(Beyrut) – İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch – HRW) bugün yaptığı bir açıklamada, Türkiyeli yetkililerin, 2019 yılının Ocak ile Eylül ayları arasında, onlarca, belki de çok daha fazla sayıda Suriyeli’nin özgürlüklerini keyfi olarak tahdit ederek, bunları aktif çatışmaların halen sürmekte olduğu Kuzey Suriye bölgesine sınır dışı ettiklerini belirtti. Sınır dışı edilen Suriyeliler Türkiyeli görevliler tarafından okumalarına izin verilmeyen bazı formları imzalamaya zorlandıklarını, bazı vakalarda ise bu amaçla darp veya tehdit edildiklerini anlattılar.
Temmuz ayının sonlarında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “Suriye’ye gönüllü olarak geri dönmek isteyen Suriyelilerin,” nerede oldukları belirtilmeyen “güvenli bölgelere” geri gönderilmeleri için mevcut prosedürlerden yararlanabileceklerini söyleyerek, Türkiye’nin Suriyelileri sınır dışı ettiğini yalanlamıştı. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün, Suriyelilerin Türkiye tarafından Suriye’nin en tehlikeli bölgelerinden biri olan İdlib vilayetine hukuk dışı bir şekilde sınır dışı edilmiş oldukları bulgusuna ulaştığı araştırması bu açıklamayla doğrudan çelişiyor. Birleşmiş Milletler rakamlarına göre, Suriye - Rus askeri ittifakının Idlib vilayeti ile çevresine geçtiğimiz Nisan ayından bu yana düzenlediği askeri operasyonlarda, aralarında yerlerinden edilmiş insanlar için kurulmuş bir kampa 16 Ağustos günü düzenlenen hava saldırısında ölen 20 kişinin de bulunduğu en az 1089 sivil hayatını kaybetti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Kriz ve Çatışma Bölgeleri direktör yardımcısı Gerry Simpson “Türkiyeli yetkililer tarafından dile getirilen, ülkelerine geri dönen tüm Suriyelilerin mutlu oldukları yönündeki iddialar, bunun aksini gösteren kanıtlar dikkate alındığında, kulağa hiç de inandırıcı gelmiyor,” şeklinde konuştu. Simpson “Evet, Türkiye Avrupa Birliği’nde bulunan Suriyeli sayısının dört misline ev sahipliği yapıyor ama, bu Türkiye’nin Suriyelileri bir savaş bölgesine geri gönderebileceği anlamına gelmez,” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 24 Eylül günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’nin o günlerde Kuzey Suriyedeki Kürtlerin liderliğindeki özerk yönetimin kontrolünde olan topraklarda bir güvenli bölge kurmayı deneyeceğini ve buraya 1 ila 3 milyon Suriyeli Mülteci’nin geri gönderilebileceğini söyledi. Amerikan güçlerinin bölgeden çekilmesi ve Türkiye’nin düzenlediği askeri operasyonun ardından, 22 Ekim günü, Türkiye ve Rusya, daha önce Kürtlerin liderliğindeki güçlerin kontrolunda olan Suriye - Türkiye sınırının büyük bir bölümünde ortak devriye yapmak konusunda anlaştı. Başka çatışmalar sırasında kurulan “güvenli bölgelerin” nadiren güvenli olduklarını vurgulayan İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, böyle bir güvenli bölgenin kurulması mültecileri buraya zorla geri göndermek için bir gerekçe de teşkil edemez.
Türkiye, Türkiyeli yetkililerin sığınmak isteyen tüm Suriyeliler için otomatik olarak işletildiğini belirttikleri bir “geçici koruma” düzenlemesi uyarınca, 3.65 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapıyor. Bu durum BM mülteci ajansının “Suriyeli sığınmacıların önemli bir çoğunluğu... halen uluslararası mülteci korumasına muhtaç durumda” ve “devletler Suriye vatandaşlarını ve mutat olarak Suriye’de yaşayan kişileri zorla geri göndermemeli” şeklindeki tavrını yansıtıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, telefonla ulaştığı 12 Suriyeliyle Türkiye’de nasıl yakalandıklarını, özgürlüklerinin tahdit edildiğini ve Idlib’e sınır dışı edildiklerini konuştu; Idlib’e sınır dışı edildikten sonra, oradan kaçarak Türkiye’ye geri dönmüş iki kişi ve İstanbul’dan sınır dışı edilmiş bir kişinin eşiyle ise yüz yüze görüştü.
Görüşülenlerden 13’ü Temmuz ile Eylül ayları arasında otobüslerle sınır dışı edildiklerini anlattılar. Bunlardan üçü, bulundukları otobüslerdeki toplam sayıları 100 kişiyi bulan diğer Suriyelilerin de, Suriye’ye kendi arzuları hilafına geri gönderildiklerini söylediklerini aktardılar. İnsan Hakları İzleme Örgütü bunun Türkiye’nin son aylarda önemli sayıda Suriyeli’yi İstanbul ve Antakya’dan İdlib’e sınır dışı etmiş olabileceğine ilişkin endişe uyandırdığını belirtiyor.
Aslen İdlib Vilayeti’nden olmakla birlikte 2013 yılından beri Türkiye’de yaşamış Suriyeli bir adam, kimlik bilgilerini güncellemeye çalışırken 17 Temmuz günü Antakya’da yakalandığını ve Türkiyeli görevliler tarafından suratı darp edilerek, gönüllü geri dönüş formunu imzalamaya zorlandığını anlattı. Ertesi gün otuz kadar kişiyle birlikte bir otobüse bindirilerek sınıra götürüldüğünü anlatan adam, şunları da dile getirdi: “Otobüstekilerin hepsi bir formu imzalamaları için baskı gördüklerini söylüyordu; kadınlardan biriyse, ağlayarak, görevlilerin formu imzalaması için kendisini tokatladığını anlattı. Otobüsteki hiç kimse Suriye’ye geri dönmek istemiyordu.”
Bazıları sınır dışı edilmeden evvel altı haftaya varan sürelerde gözetim altında tutulmuş bu 15 kişiden hiç birine herhangi bir suç isnat edilmediği gibi, özgürlüklerinin tahdit edilmesine resmî görevliler veya bir hakim nezdinde itiraz etmelerine de imkan tanınmamış. Türkiye yasaları sınır dışı edilen kişilerin avukat tutma haklarını teminat altına alsalar da, görüşülen kişilerden sadece bir tanesi bulabildiği avukatın sınır dışı edilmesini engellemeyi başardığını söyledi. Bazıları o kadar hızlı sınır dışı edilmişler ki, avukat talep etmeye vakit bulamamışlar, bazılarına görevliler tarafından avukata ihtiyaçlarının olmadığı söylenmiş, bazılarının ise avukat ücretini ödeyecek parası yokmuş. Avukat bulup da ödeme yapabilenlerin çoğu ise ödeme yaptıktan sonra avukatın yüzünü bir daha göremediklerini anlattılar.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, Türkiye İçişleri Bakanlığı polis ve göç idaresi görevlilerinin Suriyelilere veya gözetim altında tutulan diğer yabancı ülke vatandaşlarına şiddet uygulamamalarını, şiddet uygulayan görevlilerden de hesap sorulmasını sağlamalıdır. Türkiye, Suriyelilerin Suriye’ye geri gönderilme onaylarının alınması süreçlerinin izlenmesi, bu onayların gönüllü olarak verildiğinin kesin olarak belirlenmesi ve polislerin ve göç idaresi görevlilerinin Suriyelilere ve diğer yabancı ülke vatandaşlarına karşı şiddet kullanmamalarının temin edilmesi amacıyla görüşmelerin ve geri gönderme prosedürlerinin gözlemlenmesi için, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin geri gönderme merkezlerine serbestçe erişebilmesine izin vermelidir.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, bulgularını Türkiye İçişleri Bakanlığı ile 15 Ekim günü paylaşarak, yorumlarını sordu, ancak bir yanıt alamadı.
Türkiye Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin taraflarından ki bu sözleşmelerin her ikisi de insanların keyfi olarak gözaltına alınmalarını ve özgürlüklerinin tahdit edilmesini ve insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye maruz bırakılmalarını yasaklar. Türkiye bir insanının sınır dışı edilmesinin gerçekçi bir yolu olmamasına rağmen, o insanı bu amaçla gözetim altına alıyorsa, örneğin söz konusu insanın geri gönderilmesi halinde kendi ülkesinde zarar görme ihtimali varsa veya bu insanın geri gönderilmesine itiraz etmesi mümkün değilse, bu o insanın maruz bırakıldığı özgürlük tahdidinin keyfi olduğu anlamına gelir. Türkiye’nin medeni veya ceza hukukunu ihlal ettiğinden şüphelenilen Suriyeliler, ancak kendilerine resmen bir suç isnat edildiği takdirde yargılanmalı ve kendilerini bir mahkemede savunma fırsatına sahip olmalıdırlar, aksi takdirde serbest bırakılmalıdırlar.
Türkiye ayrıca uluslararası teamül hukukunun geri göndermeme (nonrefoulment) ilkesine de uymakla yükümlüdür. Söz konusu ilke, insanların siyasal zulüme, işkenceye veya başka tür kötü muameleye uğrama tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklarının veya can güvenliklerinin tehlikeye düşeceğinin gerçekçi riskler olarak görülebileceği bir ülkeye geri gönderilmelerini yasaklar. Türkiye insanları zarar görebilecekleri yerlere geri göndermek için, şiddet, şiddet tehdidi ve özgürlük tahdidi gibi yöntemler kullanamaz. 2017 sonlarından itibaren kayıt yaptırmaları engellenenler de dahil olmak üzere, Türkiye yasalarının otomatik olarak korunma hakkı verdiği Suriyeli sığınmacılar da bu kapsamdadır.
AB, Türkiye ile 2016 yılının Mart ayında yaptığı anlaşma uyarınca, Türkiye’nin güvenli bir ülke olduğunu savunuyor. Oysa Türkiye Avrupa Birliği’nin güvenli üçüncü ülke kriterlerini bugüne kadar hiç karşılamadı ve İstanbul’dan yapılan son sınır dışı uygulamaları, Yunanistan’dan zorla Türkiye’ye geri gönderilen Suriyelilerin, buradan da Suriye’ye sınır dışı edilme riski altında olduğunu ortaya koyuyor.
AB Türkiye’nin göç kabul ve gözetim merkezlerini desteklemek amacıyla 2011 ila 2015 yılları arasında en az 55 Milyon Avro harcadı, bu desteğini 2016 anlaşması uyarınca da sürdürdü. AB Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin kayıt süreçlerini ve korunmasını desteklemeye devam etmelidir, ama bunu yaparken Türkiye’nin Suriye’ye yaptığı sınır dışı uygulamalarını da kamuoyu önünde dile getirerek, sınır dışı uygulamalarına son vermesi ve gözetim altında tutulan Suriyelilerin Türkiye’de kalmak veya gönüllü olarak Suriye geri dönmek isteyip istemediklerinin izlenmesi amacıyla BMMYK’ya izin vermesi için, AB üyesi devletlerle birlikte Türkiye’ye açık çağrıda bulunmalıdır.
Simpson, “Suriye ihtilafının yeni bir ölümcül dönemeç daha almasıyla birlikte, milyonlarca mültecinin korunmaya devam edilmesi gerektiği gerçeğine karşılık vermesi için AB Türkiye’ye yardımcı olmalıdır,” dedi ve ekledi: “Bunun anlamı, AB kıyılarına ulaşan mültecileri korumak, Suriyelileri Türkiye’den AB’ye yeniden yerleştirmek ve Türkiye’yi, başta AB desteği olmak üzere, kaynaklarını mültecileri tehlikenin kucağına zorla geri atmak amacıyla değil, onları korumak amacıyla kullanması için, Türkiye’yi sıkıştırmaktır.”
Türkiye’nin giderek daha kısıtlayıcı bir hal alan Suriyeli mülteciler politikaları
Türkiye 2011 yılından bu yana milyonlarca Suriyeliyi kabul ederek onlara koruma sağladı. 2017 senesinin başlarına ulaşıldığında ülkede halen bulunan 3.65 milyon kayıtlı Suriyeli’nin tamamına geçici koruma statüsü verilmiş durumdaydı. Ancak Türkiye’nin son dönemde İstanbul ve Antakya’dan gerçekleştirdiği sınır dışı etme uygulamaları, çok sayıda Suriyeli sığınmacıya koruma sağlamayı giderek artan ölçülerde reddeden politikalardan kaynaklanıyor.
Türkiye son dört yıldır Suriye ile sınırını kapatmış durumda ve bu da yüzbinlerce Suriyeli’nin, kapalı sınırın öteki tarafındaki yerlerinden edilmiş insanlar için kurulmuş kamplarda ve köylerde, insani yardıma çok az erişimlerinin olduğu koşullar altında sıkışıp kalmalarına neden oldu. Türkiyeli sınır muhafızları sınırı geçmek isteyen suriyelileri sorgusuz sualsiz, kitleler halinde geri ittiler, öldürdüler ve yaralaladılar. 2017 senesinin sonlarıyla 2018 senesinin başlarında İstanbul ile Suriye sınırındaki dokuz il, yeni gelen Suriyelilerinin kayıtlarını yapmayı durdu. Türkiye’nin uyguladığı seyahat izni sistemi, Suriyelilerin Türkiye’ye giriş yaptıkları sınır illerinden, kayıt yaptırmak üzere ülkenin başka bir yerine gitmelerine engel oluyor.
İstanbul Valisi 22 Temmuz günü bir açıklama yayınlayarak, ülkenin başka bir ilinde kayıtlı olmakla birlikte İstanbul’da bulunan Suriyelilerin, kayıtlı oldukları illere geri dönmek zorunda olduklarını, kayıtsız Suriyelilerin ise kayıtları yapılmak üzere İçişleri Bakanlığı tarafından ülkenin başka illerine yollanacaklarını duyudu. Yetkililer, kayıt olmak üzere başka bir yere yollanan sığınmacı sayısına ve bunların kayıtlarının nerede yapıldığına ilişkin henüz bir bilgi yayınlamış değiller.
Temmuz ayındaki açıklama, Suriyeli veya diğer mültecilere karşı yabancı düşmanı bir hissiyatın tüm siyasi kesimlerde yükselişe geçtiği, bazı politikacıların ve seçmen kesimlerinin Suriyelilerin evlerine geri gönderilmesi için giderek artan sayıda çağrılarda bulunduğu bir dönemde yapılmıştı.
Sınır dışı edilen Suriyelilerin ayrıntılı anlatımları
İnsan Hakları İzleme Örgütü 12 Suriyeli ile telefonla, sınır dışı edildikten sonra İstanbul’a ve Antakya’ya geri dönmüş iki Suriyeli ve sınır dışı edilmiş bir adamın İstanbuldaki eşiyle ise yüz yüze, bu kişilerin sınır dışı edilişleri hakkında konuştu. Görüşülen kişilerden, aralarında üç oğlu ile birlikte sınırdışı edilen bir adamın da bulunduğu 13’ü Temmuz ile Eylül ayları arasında sınır dışı edilmişler. Bir kişi Ocak ayında bir kişi ise Nisan ayında sınır dışı edilmiş. Bunların biri dışında hepsi Cilvegözü/Bab El Hawa sınır kapısından, Idlib vilayetine sınır dışı edilmişler.
Görüşülen sınır dışı edilen Suriyeliler, polis tarafından İstanbul’da veya İstanbul civarlarında ve Antakya’da yakalandıklarını, çoğu vakada polisler tarafından göç idaresi yetkililerine devredildiklerini ve burada, kendilerine herhangi bir suç isnat edilmeksizin, bir kaç saat ila 42 gün arasında değişen sürelerde gözetim altında tutulduktan sonra sınır dışı edildiklerini anlattılar.
Suriyeliler, gözetim altında tutulmalarının gerekçesi olarak, polislerin veya göç idaresi görevlilerinin, geçici koruma belgelerinin bulunmaması, söz konusu belgelerin geçerlilik sürelerinin dolmuş olması veya bu belgelerde yazım hatalarının bulunması, belgelerinin İstanbul dışındaki illerde kayıtlı olması, çalışma müsadelerinin bulunmaması veya komşularıyla ihtilaf yaşamış olmaları gibi çok çeşitli nedenler gösterdiklerini anlattılar. Görüşülen kişilerden 11’i kayıtlı, dördü ise kayıtsızdı. İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, Suriye’de silahlı çatışmaların halen sürdüğü, genel olarak şiddetin ve yaygın insan hakları ihlallerinin hakim olduğu bir ortam bulunduğu göz önüne alındığında, geçici koruma statülerinin geçerlilik süresinin dolmuş olması veya hiç olmaması gibi nedenler, Türkiye’ye Suriyelileri sınır dışı etme yetkisi veremezler.
Görüşülen kişiler karakollarda veya geri gönderme merkezlerinde bazı formları imzalamaya zorlandıklarını ve bu formların Suriye geri dönmek istedikleri yönünde bir beyan içerdiğinden kuşkulandıklarını anlattılar. Görüşülen kişiler, görevlilerin bu formları okumalarına izin vermediklerini veya neyle ilgili olduklarını açıklamadıklarını söylediler. Bazıları, görevlilerin formun Arapça yazılı kısımlarını elleriyle kapattıklarını anlattı. Görüşülenleri çoğu geri gönderme merkezindeki görevlilerin başka Suriyelilerin işlemlerini de aynı şekilde yürüttüklerini gördüklerini aktardı.
Bu bulgular, Temmuz ayının başı ile 20 Ağustos civarı arasında gönüllü geri dönüş formlarının polisler tarafından suistimal edildiğine ilişkin 180 şikayet aldıklarını bildiren İstanbul Barosu’nun bu açıklamasıyla paralellik gösteriyor. Bu bulgular, ayrıca, dört başka Suriyelinin İnsan Hakları İzleme Örgütü’yle Temmuz ayında paylaştıkları anlatımlarıyla da paralellik arz ediyorlar.
Sınır dışı edilen beş Suriyeli, kendilerine amacını açıklamadıkları bir forma zorla imza attırmaya çalışan görevliler tarafından tokatladıklarını veya darp edildiklerini anlattılar. İki kişi başka Suriyelilerin de, kendilerine form imzalatmaya çalışan görevliler tarafından darp edildiklerini gördüklerini söylediler. Üç kişi formu imzalatmak isteyen görevlilerin kendilerine sık sık bağırdıklarını, bazı görevlilerin kendilerini şiddet kullanmakla veya formu imzalayana dek gözetim altında tutmakla tehdit ettiklerini anlattı. Bir kişi ise, bir görevlilinin elini tutarak formu ona fiziksel olarak zorla imzalattırdığını söyledi. İki kişi İstanbul’dan Suriye sınırına giden bir otobüsteki görevlilerin başka Suriyelileri darp ettiklerini gördüğünü söyledi.
İki Suriyeli gözetim altına alındıktan sonra, bir kaç saat içinde sınır dışı edildiklerini, dolayısıyla avukat talep etmeye vakit bulamadıklarını söyledi. Dört Suriyeli, sınır dışı edilmeyeceklerini söyleyerek kendilerini kandıran görevliler nedeniyle avukat talep etmediklerini anlattı. Sekiz Suriyeli ise, avukatların 1.500 Amerikan Dolarına kadar varan ücretler talep ettiklerini, bazılarının 350 Dolara kadar indiğini, buna rağmen bu talepleri karşılayacak paralarının olmadığını söylediler. Üç Suriyeli ise avukatların talep ettikleri ücreti verebildiklerini, ancak parayı alan avukatların sırra kadem bastığını, ya da kendileri için hiç bir şey yapmadıklarını anlattı.
Görüşülenlerin tamamı Suriye sınırına, içi başka Suriyelilerle dolu minibüs veya otobüslerle götürüldüklerini anlattılar. Bunların hepsi, hem otobüse bindirilmeden evvel geri gönderme merkezinde, hem de otobüste kulak misafiri oldukları konuşmalardan, söz konusu Suriyelilerin çoğunun sınır dışı edildiği kanaatine ulaştıklarını söylediler. Ancak görüşülen kişilerden üçü, uzun yolculuk sırasında diğer Suriyelilerle yaptıkları ayrıntılı konuşmalar sayesinde, otobüsteki herkesin, tıpkı kendileri gibi, Suriye’ye kendi arzuları hilafına geri gönderildiğini kesin olarak bildiklerini belirttiler.
Aslen Hamalı olmakla birlikte üç yıldır Türkiye’de yaşayan ve 24 Temmuz günü İstanbul’dan sınır dışı edilen bir adam şunları söyledi:
İçinde 35 kadar Suriyeli’nin bulunduğu büyük bir otobüsle sınır dışı edildim. Bizi kelepçelediler ve Cilvegözü (Bab el-Hawa) sınır kapısına yolculuk 21 saat sürdü. Otobüste tuvalete gitmek veya su içmek isteyen bazı adamları coplarla dövdüler. Hepimiz bir noktada birbirimizle konuştuk ve hepimiz birbirimize sınır dışı edildiğimizi söyledik. Hiç kimse Suriye’ye geri dönmek istemiyordu.
Görüşülen kişilerin çoğu tutuldukları karakolun veya geri gönderme merkezinin adını bilmiyorlardı, ancak bazıları İstanbul’da, Çatalca ve Pendik’teki geri gönderme merkezlerinde tutulduklarını anlattı. Antakya’da gözetim altına alınanların önemli bir bölümü de, bu şehirde bulunan ve Suriyelilerin “Amniyat [Emniyet] 500” diye andıkları bir tesiste tutulduklarını söylediler.
Görüşülenlerden beşi kendisine zorla bir form imzalatmaya çalışan görevlilerin şiddet kullandığını söyledi, bunlardan ikisi, ayrıca, formu imzalaması istenen başka Suriyelilerin de görevliler tarafında darp edildiğini gördüklerini anlattı.
Polis, aslen Idlibli olan 25 yaşındaki bir adamı Temmuz ayı ortalarında Antakya’da gözetim altına alarak, “Amniyat [Emniyet] 500” denilen tesise götürmüş. Adam şunları anlattı:
Orada herkesten Suriye’ye geri dönmek istediğini belirten bir kağıt imzalamasını istiyorlardı. Oradakilerin çoğu imzaladı, aralarında benim de olduğum bazılarımız ise imzalamayı reddettik. Idlib’e gidersem can güvenliğimin tehlikede olacağını söyledim, görevli bana ‘yine şansın var, seni Idlib’e yolluyoruz, Asad’a da yollayabilirdik’ dedi... Bir avukat istedim ama bana cevap vermediler ve vali kağıtları imzalar imzalamaz hepimizin sınır dışı edileceğini söylediler.
Sonra öğlen vakti kağıdı imzalamayı reddeden herkesi adlarını okuyarak çağırdılar. Teker teker başka bir odaya gittik. O odadaki görevliler, odaya benden önce giren diğerlerine bağırıyorlarmış, bazı Suriyelilerin ağladığını gördüm. Dışarı çıkan bazılarıyla konuştum ve bana görevlilerin imzalayana kadar onlara bağırdığını anlattılar.
Benim adımı çağırdılar ve içeri girince masadaki kağıdı imzalamam için iki adam bana bağırdılar ve Suriye geri gönderileceğimi, çünkü Türkiye’de bulunmamın yasadışı olduğunu söylediler. İçlerinden biri suratımı darp etti. Elini bir kez daha darp etmek için kaldırdığında, suratımı korumak için ben de elimi kaldırdım. Adam bana ‘ben görevliyim, bana el kaldırma!’ diye bağırdı. Bana ve diğer herkese sanki suçluymuşuz gibi muamele ettiler. Belgeyi imzalamayı reddetmeyi sürdürdüm, ama beni yine de sınır dışı ettiler.
Aslen Homslu olan ve Türkiye’ye Mayıs ayında girdikten sonra, 6 Ağustos günü İstanbul’da yakalanan bir adam, polisin onu İstanbul yakınlarında, Çatalca’daki geri gönderme merkezine götürdüğünü, götürüldüğü merkezin duvarlarında Türk Kızılayı’nın sembolünü ve bir AB bayrağı gördüğünü söyledi. Adam şunları anlattı:
Ertesi gün, bir Cuma günüydü, bir kaçımızdan ifadelerimizi imzalamamızı istediler. Beş yıldır Türkiye’de olan adamlardan biri, imzalamayı reddetti. Sırtında “Jandarma” yazan kırmızı giysili, ellerinde coplar olan iki jandarma, adamı odamızdan alıp dışarı çıkardılar ve öldüresiye dövdüler. Adam geri döndüğünde ayakta zor duruyordu. Yine de imzalamayı reddetmeyi sürdürdü. Biri belgelerin onun adına imzalandığını söyledi. Adamı bir hafta sonra, yine bir Cuma günü sınır dışı ettiler.
Üç başka Suriyeli de görevlilerin kendilerine imzala diye defalarca bağırdığını, bazı görevlilerin onları şiddetle, bazılarının da imzalayana kadar gözetim altında tutmakla tehdit ettiğini anlattı.
Temmuz ayının başlarında İstanbul’dan sınır dışı edilmiş, aslen Halepli 34 yaşındaki bir adam, hamile karısı ve iki kızının hala İstanbul’da olduklarını söyledi. Türkiye sınırının yakınlarındaki ki Atma köyü civarında, yerlerinden olmuş insanlar için kurulmuş bir kampta kalan ve bir çadırı sekiz kişiyle paylaşan adam şunları anlattı:
Haziran başlarında polis beni iş yerimin önünde yakaladı ve Çatalca’daki geri gönderme merkezine götürdü. Beni orada bir ay tuttular. Daha ilk günden itibaren bana bir formu imzalamamı defalarca söylediler, ama ben her seferinde reddettim. Bana her seferinde ‘imzalayacaksın ve Suriye’ye geri döneceksin’ dediler. O dört hafta boyunca, oradaki patron ‘imzalamazsan ömrün boyunca burda kalırsın’ ve ‘imzalasan da imzalamasan da, karar çoktan alındı, ben senin yerine imzalarım’ gibi şeyler söyledi.