Türkiye’de 24 Haziran 2018 tarihinde cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimleri yapılacak. İlk turda cumhurbaşkanı adaylardan birinin %50’den fazla oy alamaması halinde, 8 Temmuz’da ikinci tur seçimler yapılacak.
Seçimlerin sonuçları her ne olursa olsun, seçimlerden sonra icracı bir başkanlık sistemi tam olarak yürürlüğe girmiş olacak. Bu yeni sistem 2017 yılının Nisan ayında yapılan bir referandumda, seçmenler tarafından çok küçük bir oy farkıyla onaylanmıştı. Söz konusu sistem cumhurbaşkanı’nın yetkilerini büyük ölçüde artırırken, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin rolünü de azaltacak.
Bu sorular ve cevaplar belgesi, seçimlerin yapıldığı bağlama, Seçim Kanunu’nda yapılan değişikliklerin etkilerine ve yeni anayasal düzenlemelerin ne anlama geldiğine ilişkin arka planı sunuyor.
Seçimler neden şimdi yapılıyor ve seçimlere hangi partiler katılıyor?
Seçimler, geçtiğimiz yıl yapılan referandum sürecinde önerilen Kasım 2019 tarihinden 16 ay önce yapılıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yeni seçim tarihini, Nisan ayında, hükümetin seçim yasasını değiştirmesinden bir kaç hafta sonra açıkladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) başkanı olarak, yeniden cumhurbaşkanı seçilmek istiyor. Halen mecliste çoğunlukta olan AKP, meclisteki çoğunluğunu muhafaza etmek için aşırı sağ eğilimli Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile bir seçim ittifakına girdi.
Beş muhalif cumhurbaşkanı adayı var. Bunlardan ikisi halen mecliste grubu bulunan iki muhalefet partisinin, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) ve sol eğilimli, Kürt yanlısı Halkların Demokrasi Partisi’nin (HDP), adayları. Ayrıca yeni kurulmuş milliyetçi, merkez sağ eğilimli İyi Parti’nin de adayı seçimlerde yarışıyor. Dört parti (CHP, İyi Parti, İslami muhafazakar Saadet Parti ve Demokrat Parti), meclis seçimlerinde, alternatif bir muhalefet ittifakı kurarak yarışıyorlar. HDP meclis seçimlerinde bu ittifakın dışında yarışıyor.
Türkiye’deki olağanüstü hal halen sürüyor mu?
Evet. 24 Haziran seçimleri Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL koşullarında gerçekleşecek.
OHAL Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kabinenin başına geçerek ülkeyi Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK), meclis ve yargı denetiminin zayıfladığı bir ortamda yönetmesine olanak sağladı. OHAL koşullarında hükümet kitlesel eylem ve gösteriler düzenleme hakkına kapsamlı kısıtlamalar getirebiliyor ancak bu hüküm, en azından teoride, siyasi partilerin ve adayların seçim kampanyası faaliyetlerinde uygulanmıyor.
Türkiye’de gazeteciler ve insan hakları aktivistleri özgürce çalışabiliyorlar mı?
Yetkililer bağımsız medyayı neredeyse tamamen susturmak için OHAL önlemlerini kullandılar. Aralarında televizyon kanallarının da bulunduğu çok sayıda medya organı KHK’lar ile kapatıldı. Seçimlerden üç ay kadar önce hükümet yanlısı bir holding iki televizyon kanalı da bulunan büyük bir medya grubunu satın alarak, hükümetin televizyon haberlerini neredeyse tamamen kontrol edebilme gücünü pekiştirdi.
OHAL koşulları altında hapisteki gazeteci ve medya çalışanı sayısı büyük oranda artarak 170’e tırmandı. Halen hapiste tutulan gazetecilerin çoğunluğu, barışçıl ve yasal gazetecilik faaliyetlerinden veya medya şirketleriyle ilişkilerinden ibaret nedenlerle, uyduruk terör suçlarından yargılanıyorlar. Geçtiğimiz Şubat ayında mahkemeler üç tanınmış siyasi yorumcuyu darbe girişimine katılmak suçundan mahkum ederek, ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. Bu mahkumiyet kararları da, birinci derecedeki mahkemelerin gazeteciler için verdiği çok sayıdaki diğer kararlar gibi, halen temyiz sürecinde.
Uyduruk terör suçları nedeniyle insan hakları savunucuları da yargılandılar ve bazı vakalarda hapse atıldılar. Sivil toplum örgütleri de OHAL KHK’ları ile kapatıldılar. Hükümet politikalarını, cumhurbaşkanı’nı, polisi ve mahkemeleri eleştirir mahiyetteki sosyal medya paylaşımları nedeniyle halen yargılanmakta olan binlerce insan var.
Muhalefet partileri bu ortamda etkin bir kampanya yürütebiliyorlar mı?
Seçim öncesi dönemde hakkaniyetli bir oyun zemininin bulunduğu söylenemez.
Çoğu medya organının hükümet tarafından kontrol edilmesi, muhalif siyasi partilerin ve cumhurbaşkanı adaylarına televizyonlarda çok sınırlı yer verilmesi gerçeği ile birleşince, ortam daha da ağırlaşıyor. Örneğin Türkiye’nin televizyon ve radyo yayınlıcığı alanındaki düzenleyici kuruluşu olan RTÜK’ün bazı üyeleri, devlet televizyonu TRT’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin yer aldığı yayınlarla, muhalefet partilerinin ve adaylarının yer aldığı yayınların miktarları arasında büyük farklılıklar olduğunu belirtti. 14 - 30 Mayıs tarihleri arasında Erdoğan ve iktidardaki AKP 67 saat ekranlarda yer almışken, ana muhalefet partisi CHP ve onun başkan adayı Muharrem İnce 6 saat, İyi Parti ve onun adayı Meral Akşener 12 dakika, diğer muhalefet partileri ise daha az sürelerde ekranlara yer bulabildi. HDP ve onun cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş ise TRT ekranlarında hiç yer almadı. Benzer bir şekilde, RTÜK üyeleri büyük özel TV kanalları CNN Türk ve NTV’nin, 1-24 Mayıs arasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a toplam 70 saat, CHP ve İnce’ye 22 Saat, İyi Parti ve Akşener’e 17 saat yer ayırdığını belirttiler.
Bu durum muhalefet partilerinin ve adaylarının kampanya mesajlarını Türkiyeli seçmenlere iletme kabiliyetlerini kaçınılmaz olarak kısıtlıyor. Seçmenlerin bilgiye, bağımsız haberciliğe ve tüm adaylar hakkında hükümetin kontrolundan geçmemiş yorumlara erişimleri de, aynı nedenle, çok kısıtlanmış oluyor. Bu da seçmenlerin sandık başında bilinçli tercihler yapma kapasitelerini önemli ölçüde azaltıyor.
Seçim yarışında en fazla engelle karşılaşanlar muhalefetteki Halkların Demokrasi Partisi ve onun eski eş-başkanı Demirtaş. Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasının ardından, HDP’nin halen, aralarında Demirtaş’ın da olduğu dokuz milletvekili hapiste ve 11 milletvekilinin de milletvekillikleri düşürülmüş durumda.
Demirtaş seçim yarışına, Kasım 2016’dan beri tutuklu olarak bulunduğu hapishaneden katılıyor. Demirtaşa da, diğer HDP milletvekilleri gibi, onlarca uyduruk terör suçu isnat edilmiş durumda.
Demirtaş, yargılandığı ana davada suçlu bulunması durumunda 142 yıla kadar hapis cezası alabilir. Demirtaş’ın avukatları, Demirtaş’ın seçim kampanyası yürütebilmesi için tahliye edilmesi amacıyla Anayasa Mahkemesine başvurdular. Büyük muhalefet partileri de Demirtaş’ın serbest bırakılması yönünde çağrı yaptılar.
Geçtiğimiz iki yıl boyunca yüzlerce HDP yöneticisi de kuşkulu terör suçlarıyla gözaltına alındılar ki bu da bu partinin kampanya yürütmesini güçleştiren bir durum.
Türkiye’nin Seçim Kanunu’nda kısa süre önce yapılan değişikliklerin etkileri nelerdir?
Hükümet Seçim Kanunu’nda yaptığı değişiklikleri 2018 Mart’ında hızla meclisten geçirdi.
Kanunda yapılan en büyük değişiklik, partilerin %10’luk seçim barajını aşabilmek için seçim ittifakı yapmalarına olanak tanınması. Seçim ittifaklarına olanak tanınması, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP), Milliyetçi Hareket Partisi’ni (MHP) de meclise sokabilmek için, onunla ittifak kurmasına imkan verdi. MHP Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ı destekliyor.
Bu değişiklikten Cumhuriyet Halk Partisi de yararlanarak, İyi Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti ile bir ittifak kurdu. Bu ittifakın amacı da, ittifak katılan tüm partilerin mecliste temsil edilmesi.
HDP ve diğer küçük partiler seçim ittifakları kurmadılar, dolayısıyla mecliste temsil edilebilmeleri ülke çapındaki %10’luk seçim barajını aşabilmelerine bağlı. Bu baraj, Avrupa Konseyi üyesi devletlerindekilerin iki misli ve Avrupa Konseyi Parlementerler Meclisi çok yüksek olduğunu söyledi.
Muhalefet partileri Seçim Kanunu’nda yapılan bazı değişikliklerin, seçimlerde AKP’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yapısal avantajlar sağlayabileceğini ve seçim adaletini zedeleyebileceğini iddia ediyorlar. Bu seçimlerde ilk defa, yerel sandık kurulları tarafından damgalanmamış oy pusuluları da geçerli sayılacaklar. 2017 Nisan’ında yapılan referandumda Yüksek Seçim Kurulu’nun damgasız oy pusulularının geçerli sayılması yönünde son anda verdiği bir karar çok büyük tartışmalar yaratmış ve muhalefet partileri tarafından oy sahteciliği yapılmış olabileceğine ilişkin kaygılar dillendirilmişti.
Seçim Kanunu’nda yapılan başka bir değişiklikle de sandık kurulundan bir üyenin ya da bir seçmenin talebi üzerine güvenlik ve emniyet görevlilerinin oy verme yerlerine girebilmesine olanak tanınıyor. Söz konusu görevliler polis veya jandarma olabileceği gibi, yerel yetkililer tarafından tutulmuş özel güvenlik güçleri de olabilirler. Ayrıca Yüksek Seçim Kurulu’nun ayrıntılarını vermediği güvenlik gerekçeleriyle seçim bölgelerini birleştirmeye veya seçim sandıklarının başka yerlere taşınmasına karar vermesine de imkan sağlanıyor.
Bu son iki düzenleme, özellikle Güneydoğu’da ki Kürt bölgelerini etkileyebilir. 19 ilin valisi seçim sandıklarının başka yerlere taşınması için başvuruda bulundular ve Yüksek Seçim Kurulu 144.000 seçmeni etkileyebilecek sandık birleştirme kararları aldığını duyurdu. Muhalefet partileri sandıkların epeyce uzak yerlere taşınmasının, seçmen katılımını düşürmesinden endişe duyuyorlar.
Hükümet güvenlik güçlerinin sandık başına konuşlandırılmasına gerekçe olarak Kürt seçmenlerin gözlerinin silahlı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) tarafından korkutulmasının engellenmesi amacını gösteriyor. Ancak bu kararın oy verme ve sayma işlemlerinin hakkaniyetle yürütülmesinin etkin bir şekilde gözlemlenmesini engellemek amacıyla alındığına ve kararın bu tür bir sonuç doğuracağına ilişkin endişeler var. Kaldı ki seçmenlerin tercih ettikleri parti AKP ittifakındaki partilerden biri değilse, sandık başında polis ya da jandarmanın bulunması seçmenlerin gözünü korkutarak, onları kendi tercihleri doğrultusunda oy kullanmaktan alıkoyabilir.
Uluslararası insan hakları kuruluşları Türkiye’nin Haziran seçimlerine gittiği ortamı nasıl değerlendiriyorlar
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi İzleme Komitesi, 24 Nisan’da bir açıklama yaparak, Türkiye’yi seçimleri ertelemeye davet etti. Komite açıklamasında halen sürmekte olan OHAL’e, ülkede, medya ve temel haklar üzerinde bulunan sınırlamalara ve Seçim Kanunu’nda yapılan değişikliklerin doğurduğu kaygılara, özellikle de söz konusu değişikliklerin seçim tarihinden üç ay önce gündeme getirilmiş olmasına değindi. İzleme Komitesi, Avrupa Konseyi’nin anayasa konularındaki danışma kurulu olan Venedik Komisyonu’ndan, Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklikleri incelemesini istedi.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeid Ra’ad Al Hussein 18 Mayıs tarihinde yaptığı bir açıklamada, 24 Haziran Seçimlerinde de yürürlükte olacak OHAL’in kaldırılması çağrısında bulunarak “İfade, toplanma ve örgütlenme özgürlüğünü garanti altına alan insan haklarına uzun süreli kısıtlamalar getirmek, Türkiye’de güvenilir ve muteber bir seçim sürecinin işletilmesi hedefiyle bağdaşmamaktadır” dedi.
Yeni başkanlık sisteminde, cumhurbaşkanı hangi yetkilere sahip olacak?
Seçimlerden sonra tam olarak yürürülüğe girecek icracı başkanlık sisteminde, cumhurbaşkanının yetkileri üzerinde çok sınırlı bir denetim olacak. Cumhurbaşkanı hükümetin kontrolunu eline alacak ve başkan yardımcılarını, bakanlarını ve üst düzey devlet görevlilerini atayacak. Başbakanlık makamı kaldırılacak ve cumhurbaşkanlığının kararname çıkartarak yasama faaliyetlerinde bulunma ve meclis onayına tabi olmaksızın cumhurbaşkanlığının bütçesini belirleme yetkileri olacak. Cumhurbaşkanı beş yıllığına iki defa seçilebilecek ve meclis seçimlerini yenileme yetkisi olacak. Ancak cumhurbaşkanı’nın meclis seçimlerini yenilemeye karar vermesi halinde, cumhurbaşkanlığı seçimleri de yenilenecek.
Cumhurbaşkanı’nın yetkilerine ilişkin iki önemli değişiklik, 2017 Nisan’ındaki referandumun hemen ardından yürürlüğe girdi. Cumhurbaşkanı’nın hakim ve savcıların atama ve yükseltmelerini yapan Hakimler ve Savcılar Kurulu üzerindeki gücü arttı ve cumhurbaşkanı’nın bir siyasi partiye üye olmasını yasaklayan hüküm yürürlükten kaldırıldı. Türkiye’de mahkemeler siyasi etkilere zaten açıktı, bu iki değişiklikle birlikte yargı bağımsızlığını güçlendirme amacı daha da ulaşılamaz bir hale geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğanı, halen parlementoda çoğunlukta olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin başkanlığını üstlendi ve halen bu görevi sürüyor.
Venedik Komisyonu referandumdan evvel cumhurbaşkanlığı makamındaki yetki yoğunlaşmasına ilişkin ciddi kaygılarını dile getirmişti. Komisyon anayasa değişiklikleri ile ilgili, 13 Mart 2017 tarihinde yayınlanan görüşünde, bu değişikliklerin “Türkiye’ye, otoriterleşme ihtimalini engellemek için gerekli kontrol ve denge mekanizmalarından mahrum bir başkanlık sistemi getireceği” sonucuna varmıştı.
Türkiye’nin yeni başkanlık sisteminde, meclisin rolü ne olacak?
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yasa tasarısı sunma ve yasa çıkarma yetkileri sürecek. Teoride, cumhurbaşkanı’nın temel haklara ilişkin olmayan konularda kararname çıkartma yetkisi, meclisin bu rolüyle çelişmeyecek. Ancak pratikte cumhurbaşkanı’nın, özellikle de üyesi olduğu parti çoğunlukta olduğunda, meclis ve onun yasama yetkisi üzerinde çok büyük bir etkisi olacak. Parlemento çoğunluğu olmadığında cumhurbaşkanı’nın yasa geçirme konusundaki etkisi daha az belirgin olacak ama cumhurbaşkanının kararname çıkarma yetkisinin meclisin etrafından dolaşmak için tartışma yaratan bir yöntem olarak kullanılması da ihtimal dahilinde.
Yeni sistemde meclis, yürütme erki — cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları, ve bakanlar — üzerindeki denetim gücünü kaybediyor. Meclisteki milletvekili sayısının 550’den 600’a çıkartılmış olmasına karşın, mecliste yürütme ve yürütmede görevli yetkililer hakkında gensoru önergesi verilemiyor. Milletvekillerinin cumhurbaşkanı’na soru önergesi verme yetkisi yok, sadece cumhurbaşkanı yardımcılarına ve bakanlara yazılı soru önergeleri verebiliyorlar.