler için mesken değerlerinin, metrekare başına 89 YTL üzerinden hesaplandığı sulhname teklifleri gösterdi. Bu rakam, Bayındırlık Bakanlığı tarafından yayınlanan, “Mimarlık ve Mühendislik Hizmet Bedellerinin Hesabında Kullanılacak 2005 Yılı Yapı Yaklaşık Birim Maliyetleri Hakkında Tebliğ”e göre,40 hayvan barınakları için kullanılacak birim fiyat. Aynı tebliğe göre, deprem ve benzer afetlerden sonra zarar azaltmada kullanılacak prefabrike mesken binaları için öngörülen değer metrekare başına 193 YTL.

Zarar tespit komisyonları, amortisman ölçekleriyle oynayarak tazminat rakamlarını daha da düşürüyorlar. Bingöl’lü avukat Hanifi Budancamanak bunun nasıl yapıldığını anlattı:

Devletin, bir inşaat müfettişi, bir ziraat mühendisi ve bir kadastro memurundan oluşan uzmanları keşfe çıkıyor. Bunlar devlet memurları. Gidip zararın ne kadar olduğunu araştırıyorlar. Komisyona gittiğimizde rakamları düşürdüklerini görüyoruz. Yüzde 25’ini taşeron karı [orijinal evi yapan taşeronun etmiş olacağı kar] olarak, yüzde 18’ini de amortisman olarak düşürdüklerini söylüyorlar. Rakam hala yüksekse daha da düşürüyorlar.41

Diyarbakır ilinin Suçıktı köyünden N.B.’nin binalarının değeri, ev için 12.460 YTL ve ahır için 4.692 YTL olmak üzere, toplam 17.132 YTL (11.478$) olarak tahmin edilmişti. Komisyon bunu (evin yaşına dayalı) bir amortisman ölçeği uygulayarak yüzde 45 azalttı ve 9.423 YTL (6.313 $)’ye indirdi.42

İnşa maliyet oranları oldukça karmaşık ve zarar tespit komisyonları rakamı düşürmek için, yanlış olanlar da dahil olmak üzere, mümkün olan her türlü varsayımı yapıyorlar. Örneğin İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne gösterilen, Diyarbakır İskan Müdürlüğü tarafından yayınlanan oran tablolarına göre, 16 ila 20 yaşındaki bir binanın değeri yüzde 32 azaltılıyor. Ama bina kerpiçten yapılmışsa yüzde 45’i düşülüyor. Bir zarar tespit komisyonu, Diyarbakır, Kulp yakınlarındaki Ağıllı köyündeki tüm binaları kerpiç olarak sınıflandırdı. Oysa kerpiç bu bölgede kullanılan bir malzeme değil ve Ağıllı köyündeki evler neredeyse tamamen taştan yapılma.43

Değerlerin keyfi bir şekilde azaltılması

Zarar tespit komisyonları, resmi birim fiyatları, gelir tabloları, hava fotoğrafları ve ölçüm cihazları kullanarak “objektif hesaplama” gösterisini yapıyorlar. Ama rakamlar yine de yüksek çıktığında bunları görmezden geliveriyorlar.

Bingöllü avukat Nushattin Döner, komisyonların gerektikçe kural icat ettikleri görüşünde: “Şu anda Bayındırlık Bakanlığı’nın bina inşa maliyeti metrekare başına 193 YTL. Dolayısıyla 100 metrekarelik bir evin maliyeti 19.100 YTL (12.800 $). Buna hayvan barınaklarını ve diğer müştemilatı eklediğinizde 30.000 YTL (20.100 $) civarına çıkabiliyor. Ama Bingöl’deki komisyonlar şimdi bu tür binaların hepsi için hiç bir surette toplam 16.000 YTL (10.720$)’den fazla ödemeyeceklerini söylüyorlar.44

Döner ayrıca, Bingöl, Solhan, Aslanbey köyünden R.G.’nin zararını 40.000 YTL (28.800 $) olarak hesaplayan zarar tespit komisyonunun, sonradan bu miktarı hiç bir gerekçe göstermeden 14.000 YTL’ye indirdiğini anlattı.45 Avukat Abdullan Kaldık’ın müvekkili Karlıova yakınlarındaki Kıraçtepe köyünden Z.K.’nın zararı, bilirkişi değerlendirmesine göre 200.000 YTL (134.000$) idi. Ama zarar tespit komisyonu bunu 45.000 YTL (30.150 $)’ye indirdi. Bir vali yardımcısı daha sonra bu rakamı 30.000 YTL (20.100 $)’ye indirdi. En sonunda da komisyona sonradan katılan birisi, Z.K.’nın, 1990 yılında yerinden edilmeden evvel “düşük vergi beyanında” bulunduğunu söyledi ve buna dayanarak rakamı 25.000 YTL (16.750 $)’ye indirdi.46

Gayrımenkul değerlerinin düşük tutulması

Zarar tespit komisyonlarının görevleri arasında köylülerin, on yıl ya da daha fazla süreyle arazilerine ulaşamamaları sebebiyle kaybettikleri gelirin hesaplanması da var. Bunu hesaplamak için bir köylünün sahip olduğu arazinin yüzölçümü, arazide yetiştirilecek olan ürün için yıllık bir oran ile çarpılıyor. Ancak, bölgenin koşulları bunu, köylülerin tazminatlarının daha azalmasıyla sonuçlanacak şekilde karmaşıklaştırıyor.

Sorunlar arazinin mülkiyeti ile başlıyor. Kadastro daireleri, Türkiye’de arazi mülkiyetinin kaydını yavaş yavaş oluşturuyor ama şu ana kadarki çalışmalar tamam olmaktan epeyce uzak ve özellikle güneydoğuda yamalı bohça gibi. Bunların yaygın çalışma şekli, köyleri ziyaret edip, mülkiyet ile ilgili evrakları ve arazinin uzun süredir devam eden kullanım durumunu da gözönüne alarak, mülk sahibinin, diğer köylülerin, köyün yaşlılarının ve muhtarın ifadelerine dayanarak kalıcı bir mülkiyet kaydı oluşturmak. 1990’lı yıllarda yakılan köylerin büyük çoğunluğunda kadastro çalışması yapılmamıştı. Bu yüzden arazi mülkiyetinin sınırlarına dair yoğun tartışmalar yaşanıyor. Avukatlar ve köylüler, zarar tespit komisyonlarının, devletin arazi mülkiyetini kaydetmedeki kendi yavaşlığını, ödemeleri düşük tutmak için elverişli bir araç olarak kullandığından şikayetçi.

Diyarbakır’lı avukat Mahmut Vefa, zarar tespit komisyonlarının, kadastro çalışması yapılmamış olmasını gerekçe gösterip, arazi sınırlarını azaltma pazarlığı yapmalarına iki örnek vererek şunları söylüyor: “Bu köylerin temel sorunu kadastro çalışması yapılmamış olması. Köylüler buraları sürmüş, gübrelemiş ve tarla olarak kullanmış ama tarlalar [değerlendirmede] hesaba katılmıyor.”47 Lice yakınlarındaki Yorulmaz köyünde köylüler kendi aralarında 10.000 dönümü ekiyorlardı. Ama zarar tespit komisyonu arazi üzerindeki taleplerin yalnızca 1.900 dönüme varan kısmını kabul ediyor. Lice yakınlarındaki Akçabudak köyünün, yedi mezra üzerinde toplam 15.000 dönüm arazisi var. Ama zarar tespit komisyonu arazi üzerindeki taleplerin yalnızca 1.910 dönüme varan kısmını kabul ediyor.

Bir avukat, Muş’un Ulukaya köyünde, 318 müracaatçının bulunduğu mülkiyet arazisini azaltmak için yapılan bir girişimi ayrıntılı olarak anlattı. Avukat, tespit komisyonu üyelerinden birini köylülere, jandarma istihbarat servisine göre, köy boşaltılmazdan önce köyde 70 hanenin bulunduğunu söylerken duymuş.48 Görevli, köylülere müracaat sayısını 70’e düşürdükleri takdirde müracaat başına 13.000 YTL (8.710 $) vermeyi önermiş. Ama 318 müracaat yapmakta ısrar ettikleri takdirde yalnızca 6.500 YTL (4,355 $) ödeyeceğini söylemiş. Köylüler teklifi reddetmişler ve müracaatlar bu yazının yazıldığı tarihte hala sonuca bağlanmamıştı.49

Sözkonusu bölgenin büyük çoğunluğu hakkında tapu kayıtları bulunmadığından, Diyarbakır’daki zarar tespit komisyonları 1952’de yapılan bir mesaha sırasında çekilen hava fotoğraflarını kullanıyorlar. Zorla göçten 40 yıl önce bölgede ekilen alanını gösteren bu belge, büyük bir huzursuzluk kaynağı. Avukat Sedat Aydın, “Komisyon bir dağ köyü olan Çiftlibahçe’nin tamamını orman olarak değerlendiriyor. 1952 yılında yapılan haritada alan orman olarak gösterildiği için komisyon, köylülerin buradaki yanmış kalıntılarını hala görebileceğiniz meyvalıklarının ve bahçelerinin sayılamayacağını söylüyor.”50 Bir çok başka avukat da müvekkillerinin taleplerinin hava mesahalarına dayanılarak haksız olarak aşağı düşürüldüğünü söylüyorlar.

Diyarbakır’ın Kocaköy yakınlarındaki Suçıktı köyünde kadastro çalışması yapılmış ama burada başka bir sorunlar zinciri ortaya çıktı. Suçıktı aslen, son yüzyıl içinde arazilerini, toprağı işleyen yarıcılara satan ağaların malı imiş. Ama köylüler, dönüm başına hesaplanan damga vergisini ödemeye güçleri yetmediği için mülkiyet haklarını kaydettirmemişler. Ama mülkiyet değişikliğini noterde kaydettirmişler ve tapu dairesindeki işlemlerde her zaman bunu kullanabiliyorladı. Zarar tespit komisyonuna mülkiyet delili olarak bu belgeyi sunmuşlar ama komisyon arazi tapulu olmadığı için 1990’lı yıllardan bu yana arazinin kullanılamamasından kaynaklanan zararlar için köylülere ödeme yapmayı reddetmiş. Komisyon köylülerin tahrip edilen evleri için ödeme yapmaya razıydı. Toplam 5.000 dönüm araziye sahip olan Suçıktı köylüleri, Nisan 2006 itibariyle sekiz aylık dönem için sulhname imzalamayı reddetmiş bulunuyorlardı. Onlar adına hareket eden avukat sonuç konusunda iyimser değil: “Köylüler [imzalayarak] sulh sürecini başlatabilirler ya da hiç bir şey yapmayabilirler. Bu durumda komisyonun önerisi reddedilmiş sayacak. Köylüler mahkemeye başvurmak istiyor. Ama arazisi olanlar hukuki yardımdan faydalanamıyor.”51 Köylüler, arazi sahibi olduğu için—hukuki yardımdan faydalanamıyor—oysa söz konusu arazilere erişemedikleri için faydanlanamamaktan dolayı fakrü zarurete düşmüş durumdalar.

Komisyonlar, köylülerin sahip olduğu arazinin miktarına karar verdikten sonra, dönüm başına net getirinin hesaplanacağı oranı seçmek durumundalar. Köylüler İnsan Hakları İzleme Örğütü’ne, komisyonların kullandığı oranların güncel zirai değerlerle uyuşmadığını söylediler. Avukat Abdullah Yavuz bu durumu şöyle açıkladı: “Kuru ziraat yapılan bir arazide dönüm başına 280 kilogram buğday elde edilir. Bir kilo buğdayın kilosu 0.36 YTL. Bu da dönüm başına 100 YTL eder. Masraflar düşüldükten sonra dönüm başına yaklaşık olarak 75 YTL ödemeleri gerekir. Ama [zarar tespit komisyonları] 26.35 YTL veriyorlar.”52

Meyva bahçeleri için yetersiz tazminat

Türkiye’nin güneydoğusundaki köylülerin pek çoğu için sermaye, gelir ve geçimin temel kaynağı ağaçlar. Köyler boşaltıldığında çoğu zaman meyva ve fidanlıklar da tahrip ediliyordu. Sonraki yıllarda ise ya PKK militanlarının saklanabileceği alan ve yiyecek kaynaklarını azaltmak için güvenlik güçleri tarafından tekrar tekrar yakılıyor ya da köy korucuları tarafından kendi kullanım ve gelirleri için kesiliyordu.

Diyarbakır’daki bir zarar tespit komisyonunda Diyarbakır Barosunu temsil eden avukat G.Z., “ 2006 başından bu yana devletin tavrı değişti. Köylülerin [yerinden edilmeden öncesi] meyva satışına dayalı kazançları için vergi beyanı göstermedikleri takdirde, meyva ağaçları için tazminat alamayacağını söylemeye başladılar dedi.

Diyarbakırlı avukat Mahsuni Karaman, Ağıllı köyünden müvekkillerinin ağır zararlarının adil olmayan şekilde kapsam dışı bırakıldığını söylüyor:

Artık hala yaşayan ağaçlar[dan kaynaklanan eski gelir kaybı] için tazminat ödemiyorlar, ölen ağaçlar için ise yanık kalıntısı göstermediğiniz takdirde ödeme yapmıyorlar. Ağıllı köyünün temel gelir kaynağı ceviz satışı idi. Yaklaşık 3.000 ceviz ağaçları vardı. Vali ağaç başına 20 YTL’yi kabul etmemizi istiyor ki bu toplam 60.000 YTL [40.200$] ediyor. Bilgi edinme kanununa dayanarak İl Tarım Müdürlüğü’nden oranın ne olduğunu sordum ama cevap vermediler. Kendilerini mahkemeye vereceğime dair bir uyarı yazısı gönderdim. Bunun üzerine bana verimlilik, maliyet, gelir, kereste değeri, vb. bilgiler içeren bir liste gönderdiler. Bir ağacın toplam değeri 1.980 YTL ediyordu. Bunu 3.000 ile çarparsanız toplamı 5.940.000 YTL [3.979.800 $]’ye geliyor. Evet bu çok para ama siz benim ceviz ağacımı yakıyorsanız haksız bir fiil işliyorsunuz. Sizi dava edersem mahkeme gidip bu rakamları kontrol eder ve size uygular. Bu durum valinin keyfi hareket ettiğini gösteriyor. Teklif edilen oranın hiç bir hukuki dayanağı yok.54

Diyarbakırlı avukat Mahmut Vefa, ceviz ağaçlarının değerinin nasıl aşağı düşürüldüğüne pratik bir örnek verdi. Kendisi ile zarar tespit komisyonu arasında, Diyarbakır, Silvan yakınlarındaki Çaldere köyünün sakinleri için bir uzlaşmaya varılmıştı.

Biz imzaladık, onlar [komisyon] imzaladı, sonra İçyer kararının hemen ardından parayı azaltma girişimi ile geri döndüler. 88 hane için anlaştığımız miktarın 410.000 YTL [274.700 $]’lik kısmını silmek istiyorlardı. Bu insanlar dünyanın cevizini üretiyorlardı ama komisyon birden bire cevizden elde edilen gelir için belge getirmemizi istedi. [Adı saklı] bir köylünün değerlendirmesinden 33.000 YTL [22.100$]’lık bir bölümü, cevizden gelir elde ettiğini gösteremediği gerekçesiyle bir kalemde sildiler. Ama güneydoğuda ceviz satan kim belge alıyor ki? [Zarar tespit komisyonunun] büronun duvarına İçyer kararının bir nüshasını asmış olması hiç şaşırtıcı değil.55

Bir başka zarar tespit komisyonunda Diyarbakır barosunu temsil eden avukat N.H., “Bölgede

Hayvan ve hayvvancılığın hariç tutulması

Zarar tespit komisyonları bu köylerdeki zirai mahsulun hesaplanması için oldukça ayrıntılı çalışmalar yapıyorlar. Ama tahrip edilen köylerin pek çoğunda tarım yalnızca yan gelir kaynağı. Gelirin büyük bölümü hayvancılıktan geliyordu. Bu böyleyken, Diyarbakır ve Bingöl’deki zarar tespit komisyonları, köylülerin yerinden edilme sırasında yok olan hayvan sürüleri ya on yıldan uzun bir süre boyunca ya da meralarına çıkmalarına izin verilmediği için kaybettikleri gelirler için ödeme yapmayı reddediyor. Bu uygulamanın hiç bir gerekçesi yok: Tazminat yasası hayvan sürüleri ve hayvancılıgı kapsam dışında tutmuyor. Tersine Ekim 2004 tarihli uygulama yönetmeliğinin 15. maddesi açık bir şekilde kapsam içinde tutuyor.

Güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen yerinden edilmeler, ceza niteliğindeki uygulamalardı ve pek çok vakada koyun ve inek sürülerini makineli tüfeklerle taradılar ya da hayvanları ahırlarıyla beraber yaktılar. Avukat Remziye Efe, 1993 yılında Şaklat, Kocaköy’de bir köylünün evinde, ahırlarıyla beraber canlı olarak yakılan inek ve koyunlara karşılık, zarar tespit komisyonunun bir rakam belirlemesini istedi. Vali yardımcısının buna cevabı, komisyonun hayvanlar veya hayvancılıktan kaynaklanan gelir kayıpları için ödeme yapamayacağını, “çünkü [konunun] yalana çok açık olduğunu” söyledi. Remziye Efe, keşif yapılması için bir mahkeme kararı çıkarttı. İnceleme sırasında yapılan kazılarda, köylünün beyanını doğrular şekilde hayvan artıkları bulundu ve üç inek ile 74 koyuna ait kemikler ortaya çıkarıldı. Buna rağmen komisyon yalnızca 10 hayvan için ödeme teklif etti ve köylünün bunu kabul etmek dışında bir seçeneği yoktu.57

İnsan Hakları İzleme Örgütü, İstanbul, Diyarbakır, Bingöl ve Elazığ’da yaptığı görüşmeler sırasında, hayvancılıkla sağladığı geçimini kaybettiği için tazminat alabilen tek bir mağdura bile rastlamadı.

Önceden ödenmiş tazminat veya yardımların abartılması

Tazminat Kanunu’nun 5c maddesi yapılacak ödemelerde, kamu kaynaklarından daha önce yapılan ödemelerin de hesaba katılması gerektiğini hükme bağlıyor. Son yıllarda geri dönen köylülerin bir kısmı, mütevazı miktarlarda inşaat malzemesi yardımı aldılar. Bu tür yardımlar genellikle 2.000 tuğla, 500 kilo çimento ve iki ton inşaat demiri şeklinde oluyordu. Bunun maliyetinin 1.500 YTL (1.005 $) civarında olduğu söyleniyor.58 Diyarbakır’da bu yardımlar zarar tespit komisyonları tarafından sürekli olarak 17.000 YTL (11.390$) olarak hesaplanıyor. Dicle yakınlarındaki Kurşunlu köyünden köylü M.O. bu kuralın geri dönen bir köylü için sonuçlarını şöyle anlatıyor: “Bazı insanlar

Ekim 2004 tarihli uygulama yönetmeliğinin 2c maddesi komisyonlara, AİHM’de verilen kararlar veya varılan dostane çözümlere binaen ödeme yapılan zararların tazmin edilmemesi talimatını veriyor. En az bir tespit komisyonunda bu hüküm, AİHM’de dava kazananların otomatik olarak Tazminat Yasası’nın kapsamı dısında bırakılıyor. Köylü H.F.’in Lice ilçesinde, 1993 yılında güvenlik gücleri tarafından yakılan bir manav dükkanı vardı. H.F. AİHM’ne şikayette bulundu ve davasını kazanarak zararını tazmin ettirdi. Aynı zamanda Diyarbakır ili, Kulp yakınlarındaki Ağıllı köyünde bir de evi vardı ve güvenlik güçleri 1994 yılında bu evi yaktılar. Yakılan ev AİHM dosyasına dahil değildi. Avukatı Mahsuni Karaman, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, komisyon tarafından yapılan tekliflerin listesini gösterdi. Bu liste H.F.’nin evinin imha edilmesine karşılık sıfır tazminat gösteriyor. Karaman’ın araştırmaları bunun, hükümetin kendisine tahrip edilen dükkanına karşılık AİHM’deki şikayeti sonucunda daha önce yapmış olduğu ödeme nedeniyle olduğunu ortaya çıkardı.

Tek kişi “kuralı”

Tazminat Yasası’nda bulunan ya da sağduyulu başka herhangi bir dayanağı olmayan bir başka otomatik hariç tutma yöntemi, yerinden edilme sırasında bekar olan hane sahiplerinden tazminat esirgemesidir. Avukatlar buna itiraz ettiklerinde, komisyon görevlileri, güneydoğunun tarıma dayalı kültürel çevresinde hiç kimsenin ailesinden ayrı tek başına yaşayamayacağını iddia ettiler. Bingöl’deki avukatlar, tek kişilik hanelerin otomatik olarak hariç tutulmasının çok kötü sonuçları olabileceğini, çünkü ildeki pek çok köylünün, herhangi bir resmi kayıt olmaksızın, yalnızca dini törenle gerçekleştirilen imam nikahı ile evlendiğini, dolayısıyla erkeklerin kanunen bekar göründüğünü söylediler.

Buna bağlantılı olan bir başka “kural”, 1970’den sonra doğan hiç bir erkeğin [ailesinden] ayrı olarak ev sahibi olmasının mümkün olamayacağı varsayımı. Mahsuni Karaman, bu hariç tutma yönteminin adil olmayan sonuçlarına bir örnek verdi: “T.C.’in hikayesi Ağıllı köyünde iyi bilinir. 1994’te askerlikten döndükten sonra, evleneceği kız için her şeyiyle mamur bir ev inşa etti. Gelini getirmesine bir hafta kadar kala askerler geldiler ve herşeyi yaktılar. Şimdi zarar tespit komisyonu, taşları hala orada olmasına rağmen evinin olup olmadığını sorguluyor.”60

Köyden uzakta doğan çocuklarla ilgili “kural”

Bingöl’de genel geçer şekilde uygulanan bir başka uydurulmuş hariç tutma kuralı, 1987’den sonra müracaat yerinden uzakta doğmuş çocukları bulunan ailelerin, sosyal ya da ekonomik nedenlerle köyden ayrılmış olduklarının, dolayısıyla tazminat haklarının bulunmadığının kabul edilmesi. Bu “kural” da adaletsizliklere yol açabilecek nitelikte. Herhangi bir sebeple civar illerde doğmuş çocuğu bulunan aileler, evlerinin tahrip edilmesi ve gelir kaybına uğramalarına karşılık tazminat almaktan, adaletsiz bir şekilde mahrum kalabilirler.

B.P., güvenlik güçlerinin 1994 yılında Bingöl, Genç yakınlarındaki Geyikdere’deki köyünü yaktıklarını ama kendisinin bundan iki sene önce köyden ayrıldığını söyledi. “O zaman gençtim ve genç erkekler üzerinde çok baskı vardı. Bir taraf ya da diğeri köye geldiğinde bizim için çok tehlikeliydi. Bu yüzden üç çocuğumun yalnızca ikisi köyde doğdu ve komisyonun bu konudaki tavrının ne olacağını bilmiyorum.”61

Temmuz 1987’den önce yerinden edilmiş müracaatçıların hariç tutulması

Tazminat Kanunu, 19 Temmuz 1987 ile 17 Temmuz 2004 tarihleri arasında gerçekleşen zararları tazmin ediyor. Bu, Temmuz 1987’den önce yerinden edilen köylülere yapılan bir haksızlık. Bu insanlar normal ekonomik sebeplerle göç etmiş sayılıyorlar ve yerinden edilmelerden kaynaklanan zararlar için yapılan ödemelerin dışında tutuldukları gibi, arazilerine ulaşamadıkları sonucundaki zararlar için de ödeme yapılmıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Temmuz 1987’de yaptığı araştırma gezisi sırasında bu tür erken yerinden edilmelerin örneklerine Tunceli ilinde rastlandı ve aynı yılın Aralık ayında yayınlanan Türkiye: Akışkan Durum (Turkey: State of Flux) başlıklı raporda yer verildi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü araştırmacısı Nisan 2006’da Tunceli’ye giderek, 1987 raporunda sözü edilen Hozat yakınlarında yerinden edilen yerleşimlerin sakinleriyle görüşme girişiminde bulundu. Jandarmalar 1 Nisan 2006’de araştırmacıyı, Türk hukukuna göre böyle bir gereklilik olmamasına karşın, araştırma yetkisinin olmadığı gerekçesiyle Tunceli il sınırından geri çevirdi. Ertesi gün araştırmacı, görüşme için Tunceli’den Elazığ’a gelen bu köylerden yerinden edilmiş iki kişiyle konuştu.

Türkiye: Akışkan Durum62 raporunda “söndürülmüş köy” olarak belirtilen Kavuklutepe köyünden N.Z., 1980’li yıllarda köyün sürekli olarak, yiyecek talep eden yasadışı silahlı militanlar tarafından ziyaret edildiğini anlattı.

Köye getirebildiğimiz un, şeker ve ihtiyaç maddelerinin miktarını sınırlayan yerel güvenlik kontrolleri yüzünden bu talebi yerine getiremeyeceğimizi söyledik. PKK, “Getireceksiniz. Getirmek için size beş gün veriyoruz. Ya da burada öleceksiniz” dedi. Ağır silahlarlarla donanmış 40 ila 60 kişilik gruplar halinde gelirlerdi. Devlet onlara yiyecek temin ettiğinizi duyarsa gelip sizi dağın tepesine götürebilir ve işinizi bitirebilirdi [öldürebilirdi]. PKK size muhbir der, devlet size PKK’li der ve sonra ortadan kayboluverirsiniz. Bazıları 1987’de terk ettiler. Ben 1993’e kadar kaldım. Tazminat Yasası esasında tazminat için başvurdum ve şimdi onlarda. Ödeyip ödemeyecekleri hakkında en ufak bir fikrim yok.63

D.F, 1987’de Hozat’ın Boydaş köyü Dereköy mezrasından ayrılmış. Türkiye: Akışkan Durum başlıklı raporda anlatılanlarla aynı bölgeden.

Asıl evimiz Dereköy’deydi ama terör başladıktan sonra korkmaya başladık. Cehennem gibiydi. Çünkü koyun otlatmaya giderdiniz ve her taraf askerlerle ya da gerillalarla doluydu. 1994’e kadar ekip biçmek için Dereköy’e giderdik. Evi de kiraya vermiştik. Ama 1994’te çatışmalar artmaya, terör daha beter olmaya başladığında, devlet ve diğer taraf köyleri tahrip etmeye başladılar. PKK öğretmenleri öldürdü. Askerler Dereköy’den Hasan Çiçek adında bir köylüyü aldılar ve üç ay sonra kemiklerini bulduk. Jandarma eşine onu PKK’nın aldığını söyledi. Ben onu askerlerin gündüz vakti aldığını gördüm. 1994’ten sonra evimi göremedim.

D.F., Ekim 2005’te, Tazminat Yasası’ndan yararlanmak için yaptığı müracaatın, köyü sosyal ve ekonomik sebeplerle terkettiği gerekçesiyle toptan reddedildiğini öğrendi. “Bir miktar ödeme yapılacağı ve köye geri dönebileceğim hayaliyle yaşıyordum. Yaşlanıyorum. Sürekli olarak bunu düşündüm. Reddedildiğim zaman bunalıma girdim. Üniversitede iki kızım var, bir tanesi de tekstil sanayiinde çalışıyor. Bir de ölen erkek kardeşimin üç çocuğuyla 75 yaşındaki annem var. Onlara da ben bakıyorum.”64

Çatışma bitimi 1999 sayılması “kural”ı

Tazminat Yasası, ödemeye tabi zararlar için son tarihi 17 Temmuz 2004 olarak belirliyor. Ama Diyarbakır ve Bingöl’deki zarar tespit komisyonları, 1999’dan sonra tarımsal arazilere erişim imkanı olmamasından kaynaklanan zararları ödemiyorlar. Komisyonlar bu tarihten itibaren tam güvenliğin sağlandığını ve köylülerin geri dönme özgürlüğüne sahip olduğunu söylüyorlar.

Olağanüstü hal ancak Kasım 2002’de kaldırılmış ve devlet (yerel ve uluslararası eleştiriler karşısında) güvenlik tehditleri nedeniyle 88.000 profesyonel ve gönüllü köy korucusundan oluşan paramiliter güvenlik gücünü görevde tutmak zorunda olduğu65 konusunda ısrar ediyor. Öte yandan 1999’da çatışmaların bittiği iddiasıyla bu yıldan sonraki yılları tazminat belirlemede hesaba katmıyor. Bu politikanın mantığını anlamak zor. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün, Türkiye’de yerinden edilenlerle ilgili raporlarında (Göç ettirilmiş ve yüzüstü bırakılmış, 2001 ve Halen Kritik, 2004) belirttiği gibi, köye dönüş temposu son derece yavaş. Çünkü köylüler resmi engellemeler ve devam eden tehlikeler arasında sıkışmış durumda. 2002’ye kadar bir çok grubun geri dönmesi jandarma tarafından engelleniyordu. Bazıları ise civar köylerin korucularının tehditleri nedeniyle devam eden güvenlik endişelerinden dolayı dönmeye cesaret edemiyordu. Köy korucuları son dört yıl içinde, çoğu geri dönen köylülerden oluşan 13 kişiyi öldürdüler.66 Diğer taraftan köy korucuları da sık sık PKK’nın köylerine yaptığı saldırılarda öldürülüyorlar.

Bingöl’un Yedisu yakınlarındaki Akımlı köyü hala o kadar güvensiz görülüyor ki zarar tespit komisyonu köyde keşif yapamadı ve kararlarını harita üzerinden ve köy muhtarının verdiği bilgilere dayanarak verdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü, güvenlik nedeniyle hala köylerine dönemeyen, ama Akımlı köyünde 1999’da sağlandığı iddia edilen huzur ve güven ortamına dayanılarak tazminat teklif edilen, köylüler C.P. ve I.N. ile görüştü.

C.P., askerler 1993’te köyü yakarken orada olduğunu söyledi. O tarihten sonra, beş çocuğu ile beraber köyün kuzeyindeki bölgelerde dolaşıp durmuş. Valiye ve İçişleri Bakanına, köye dönmek için sürekli müracaat ettiğini ama 2005 yılında köyünün geri dönecek kadar güvenli olmadığına dair bir cevap aldığını söylüyor. “Köyü en son 2000 yılında yaptığım bir ziyaret sırasında görebildim. Fındık ve meyva ağaçları olan iki katlı, taş bir evimiz vardı. Hiç bir yerde kira ödeyebilecek kadar kazanamadığım için şu anda harabe bir binada yaşıyoruz.” Bilirkişi değerlendirmesi, zararını 40.000 YTL (26.800 $) olarak belirledi ama zarar tespit komisyonu 13.000 (8.710$) teklif etti.67

I.N., İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne şunları anlattı: 2.000 kavak ağacım, 20 ceviz ağacım, bir de değirmenim vardı. Bir gün askerler beni dağa götürdüler. Bana hakaret edip kötü davrandılar. Geri getirdiklerinde her yer yanıyordu. Bana köy koruculuğu teklif ettiler. Ama o zamana kadar köy yakılmıştı ve ben de kabul etmedim. Köye dönme imkanı olsaydı dönerdim. Şimdi her şey için para ödememiz gerekiyor. Sorun bu. Yiyecek için, odun için, her şey için para ödememiz gerekiyor

Her iki köylünün de, tatmin edici olmaktan ne kadar uzak olursa olsun teklifleri kabul edecekleri açıktı. C.P. “Mahkemeye gidersek bizi dolandıracaklar. Kabul etmekten başka seçeneğim yok.”69

Sulhnamelerde kiranın hariç tutulması

Yukarıda bahsedilen Akımlı köyünden C.P., İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne “en son 2000 yılında—ayda 150 YTL—kira ödedim” dedi.70 C.P. ve ailesinin terkedilmiş binaya yerleşinceye kadar dokuz yılda yalnızca kira olarak ödemiş olması gereken rakam yaklaşık olarak 16.500 YTL (11.055 $). Yukarıda bahsedilen I.N. ise evinden bir kaç kilometre ötede bir konut kiralamış. Ayda 500 YTL kira ödüyor. Bu durumda, sürgünde kaldığı 14 yıl boyunca ödemiş olması gereken miktar yaklaşık olarak 84.000 YTL (56.280 $).71

Zarar tespit komisyonları, on yıl ya da daha uzun bir süredir evlerinden atılmış bulunanların büyük çoğunluğuna kira için ödeme yapmıyor. Diyarbakır’lı avukat Abdullah Yavuz, kira üzerindeki sınırlama politikasının sebebini sorduğunda vali yardımcısının verdiği cevap, kira ödendiğini ispatlamanın hiç bir yolunun bulunmadığı oldu.72

Başka tespit komisyonlarının görevlileri ise, müracaatçı kira sözleşmesi gösterdiği takdirde, kira maliyetlerini ödemeye hazır olduklarını söyledi. Zorluk, ev sahiplerinin nadiren resmi kira sözleşmesi yapmaları. Çünkü bunu yaptıkları takdirde damga vergisi ve kira geliri üzerinden vergi ödemeleri gerekiyor. Avukatlar, delil olma vasfı açısından kira kontratının gereksiz olduğunu öne sürüyorlar. Bir ailenin Diyarbakır’da ya da yerinden edilmenin ardından gittikleri yerde gayrı menkulu yok ise, kiralanmış bir konutta kalıyor olmaları gerektiği açık ve bu nedenle bu harcamaları için tazminata hakları var.

Görüşülen köylülerin tümü, uğradıkları gelir kaybı ve mülklerini kaybetmenin ötesinde, yerinden edilmelerinin doğrudan bir sonucu olarak kira için çok yüksek rakamlar ödediklerine dikkat çektiler:

  • 13 yıldır evinden, arazisinden ve geçimini sağladığı hayvan sürüsünden uzakta yaşayan Diyarbakır, Lice yakınlarındaki Ziyaret köyünden bir köylü, kira için şimdi ayda 200 YTL ödüyor. Yerinden edilmesinden bu yana, yalnızca kira için 31.200 YTL (20.900 $) ödemiş durumda. Kendisine tüm zararları için yapılan ilk teklif 40.000 YTL (26.800 $) idi ama şimdi zarar tespit komisyonu bu miktarı azaltmak istiyor.73
  • Diyarbakır, Dicle, Kurşurlu köyünden bir köylü, yalnızca kira için ödediği rakamın toplamını 15.000 YTL olarak tahmin ediyor. Ama gelir kaybı ve evi için kendisine teklif edilen rakam 8.900 YTL.74
  • Diyarbakır, Kocaköy yakınlarındaki Suçıktı köyünden bir köylü, yalnızca kira için 21.600 YTL ödemiş. On yıldan uzun bir süredir 500 dönümlük arazisine ulaşamamasına, evinin ve üç zirai binasının tahrip edilmesine karşılık kendisine 35.000 YTL teklif edildi.75
  • Evini kaybeden ve geçim kaynaklarından mahrum kalan İslamköy’den bir köylüye 7.000 YTL teklif edildi. Evinden sürüldüğü 13 yılda yalnızca kira için ödediği bedelin eşdeğeri 10.920 YTL.76
  • Diyarbakır’ın İslamköy’ünden bir başka köylü, 1993 yılından sonraki dokuz yıl boyunca kira ödedi. Son ödediği kira ayda 120 YTL’ydi. Bu, toplamda yaklaşık 12.960 YTL eder. Tahrip edilen evinin, 56 dönüm tütününün ve ipekböceği ticaretinden kaybettiği gelirin karşılığında kendisine 5.000 YTL teklif edildi.77

 Aşağıdaki ilgili bölümde belirtilen sabit bir tutar yaklaşımı olmadan, herhangi bir belgeleyici delil olmaksızın kira tazminatı ödemenin, zarar tespit komisyonları için, pratikte gerçekten zor olduğu açık.



37 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün adı saklı iki avukat ile 8 Nisan 2006 tarihinde Bingöl’de yaptığı görüşme.

38 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün O.H. ile 4 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı görüşme.

39 “Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi—12 Vilayet için İl İstatistikleri,” İçişleri Bakanlığı’nın İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne, Çok Taraflı Siyasi İlişkiler Genel Müdürü Büyükelçi Duray Polat imzalı ve 24 Kasım 2004 tarihli üst yazıyla gönderdiği yazı.

40 Resmi Gazete No. 25714, 1 Şubat 2005.

41 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün avukat Hanifi Budancamanak ile 7 Nisan 2006 tarihinde Bingöl’de yaptığı görüşme.

42 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yerinden edilen köylü N.B. ile 5 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı görüşme.

43 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün avukat Mahsuni Karaman ile 5 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı görüşme.

44 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün avukat Nushattin Döner ile 8 Nisan 2006 tarihinde Bingöl’de yaptığı görüşme.

45 Mezkur görüşme.

46 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün avukat Abdullah Kaldık ile 7 Nisan 2006 tarihinde Bingöl’de yaptığı görüşme.

47 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün avukat Mahmut Vefa ile 4 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı görüşme.

48 İç göç öncesi köy nüfusu istatistikleri güvenilir değil. Bkz. İnsan Hakları İzleme Örgütü, “Halen Kritik” (Still Critical) cilt. 17, no. 2(D), Mart 2005, http://www.hrw.org/reports/2005/turkey0305/index.htm içinde, “Göçe Zorlamalardaki Rakamların Düşük Gösterilmesi” başlıklı bölüm.

49 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün avukat adı saklı ile 7 Nisan 2006 tarihinde Bingöl’de yaptığı görüşme.

50 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün avukat Sedat Aydın ile 4 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı görüşme.

51 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün avukat Abdullah Yavuz ile 4 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı görüşme.

52 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün avukat Abdullah Yavuz ile 4 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı mezkur görüşme

54 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün avukat Mahsuni Karaman ile 5 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı görüşme.

55 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün avukat Mahmut Vefa ile 4 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı görüşme.

57 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün avukat Remziye Efe ile 4 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı görüşme.

58 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün avukat Abdullah Yavuz ile 5 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı görüşme.

60 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün avukat Mahsuni Karaman ile 5 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı görüşme.

61 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yerinden edilen köylü B.P. ile 8 Nisan 2006 tarihinde Bingöl’de yaptığı görüşme.

62 Raporda yerinden edildiği bildirilen diğer köyler şunlar: Hozat yakınlarında Koçkozluca, Ormanyolu, Yenibaş, Casitli, Karaçavuş, Esenevler, Kurukaymak, Koru, Kavuktepe, ayrıca Oymadağ, Kuşhane, Otlukaya, Öreniçi, Dallıbel, Ataçınar, Alhan, Dayılar, İbnimahmut, Sarıkoç, Güleç, Koyukuşağı, Dedebağ, ve Mazgirt yakınlarında Akdöven.

63 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yerinden edilmiş köylü N.Z. ile 11 Nisan 2006 tarihinde Elazığ’da yaptığı görüşme.

64 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yerinden edilmiş köylü D.F. ile 11 Nisan 2006 tarihinde Elazığ’da yaptığı görüşme.

65 İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun, Türk İnsan Hakları Vakfının Ağustos 2004 tarihli aylık bülteninde yer alan ifadesi. Türkiye Büyük Millet Meclisi görüşme tutanakları, Diyarbakır Milletvekili Mesut Değer’in 27 Ocak 2004 tarihli soru önergesi.

66 Bkz. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’ya, köy koruculuğu sisteminin kaldırılması çağrısında bulunan 8 Haziran 2006 tarihli mektubu. http://hrw.org/english/docs/2006/06/08/turkey13578.htm.

67 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yerinden edilmiş köylü C.P. ile 11 Nisan 2006 tarihinde yaptığı telefon görüşmesi.

69 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yerinden edilmiş köylü C.P. ile 11 Nisan 2006 tarihinde yaptığı telefon görüşmesi.

70 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yerinden edilmiş köylü C.P. ile 11 Nisan 2006 tarihinde yaptığı mezkur telefon görüşmesi.

71 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yerinden edilmiş köylü I.N. ile 11 Nisan 2006 tarihinde yaptığı telefon görüşmesi.

72 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün avukat Abdullah Yavuz ile 5 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı görüşme.

73 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yerinden edilmiş köylü K.U. ile 3 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı görüşme.

74 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yerinden edilmiş köylü O.H. ile 4 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı görüşme.

75 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yerinden edilmiş köylü N.B. ile 4 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı görüşme.

76 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yerinden edilmiş köylü N.Z. ile 5 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı görüşme. Bu adam, güvenlik güçlerince evinden atıldıktan sonra koyun sürüsünü bir metre derinlikte karın içinde götürürken neler çektiğini anlattı. Sürüyü yol kenarında etrafı çevrili bir alana bırakıp, nakliye için araç bulmak üzere Diyarbakır’a gitmişti. Döndüğünde ise sürüsünün tamamını kurtlar tarafından parçalanmış vaziyette bulmuştu.

77 İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yerinden edilmiş köylü B.Z. ile 5 Nisan 2006 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı görüşme.