Bugün size vicdani red hakkını tanımanız ve vicdani sebeplerle askerlik hizmeti yapmayı reddenlere alternatif sivil hizmet olanağını yaratmanınız önermek için yazıyoruz. Türkiye, Avrupa Konsey’inin üye devletler içinde, alternatif hizmet olanağını sunmayan ve vicdani retçileri cezalandırmaya devam eden iki ülkeden biri. Vicdani ret hakkını tanınmasının, Türkiye’nin devam eden reform sürecinde önemli bir adım olacağına inanıyoruz ve sizi aşağıda özetlenen endişeleri gidermek için bir girişimde bulunmaya davet ediyoruz.
Türk hukuku vicdani retçileri” Askeri Ceza Kanunu’nun 58 ve 87. maddeleri esasında, “milli mukavemeti kırma” ve “emre itaatsizlik” suçlamasıyla, cezalandırıyor. Vicdani retçiler ayrıca, dört buçuk yıla kadar hapis cezası öngören Türk Ceza Kanunu’nun 318. maddesine göre, “halkı askerlikten soğutmak” suçundan da yargılanabiliyor.
Bu yaptırımlar, vicdani red hakkını tanıyan uluslararası insan hakları hukukuyla çelişiyor. Türkiye tarafından kabul edilmiş bulunan Uluslararası Sivil ve Medeni Haklar Sözleşmesi’nin (USMHS) 18. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 9. maddesi, ki her iki anlaşma Türkiye tarafından kabul edilmiş durumda, ifade, vicdan ve din özgürlüklerini koruma altına alıyor. Birleşmiş Milletler USMHS’nin 18. maddesini yorumlarken, “öldürücü güç kullanmaya zorlanma, vicdan özgürlüğü ve din ya da inancını ifade etme özgürlüğü ile ciddi olarak çelişebileceğini” vurguladı ve üye devletleri alternatif sivil hizmetler sunmaya davet etti. (30 Temmuz 1993 tarihli Genel Yorum.) Avrupa Konseyi, askerlik hizmeti yapmakla mükellef olan herkesin, vicdani sebeple silah kullanmayı reddetmesi halinde, bu hizmeti yerine getirme zorunluluğundan muaf tutulmasını” öngörüyor. (Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin R(87)8 no.lu tavsiyesi.)
Avrupa Konseyi’ne üye devletlerin pek çoğunda zorunlu askerlik hizmeti yoktur. Bu ülkeler: Andorra, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Macaristan, İzlanda, İrlanda, İtalya, Lihtenştayn, Lüksemburg, Malta, Monako, Hollanda, Polonya, San Marino, Sırbistan, Slovakya, Slovenya, İspanya ve Birleşik Krallık (İngiltere). Askerlik hizmetini zorunlu kılan 24 Avrupa Konseyi üye devletinin ezici bir çoğunluğu ise altenatif sivil hizmet olanaklarını sunuyor. Bunlar, Arnavutluk, Ermenistan, Avusturya, Bosna ve Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Kıbrıs, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Gürcistan, Almanya, Yunanistan, Latviya, Litvanya, Norveç, Portekiz, Romanya, Rusya Federasyonu, İsveç, İsviçre, Makedonya ve Ukrayna. Yunanistan 1998’de kabul edilen bir yasa ile vicdani red hakkını kabul etti ve alternatif sivil hizmet olanağı yarattı. Ancak, ne yazık ki bu hizmetin süresi cezalandırıcı bir uzunlukta oldu — standart 12 aya karşı 23 ay (subaylar için 17 ay). Yalnızca Türkiye ve Azerbeycan’da askerlik hizmetinin hiç bir alternatifi yoktur. Ancak Azerbeycan, şimdilerde alternatif sivil hizmet olanağını yaratacak bir yasa taslağı üzerinde çalışıyor.
Askerlik hizmetini reddetme konusunda vicdanlarının sesini dinleyen Türk vatandaşları ise yasal ve başka yollarla doğrudan hala eziyete maruz kalıyor.
Osman Murat Ülke vakası
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Ocak 2006’da aldığı bir kararla Türkiye’nin, vicdani red hakkını kullanan Osman Murat Ülke’ye tekrar tekrar gözaltı cezaları vererek sözleşmeyi ihlal ettiğini hükme bağladı.
Osman Murat Ülke, Türkiye’de vicdani red hakkını gündeme getiren ilk insanlardan biriydi. Askerlik hizmeti yapmayı ilk olarak 1 Eylül 1995’te reddetti. O tarihten 1999’e kadar askeri hapishanelerde yaklaşık iki yıl geçirdi. Suçu “toplumu askerlik hizmetinden soğutmak” ve “emre itaatsizlik” idi. Osman Murat Ülke 1998 yılında AİHM’ye müracaat etti ve mahkeme 24 Ocak 2006’da şu karara vardı:
Başvurucu aleyhine mevcut olan çok sayıda kovuşturma ve kovuşturmanın sonucu olarak ortaya çıkan mahkumiyetlerin kümülatif etkileri ve kovuşturma ve ceza süreleri arasındaki ardıllık ilişkisi ve başvurucunun hayatının geri kalan kısmında kovuşturulabilecek olması olgusu başvurucunun askerlik hizmetini yapmasının sağlanması amacı ile orantılı olmamıştır. Söz konusu işlemler başvurucunun entelektüel kişiliğini ezmeyi, başvurucuyu aşağılayan ve onu alçaltan korku ve tedirginlik hislerinin doğmasına neden olmayı, reddiyetini ve kararlılığını kırmayı amaçlamıştır. Başvurucunun hemen hemen “sivil ölüm” olarak tabir edilebilecek gizli bir yaşamı sürmeye zorlanması ve başvurucunun bunu kabul etmek zorunda kalmış olması demokratik bir toplumdaki cezalandırma rejimine aykırıdır. (Türkiye’ye karşı Osman Murat Ülke . 24 Ocak 2006. Başvuru no 39437/98)
Mahkeme soruşturmayı aşağılayıcı ve Sözleşmenin 3. maddesine aykırı bularak Türkiye’yi 11.000 avro tazminat ödemeye mahkum etti.
Kararın ardından, Osman Murat Ülke ve ailesine uygulanan resmi taciz arttı. 7 Mart 2006’da, kendilerini jandarma subayı olarak tanıtan sivil polisler, Osman Murat Ülke’nin doğum yeri olan Konya-Ahırlı’ya gelerek, Ülke’nin ciddi kalp rahatsızlıkları olan babasıyla konuştular ve Osman Murat Ülke’nin nerede olduğu hakkında sorguladılar. Osman Murat Ülke’yi “yakalayıncaya” kadar babasının evini gözlem altında tutacaklarını söylediler ve gerçekten de bunu takip eden günlerde ev sivil polislerce izlendi. Oysa Osman Murat Ülke, bildiği kadarıyla, herhangi bir suçtan aranmıyo ve ikamet adresi resmi otoritelerce gayet iyi biliniyordu.
Mehmet Tarhan vakası
Vicdani retçilerin maruz bırakıldıkları kişisel eziyet, AİHM’nın yukarıdaki kararında gayet açık bir şekilde nitelenmektedir. Bu durum, 8 Nisan 2005’ten 9 Mart 2006’ya kadar hapsedilen ve kötü muameleye maruz kalan, ve hala da vicdani sebeplerle askerlik hizmeti yapmayı reddettiği için uzun süreli hapis cezası tehdidi altında bulunan Mehmet Tarhan vakası ile yine açık bir şekilde gözler önüne serilmektedir.
Mehmet Tarhan vicdani reddini 27 Ekim 2001 tarihinde bildirmişti. 8 Nisan 2005’te gözaltına alınarak Sivas Askeri Hapishanesi’ne kapatıldı ve burada bazı hapishane görevlileri tarafından teşvik edildiği bildirilen diğer mahkumların tehdit, taciz ve dayaklarına maruz kaldı. Hapishane yetkilileri ayrıca saç ve sakalını da zorla kestiler.
Mehmet Tarhan, Askeri Ceza Kanunu’nun 88. maddesine göre “emre itaatsizlik” suçundan, peşpeşe iki kere ikişer yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak Askeri Yargıtay, 9 Mart 2006’da tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmasına karar verdi. Mahkeme, Tarhan’ın emre itaatsizlikte ısrar ettiğini ve vicdani reddin [bu tür bir davranış için] gerekçe olamayacağını kaydetti. Mahkeme, yaptığı haksızlığa bir de aşağılama ekleyerek, Tarhan’ın cinsel tercihlerinin “tıbbi koşullar altında incelenerek askerlik yapmaya uygun olup olmadığının” belirlenmesini talep etti. Bu türden onur kırıcı muayenelerin tıbben geçersiz ve yersiz olmasına karşın, eşcinsel olduğunu beyan eden askerlik adayları, fiziki ve psikolojik muayeneye sevk ederek cinsel tercih ve uygulamalarının belirlenmesini talep etmek, ordunun süregiden bir uygulaması.
Şu anda Türkiye’de vicdani red beyanında bulunmuş en az 57 vaka olduğu gözönüne alınırsa, hükümet askerlik hizmeti ile ilgili kanunları uluslararası taahhütleriyle uyumlu hale getirmediği takdirde, bu türden davaların katlanarak artması muhtemel.
Türkiye, vicdani red hakkını tanımayı reddetmek bir yana, bu konunun serbestçe tartışılmasını dahi sınırlıyor. Türk Ceza Kanunu’nun 318’inci maddesi, askerlik hizmetini küçük düşürecek kamu açıklaması yapanlara üç yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Bu ceza kanunu ise daha geçtiğimiz yıl kabul edildi ve daha şimdiden pek çok kişi hakkında bu maddeye göre dava açıldı. Gazeteci Birgül Özbarış hakkında, “Ülkede Özgür Gündem” gazetesinde vicdani red hakkı üzerine yazdığı bir dizi yazıda, 318. maddeyi tam yedi kez ihlal etmek suçlamasıyla dava açıldı. Gazetenin yazı işleri müdürü Hasan Bayar ve sahibi Ali Gürbüz hakkında da eş zamanlı davalar açıldı. Bu davalar Beyoğlu 2. nolu Asliye Mahkemesinde devam ediyor. Bu soruşturmalar Genel Kurmay Başkanlığı tarafından başlatıldı. Temmuz 2006’da ise, şaşırtıcı bir manevra ile ordunun eleştirilmesi terör suçu olarak nitelendirildi. 318. maddenin Terörle Mücadele Yasası kapsamına alınmasıyla, yasada bu türden suçlar hakkında verilen mevcut cezalar yarısı kadar arttırıldı ve cezaların katı bir tecrit rejimi uygulayan F-tipi cezaevlerinde çekilmesi şartı getirildi. Mahkemeler, bu yasanın Birgül Özbarış hakkında geriye dönük olarak uygulanmasına ve kendisi hakkında açılmış tüm soruşturmların, terörle mücadele davalarına bakan Özel Ceza Mahkemelerine devredilmesine karar verdi.
Genel Kurmay Başkanlığı, Aralık 2005’te haftalık Yeni Aktüel dergisinde yazdığı, “Vicdani Red Bir İnsan Hakkıdır” başlıklı yazısı nedeniyle, 318. maddeye göre suçlanan gazeteci Perihan Mağden hakkında da bir kısım soruşturmalar başlattı. Mağden bu yazısında “bir oğlum olsaydı ve vicdani nedenlerle eline silah almayı reddetseydi hem sonuna kadar onun (ve gerekirse mucadelesinin) yanında olurdum, hem de diyelim öğretmenlik yaparak/koro çalıştırarak/ambulans sürerek/ağaç dikerek/kreşte çocuk bakarak/aşı yaparak/icabında yerleri silerek de devletine “hizmet” edebilmesinin mümkün olduğu, ama bu görevlerin “eşit” ve hakiki ihtiyaçlar için dağıtılması ilkesiyle, pek de ala mümkün olduğu düşüncesi içinde olurdum” demişti. Savcı Mağden’i, “insanları askerlik hizmetinden soğutmaya yönelik propaganda yapmak, teşvik etmek veya yaymaya çalışmak”la suçladı. İstanbul 2. Asliye Mahkemesi, 27 Temmuz 2006’da memnuniyet verici bir kararla, Perihan Mağden’in beraatine karar verdi. Kararın gerekçesi, Mağden’in görüşlerini ifade etmesinin, Anayasanın 26. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi ile güvence altında olduğuydu.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Vatandaşlık Kanunu’nun 25. maddesini değiştirme ile ilgili, vicdani (ya da başka herhangi bir) sebeple askerlik yapmayı reddetmenin, bundan böyle Türk vatandaşlığından çıkarılma için bir gerekçe olmamasını öngören planları ilgiyle izliyor. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, 13 Mart 2006’da Vatandaşlık Kanunu ile ilgili taslağı betimlerken, “askerlik yapmamanın artık vatandaşlıktan çıkarılma sebebi olmayacağını, herhangi bir düzenleme yapılacaksa, [bu bağlamda] uygulanacak yaptırımların, bu konuyla ilgili “Askerlik Hizmeti Kanunu” çerçevesinde yapılacağına inandığını, bu taslak ile askerlik yapmamanın vatandaşlıktan çıkarılma için artık bir gerekçe olmasına son verileceğini” ifade etti.
Taslak, Türk hukukunu, Türkiye’nin Avrupa Vatandaşlık Sözleşmesini kabulüne bir hazırlık olmak üzere, sözleşme ile uyumlu hale getirmek üzere hazırlanıyor. Avrupa Konseyi’nin bir aracı olan sözleşme, çifte vatandaşlığa sahip vicdani retçilerin, vatandaşı bulundukları ülkelerin birinde, sivil hizmet alternatifi koşullarını yerine getirerek askerlik hizmeti yükümlülüğünü tamamladıkları takdirde, vatandaşı bulundukları diğer ülkedeki askerlik hizmeti şartını da yerine getirmiş sayılmalarını öngörüyor.
Öngörülen değişiklikler memnuniyetle karşılanıyor ve durumdan etkilenenler için iyi haber niteliği taşıyor. Ancak bu durum aynı zamanda, vicdani red hakkını kabul etmeme konusunda Türkiye’nin politakaları, Avrupa’nın geri kalanına kıyasla ne kadar aykırı düştüğünü gösteren anormalliklere de yol açabilecek. Örneğin, çifte vatandaşlığa sahip bir vicdani retçi, Almanya’da alternatif sivil hizmet şartını yerine getirerek, Türkiye’de askerlik hizmetini yerine getirmiş sayılacak. Buna karşın aynı durumdaki bir İngiliz vatandaşı, İngiltere’de zorunlu askerlik hizmeti olmadığı için, Türkiye’de askerlik hizmeti yapmayı reddettiği gerekçesiyle 10 yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya kalabilecek.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türk hukukunu Avrupa Vatandaşlık sözleşmesi ile uyumlu kılmak için alınan önlemleri memnunlukla karşılıyor. Ancak bu gelişmeler, vicdani red hakkının tanınmaması ve alternatif sivil hizmet seçeneği sunulmaması ile ilgili temel sorunu çözmeye yetmiyor. Bu yüzden, hükümetinizi aşağıdaki adımları atmaya davet ediyoruz:
- Vicdani red hakkının tanınması ile ilgili mevzuatın çıkarılması;
• Gerekirse, askerlik hizmetinin süresine eşit bir sürelik alternatif sivil hizmet yapma olanağının yaratılması; - Mehmet Tarhan’ın Sivas Askeri Cezaevi’nde maruz kaldığı kötü muamelenin soruşturulması ve sorumlularının adalet önüne çıkarılması;
- Askeri yetkililerin, eşcinsel olan veya eşcinsel olduğuna inanılan asker adaylarını fiziki muayeneye tabi tutma girişimlerine son vermesi;
- Osman Murat Ülke ve ailesi üzerinde uygulanan resmi acize son verilmesi;
- Türk Ceza Yasası’nın 318. maddesinin kaldırılması ve Birgül Özbarış, Hasan Bayar ve Ali Gürbüz aleyhindeki mevcut suçlamaların düşürülmesi.
Konuya gösterdiğiniz ilgiye teşekkür eder yanıtınızı bekleriz.
Saygılarımla,
Holly Cartner
Yönetici Müdür
Avrupa ve Orta Asya Bölümü
İnsan Hakları İzleme Örgütü
Dağıtım:
Abdullah Gül, Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı ve İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı, Ankara
Abdulkadir Aksu, İçişleri Bakanı, Ankara
Mehmet Vecdi Gönül, Milli Savunma Bakanı, Ankara
General Yaşar Büyükanıt, Genel Kurmay Başkanı, Ankara