(Atina) – İnsan Hakları İzleme Örgütü, bugün yaptığı açıklamada Türkiye-Yunanistan sınırındaki Yunanlı güvenlik güçleriyle kim oldukları belirlenemeyen silahlı adamların, mültecileri ve göçmenleri zorla alıkoyduklarını, cinsel veya başka şekillerde tacize maruz bıraktıklarını, eşyalarını gasp ettiklerini ve giysilerini çıkarttıktan sonra Türkiye’ye zorla geri döndürdüklerini belirtti. Yunanistan tarafından uygulanan sınır güvenliği önlemleri Avrupa Birliği’nin üst düzey yetkilileri tarafından övgüyle karşılanarak, Avrupa Sınır ve Sahil Güvenliği Kurumu (FRONTEX) aracılığıyla da desteklendi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü mülteci hakları araştırmacısı ve savunucusu Nadia Hardman, “Avrupa Birliği, Yunanistan’a, mültecileri koruması ve güvenli bir şekilde Avrupa Birliği ülkelerine yerleşmelerinin sağlanması için yardımcı olmak verine, Yunanlı güvenlik güçleri tarafından yürütülen hak ihlallerinin sunduğu kalkanın arkasına saklanıyor,” dedi. Hardman, “Avrupa Birliği’nin mültecileri ve göçmenleri dövüp, soyup, elbiselerini çıkartıp, gerisin geriye nehre atan güçleri desteklemek yerine, yardıma muhtaç insanları koruması gerekir,” şeklinde konuştu.
Yunanistan, 1 Mart’ta aldığı ülkeye düzensiz yollarla giren insanların iltica başvurusunda bulunmasını bir aylığına askıya alma ve onları mümkünse geldikleri, değilse transit geçtikleri ülkeye sınır dışı etme kararından derhal geri dönmelidir. Yunanlı güvenlik güçlerinin faili oldukları her türlü hak ihlali ile mülteci ve göçmenlerin sorgusuz sualsiz sınır dışı edilmeleri uygulaması, Yunan Parlamentosu tarafından soruşturulmalı, FRONTEX tarafından ise izlenmelidir. AB üyesi devletler, mültecileri acilen Yunanistan’dan AB üyesi diğer ülkelere yerleştirmeli ve iltica taleplerini adil bir şekilde değerlendirmelidirler.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye hükümetinin, Avrupa Birliğine ulaşmak isteyen mültecilerin Türkiye’den ayrılmalarının artık engellenmeyeceğine ilişkin 27 Şubat günü yaptığı açıklamanın ardından, kara sınırından Yunanistan’a girmeye çalışmış 17’si erkek, 4’ü kadın, 21 mülteci ve göçmenle, 7 - 9 Mart tarihleri arasında, Türkiye’de görüştü.
Binlerce diğer mülteci ve göçmen gibi, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün görüştüğü kişiler de Türkiye’nin, Türkiye-Yunanistan sınırındaki Pazarkule sınır kapısıyla, Pazarkule’nin güneyinde yer alan ve Türkiye ile Yunanistan arasında doğal bir sınır oluşturan Meriç nehrine gitmişler. Görüşülenlerden sekizi sınır köylerine Türkiyeli polisler tarafından taşındıklarını, Yunanistan’a nereden geçebileceklerinin onlara yine polisler tarafından gösterildiğini anlattılar.
Yunan Hükümeti ise, bunun üzerine, sınırdaki polislerini, askerlerini ve özel harekat güçlerini takviye etti. Alınan haberlere göre söz konusu takviye güçler Pazarkule sınır kapısına yaklaşan insanlara göz yaşartıcı gaz ve plastik mermilerle ateş açtılar. İnsan Hakları İzleme Örgütü ile konuşan iki mülteci, Yunanlı güvenlik güçlerinin insanları geri itmek için gerçek mermiler kullandıklarını da belirttiler. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün, hastanede tedavi gördüğü sırada görüştüğü bu kişilerden biri, bacağından vurulmuş olduğunu söyledi. Türkiyeli yetkililere göre, Yunanlı güvenlik güçleri en az üç mülteci veya göçmeni de öldürdü, ancak İnsan Hakları İzleme Örgütü bu sayıyı teyit edemedi.
Görüşülenlerin tamamı, nehri botlarla veya yürüyerek geçtikten sonraki birkaç saat içinde gruptaki herkesin yollarının, farklı güvenlik birimlerinin resmî üniformalarını giymiş veya sivil giyimli silahlı adamlar tarafından kesildiğini, sivil giyimliler arasında baştan aşağı siyah elbiseli, kar maskeli adamların da bulunduğunu anlattılar. Görüşülen herkes bu adamlar tarafından resmî veya gayri resmî gözaltı merkezlerinde veya yol kenarlarında alıkonulduklarını ve Türkiye’ye geri itilmeden evvel paralarının, cep telefonlarının ve bavullarının çalındığını söylediler. Aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 17 kişi söz konusu adamların onları elektrik şoku ile taciz ettiğini, ayaklarının tabanlarına metal veya tahta sopalarla vurduklarını, yumruk ve tekme attıklarını veya ayaklarıyla ezdiklerini anlattı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü sınır köylerinde yaşayan Türkiyeli beş kişi ile de görüştü. Bu kişiler 28 Şubat ile 6 Mart tarihleri arasında, Yunanistan’dan yaralı ve yarı çıplak halde dönen büyük insan gruplarına yardım ettiklerini, bu grupların kendilerine Yunanlı güvenlik güçlerinin onları dövdüğünü, soyduğunu, elbiselerini çıkarttığını ve sınır dışı ettiğini anlattıklarını söylediler.
Bir vakada, görüşülen kişilerden biri, eşinin sınırı geçerken Yunanlı güvenlik güçlerinin cinsel tacizine maruz kaldığını anlattı. Eşi ve çocuklarıyla seyahat eden Suriyeli adam, “[Yunanlı güvenlik güçleri] aramak bahanesiyle karımın göğüslerini ellediler” dedi ve devam etti: “Sonra da eşimin başörtüsünü açıp, pantolonunu çıkartmaya çalıştılar. Onları durdurmaya çalıştığımda beni yumruklarıyla, kalın plastik bir çubuk ve metal bir sopayla feci şekilde darp ettiler. 2 yaşındaki kızımın kafasına kalın plastik bir çubukla vurdular. Kızımın kafasındaki morluk hala duruyor.” İnsan Hakları İzleme Örgütü kızın saçlarının altında bir morluk olduğunu gördü.
Görüşülen kişiler, çok sayıda vakada aralarında kadınların da bulunduğu mültecilerin, silahlı adamlar tarafından, iç çamaşırlarıyla kalana dek soyulduklarını ve Meriç nehrini bu şekilde geçerek Türkiye’ye geri dönmeye zorlandıklarını anlattılar. Birçok kişi farklı gruplar arasında elden ele geçirildiklerini söyledi ki, bu da polisler, askerler ve kimliği belirsiz adamlar arasında bir eş güdümün varlığına işaret ediyor.
Mülteciler ve göçmenler üç vakada onları Türkiye’ye geri dönmeye zorlayanların veya hak ihlali yapan Yunanlı güvenlik güçlerine teslim edenlerin, Yunanca konuşmayan ve üzerlerinde Yunan üniforması bulunmayan kişiler olduğunu, ancak bu kişilerin nereli olduklarını bilmediklerini söylediler. 3 Mart 2020 günü FRONTEX Türkiye-Yunanistan sınırı boyunca konuşlanmayı kabul etti, ancak kaç kişilik bir gücün, ne zaman konuşlandırıldığı hususu belirsiz. İnsan Hakları İzleme Örgütü 13 Mart günü FRONTEX’i Yunanlı olmayan güçlerin faili olduğu hak ihlali iddiaları hakkında bilgilendirdi ve sınır boyundaki konuşlanmasını sordu. FRONTEX 16 Mart günü, talep edilen konuda bilgisinin bulunmadığını, bu bilgi öğrenildiği noktada sorulan soruya cevap verileceğini belirten bir yanıt verdi.
Görüşülen kişilerden bazıları Yunanistan’a girmeyi birkaç defa denemişler ve her seferinde zorla geri döndürülmüşler. Görüşülenler 4000’e yakın kişinin karıştığı, toplamda 38 farklı sınır dışı edilme vakasını anlattılar, ancak bunlardan bazıları iki defa sayılmış olabilir.
Mültecilerin, Yunanlı sınır güvenliği güçleri tarafından, giysileri çıkartılarak ve dövülerek Meriç nehrinden sınır dışı edildikleri yönündeki haberler, Türkiye Cumhurbaşkanlığı İletişim Direktörü Fahrettin Altun tarafından, 6 Mart günü kınanmış olsa da Türkiye insanları sınıra taşıyıp, sınırı geçmeleri için teşvik etmeyi sürdürdü.
3 Mart günü üst düzey AB yetkilileri Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis ile Türkiye-Yunanistan sınırında buluşarak, sınırı koruduğu için Yunanistan hükümetinden övgüyle bahsettiler ve Yunanistan için “Avrupa’nın kalkanı” ifadesini kullandılar. Daha sonra yapılan açıklamalarda Avrupa Komisyonu başkanı Ursula van der Leyden ve AB Göç Komiseri Ylva Johansson iltica hakkı başta olmak üzere temel insan haklarına riayet edilmesi gerektiğini vurgulamış olduklarını söylediler.
Yunanistan, iltica hakkını tanıyan ve insanları, zulme uğrayabilecekleri veya zarar görebilecekleri bir yere zorla geri gönderilmeye karşı koruyan geri göndermeme (non-refoulment) ilkesine yönelik teminatlar içeren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uymakla yükümlü.
Türkiye AB’nin mültecilerin geri gönderilebileceği güvenli üçüncü ülke kriterlerini karşılamıyor ki bu kriterler arasında geri göndermeme ilkesine riayet etmek de bulunuyor. Türkiye, 2019 Temmuzundan bu yana, kentlerinde yaşayan en az yüzlerce Suriyeliyi sınır dışı etti ki, bu da Yunanistan’dan zorla geri döndürülen Suriyelileri, Suriye’ye geri gönderilme riski ile karşı karşıya bırakıyor.
Suriyeli mülteciler, 2016 yılından bu yana, Türkiye’nin kapalı olan Suriye sınırında devriye gezen sınır muhafızları tarafından öldürüldüler, yaralandılar ve kitlesel olarak geri itildiler. Bunların çoğu Idlib vilayetine geri döndürüldüler. Bilindiği gibi son günlerde Suriye hükümeti ve Rus güçleri bu bölgede, ayırım gözetmeyen bombardımanlara, sivillere, hastanelere ve okullara yönelik saldırılara yeniden başlayarak, bir milyona yakın insanı buralardan kaçmak zorunda bıraktı. Türkiye, 2018 yılında binlerce Afganistanlıyı da sorgusuz sualsiz kendi ülkelerine sınır dışı etmişti.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, Yunanistan sığınma arayan insanların sınırlarından girişine izin vermeli ve iltica taleplerini adil ve etkin bir şekilde değerlendirmelidir. Avrupa Komisyonu, Yunanistan’ın Türkiye’den Yunanistan’a düzensiz yollardan giren insanlar için iltica prosedürlerini yeniden başlatmasını, mültecileri Türkiye’ye sorgusuz sualsiz geri döndürmeye son vermesini ısrarla talep etmelidir ve hak ihlallerinin faili olan görevlilerin yargılanması için yetkilileri sıkıştırmalıdır.
FRONTEX Yunanlı güvenlik güçleriyle birlikte hem kendi, hem de katkı sunan diğer üye devlet görevlilerinin de, başta gözaltı koşulları olmak üzere, Avrupa ve uluslararası insan hakları ve mülteci hukuku normlarına uygun davranıp davranmadıklarını izlemeli ve bu konuda kamuoyunu bilgilendirmelidir. Türkiye hiç kimseyi Yunanistan sınırını düzensiz yollardan geçmeleri için zorlamamalıdır.
Hardman “AB Yunanistan’a bu korkunç ihlallere bir son vermesi için baskı uygulamazsa, bu şiddet döngüsü devam eder,” dedi ve ekledi: “Ancak AB, mültecileri AB’nin diğer üye ülkelerine yeniden yerleştirerek de Yunanistan’a yardımcı olmalı, ayrıca dünyanın en çok mülteci barındıran ülkesi olan Türkiye’ye de, daha çok sayıda mültecinin Avrupa’ya yerleştirilmesini sağlayarak yardım etmelidir.”
Türkiye’deki mülteciler, sığınmacılar ve göçmenler; Şubat ve Mart aylarında sınıra taşınanlar.
Türkiye, tüm Suriyeli sığınmacılara otomatik olarak uygulandığını söylediği bir “geçici koruma” düzenlemesiyle kaydedilmiş 3.6 milyon’a yakın Suriyeli’yi barındırıyor. Bu durum BM mülteci ajansının “Suriyeli sığınmacıların büyük çoğunluğu hala... uluslararası mülteci korumasına muhtaç durumda” ve “devletler Suriye vatandaşlarını ve eskiden düzenli olarak Suriye’de yaşayan kişileri, zorla Suriye’ye geri döndürmemelidir” şeklindeki pozisyonunu yansıtıyor.
Türkiyeli göç idaresi yetkililerine göre, 2018 yılında, aralarında 70 bin Iraklı ve 40 bin Afganistanlı’nın bulunduğu toplam 115 bine yakın sığınmacı iltica talebinde bulunurken, 2019 yılında 35 bin Afganistanlı ve 15 bin Iraklı iltica talebinde bulundular. Türkiye 2019 yılının sonlarında Türkiye’de düzensiz olarak bulunan 460 bin’e yakın insana ev sahipliği yaptığını, bunlardan 200 bininin Afganistanlı, 70 bininin Pakistanlı, 55 bininin Suriyeli, 12 bininin Iraklı, 12 bininin Filistinli ve 9 bininin ise İranlı olduğunu bildirdi. Türkiye’nin bu insanları kaydetmeden nasıl teşhis edebilmiş olduğu bilinmiyor.
27 Şubat 2020 tarihli açıklamaya dek, Türkiyeli sınır yetkilileri, yabancıların ülkeyi AB kara sınırlarından düzensiz olarak terk etmelerini genellikle engelliyorlardı ki, 2015 yılından bu yana Yunanistan’a kaçakçı botlarıyla girmeye çalışan insanların sayısının yüksekliği de bu durumu yansıtıyordu. Türkiye’nin Sahil Güvenlik Komutanlığı Ocak 2015 ile 12 Mart 2020 tarihleri arasında Ege denizinde 186 bin 766 sığınmacıyı ve göçmeni durdurduğunu açıkladı.
Türkiye, 5 Mart günü, Yunanistan’ın sığınmacıları Türkiye’ye geri itmesini engellemek amacıyla Yunanistan sınırına 1000 polis memurunun daha sevk edileceğini açıkladı. Yetkililerin Meriç nehri boyunda yeni konuşlandırılmış polislere ait olduğunu söylediği fotoğraflar Türkiye medyasında yayınlandı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün konuştuğu sekiz sığınmacı, 28 Şubat ile 6 Mart tarihleri arasında Pazarkule sınır kapısının güneyindeki Meriç nehrinin kıyısındaki köylere, Türkiyeli polisler veya askerler tarafından, otobüslerle taşındıklarını, Yunanistan’a geçmelerine de onların yardım ettiğini söyledi. Söz konusu sekiz sığınmacı arasında geri gönderme merkezlerinden alınmış iki kişi de vardı. Bunlardan biri, Yunanistan sınırına götürülmeyi kabul etmesi için ölümle tehdit edildiğini anlattı. İnsan Hakları İzleme Örgütü 7 Mart günü, saat 19:00 civarlarında yüzlerce yabancı ülke vatandaşının Yunanistan sınırına 400 metre mesafedeki Küplü köyündeki polis araçlarının yanına park etmiş durumdaki, beyaz renkli, üzerlerinde herhangi bir ticari şirket logosu bulunmayan, beş adet büyük otobüsten indiklerini gördü.
Yunanlı Güvenlik Güçlerinin Şubat Sonlarında ve Mart Başlarında Yaptıkları Hak İhlalleri
İnsan Hakları İzleme Örgütü araştırmacıları, 7 Mart ile 9 Mart tarihleri arasında, 21 sığınmacı ve göçmenle, Meriç nehrinin Yunanistan tarafında yaşadıkları hak ihlalleri ile ilgili, Edirne ile Edirne’nin güneyindeki Meriç nehri yakınlarında görüşmeler gerçekleştirdi. Bunlardan 17’si erkek, dördü kadındı. Görüşülenlerin 7’si Afganistanlı, 4’ü Suriyeliydi; Faslı, Pakistanlı ve Senegalli ikişer kişi, Azerbaycanlı, Gambialı, İranlı ve Iraklı birer kişi vardı.
Görüşmeler özel ve gizli olarak, erkek ve kadın çevirmenler aracılığıyla, görüşülen kişinin ana dilinde yapıldı. Görüşülenlerden biri akıcı bir şekilde İngilizce konuşuyordu. Görüşülenler anlatılarını gönüllü olarak paylaştılar, görüşme karşılığında herhangi bir ödeme almadılar ve İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün anlatılarını derlemesine ve isimlerini vermeksizin paylaşmasına izin verdiler.
Görüşülenlerin anlatıları, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 2008 ve 2018 yıllarında, benzer durumlarda belgelendirmiş olduğu bir davranış kalıbını teyit eder nitelikteler. Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi, 2018 ortalarında, kendilerine, “maskeli Yunan polislerinin ve sınır muhafızlarının veya (para)militer komandolarının, Meriç nehri sınırı üzerinden, Yunanistan’dan Türkiye’ye botlarla geri itme yürüttüklerine ilişkin, çok sayıda tutarlı ve güvenilir iddiaya” ulaştığını bildirmişti. Ve 2018 Kasımında, Avrupa Konseyi insan hakları komiseri, “yerleşik bir uygulamanın” varlığına işaret eden bilgiler ışığında, Yunanistan’ın Türkiye sınırında yaptığı iddia edilen hak ihlallerini soruşturması için, Yunanistan’ı göreve davet etmişti.
Yol Kesme ve Alıkoyma
Görüşülenlerin tamamı, Meriç nehrini geçtikten sonraki ilk on saat içerisinde, içinde bulundukları gruptaki herkesin yollarının, üniformalı veya siyah giysili veya başka sivil kıyafetler giymiş, silahlı adamlar ve bir vakada, bir kadın tarafından kesildiğini anlattılar. Söz konusu adamların ellerinde tabanca, tüfek, metal çubuklar veya tahta veya plastik coplar olduğunu söylediler.
Görüşülenlerin 10’u, mavi, gri veya koyu renk üniformalar giymiş oldukları için polis olduklarını sandıkları adamlar tarafından durduruldukları 19 farklı olayı anlattılar. Görüşülenlerin beşi, yeşil veya bej kamuflaj üniformaları giydikleri için asker olduklarını düşündükleri adamlar tarafından durduruldukları altı farklı olayı anlattılar. Beş kişi siyahlar veya başka sivil kıyafetler giymiş adamlar tarafından durdurulduklarını bildirdi. Bir kişi yolunun kolunda Alman bayrağı bulunan siyahlar giymiş, silahlı dört adam ve bir kadın tarafından kesildiğini söyledi, başka bir adam da kolunda İsveç bayrağı bulunan siyahlı adamlar tarafından durdurulduğunu anlattı; bunların ikisi de başka sığınmacılarla birlikte, siyah giyimli, başlarında kar maskeleri olan adamlara teslim edildiklerini anlattılar.
Başka iki vakada ise, mülteciler siyahlar giymiş, kar maskeli ve İngilizce ile Fransızca konuşan ve Fransız olduklarını söyleyen adamlarla, Almancaya benzettikleri bir dil konuşan, kamuflaj üniformalı adamların onlara kötü muamele ettiklerini ve Türkiye’ye sınır dışı ettiklerini anlattılar.
Yunanlı yetkililer koyu mavi üniforma giyen polis memurlarının karakollarda çalıştıklarını, sınır devriyesi yapan polis memurlarının ise kamuflaj üniformaları giydiklerini belirttiler. FRONTEX’e bağlı muhafızlar kendi ulusal üniformalarını giyiyor, kollarındaysa üzerinde AB bayrağı olan mavi bir bant bulunuyor.
Görüşülenler, Yunanistan’da kendilerini durduran adamların polis arabaları, kamyonetler ve üzerinde herhangi bir işaret bulunmayan, penceresiz, beyaz renkli panel van minibüsler veya askeri kamyonlara benzeyen, yeşil veya kamuflaj boyalı daha büyük araçlarla geldiklerini anlattılar. Görüşülenlerin on altısı, yakalandıktan sonra, yarım saat ile dört saat arasında değişen sürelerde, yol kenarında veya ormanlarda tutulduklarını anlatırken, beşi de silahlı adamların onları gayri resmi gözaltı merkezlerine götürdüklerini söylediler. Alıkonuldukları yerleri küçük evler, küçük barakalar ve inşaat halindeki evler şeklinde tarif ettiler ve buralarda iki ila beş saat arasında alıkonulduklarını anlattılar. Bir vakada, görüşülen kişi, üzerinde polis yazan bir üniforma giymiş adamların kendisini, 50 kadar başka insanla birlikte, metal bir konteynır içinde, su vermeden ve tuvalete götürmeden, 18 saat tuttuklarını anlattı.
Görüşülenlerin hepsi de kendilerinin kimse tarafından kayıt altına alınmadıklarını söyledi. Anlaşıldığı kadarıyla bu kişiler keyfi olarak ve kimseyle görüştürülmeden alıkonulmuşlar.
New York Times’ta 10 Mart günü, Feres kentinin dört kilometre kadar doğusundaki sınır köyü Poros’a birkaç yüz metre mesafede bulunan bir gözaltı merkezine ilişkin bir haber yayınlandı. Haberde söz konusu gözaltı merkezinin Mart ayının başlarında Yunanlı Güvenlik güçleri tarafından, mülteci ve göçmenlerin Türkiye’ye geri döndürülmeden evvel tutulması amacıyla kullanıldığı sonucuna varılıyor. AB İçişleri Komiseri Ylva Johansson 11 Mart günü söz konusu merkezi, Yunanlı Yetkililerle tartışacağını söyledi.
Darp ve Kötü Muamele
Görüşülenlerden 17’si kendilerini alıkoyan adamların kendilerine veya aralarında kadınların ve çocukların da olduğu diğer insanlara fiziksel olarak kötü muamelede bulunduğunu anlattı. Bunlardan sekizi polisin, üçü askerlerin, üçü siyahlar giymiş kar maskeli adamların ve üçü de başka sivil kıyafetler giymiş adamların kendilerine kötü muamelede bulunduğunu söyledi.
31 yaşındaki Suriyeli bir adam ile 22 yaşındaki Suriyeli bir kadın 2, 4 ve 6 yaşlarındaki kızlarıyla birlikte 5 Mart günü Yunanistan’a geçtiklerini, orada yollarının Yunan askeri olduğunu sandıkları kamuflaj üniformalı adamlar tarafından kesildiğini ve bu kişilerin kendileriyle birlikte 40 kişiyi daha küçük bir barakaya götürdüğünü söyledi. Adam bundan sonra yaşadıklarını şu şekilde anlattı:
[Yunanlı güvenlik güçleri] aramak bahanesiyle karımın göğüslerini ellediler. Sonra da eşimin başörtüsünü açıp, pantolonunu çıkartmaya çalıştılar. Onları durdurmaya çalıştığımda beni yumruklarıyla, kalın plastik bir çubuk ve metal bir sopayla feci şekilde darp ettiler. 2 yaşındaki kızımın kafasına kalın plastik bir çubukla vurdular. Kızımın kafasındaki morluk hala duruyor. Sonra eşimin bileğine ve omzuna elektrik şoku verdiler, adamlardan biri de başıma bir tabanca dayadı. [Gruptaki] başka adamları da dövüp, hepsini kıyafetlerinin neredeyse tamamını çıkartmaya zorladılar. Telefonlarımızı, paramızı, pasaportlarımızı aldılar. İki saat sonra hepimizi bir kamyona bindirip nehre geri götürdüler. Nehirde siyahlar giymiş, kar maskeli bir adam, hepimiz Türkiye’ye dönene dek, botla bir o kıyıya, bir bu kıyıya gidip geldi.”
Yunanistan’a 1 Mart günü geçtiğini söyleyen 33 yaşındaki Afganistanlı bir adam ise şunları anlattı:
Nehri aralarında ailelerin de bulunduğu 60 kişiyle birlikte bir tekneyle geçtim. Nehrin öteki kıyısında Yunan polisinin bulunup bulunmadığını Türkiye polisi kontrol etti. Sekiz saat kadar yürüdük, sonra Yunan polisi bizi buldu ve inşaat halindeki bir eve götürdü. Biz erkeklerin elbiselerini iç çamaşırlarımızla kalana dek çıkarttırdılar ve bize elleriyle ve tahta sopalarla vurdular, tekme attılar. Hiç acımaları yoktu, bazı kadın ve çocuklara bile vurdular. Telefonlarımızı, paramızı, çantalarımızı ve elbiselerimizi alıp, bizi orada beş saat tuttular. Aynı binaya başka mültecileri de getirdiler. 300 kişiyi bulduğumuzda, bizi nehre geri götürüp, küçük teknelere bindirdiler ve gerisin geriye Türkiye yolladılar.
Sağ kolu ağır bir şekilde sargılı, 25 yaşındaki Suriyeli bir adam, Yunanistan’a 2 Mart günü, 200 kişilik bir grupla birlikte geçtiğini ve ormanlardan ve köylerden geçerek iki saat yürüdüklerini anlattı:
Aniden, sekiz kadar adamın bulunduğu bir van ve bir kamyonet belirdi. Adamların hepsi sakallıydı, dördünün üzerinde sivil kıyafetler vardı. Diğerlerinden bazıları kamuflaj kıyafetleri ve siyah botlar, bazıları da yeşil üniformalar ve bej botlar giymişlerdi. Hepsinin elinde büyük silahlar vardı, kalaşnikovtan daha büyük görünüyorlardı. Bizi durdurdular ve çantalarımızı, paramızı ve telefonlarımızı aldılar. Bazılarımız eşyalarımızı vermek istemedik, bunun üzerine bizi yumruk ve tekmelerle darp ettiler, kadınları bile... Beni yere attılar ve adamlardan biri sağ kolumu ayaklarıyla on defa filan ezdi. Bizi Türkiye’ye geri gönderdikten sonra Suriyeli bir doktor kopan bir siniri tamir etmek için elimi ameliyat etti.
30 yaşındaki Pakistanlı bir adam Yunanistan’a Mart’ın ilk haftasında nasıl vardıklarını şu şekilde anlattı:
Hepimiz bir haftadır Yunanistan’a geçmeye çalışıyoruz. Yunan polisi bizi her seferinde yakalıyor, elbiselerimizi çıkartıyor, dövüyor, vücudumuzun üst bölgelerine elektrik şoku veriyor, yanımızda neyimiz var neyimiz yoksa çalıyor ve sonra geri yolluyor. Türkiye’de her seferinde bize giyecek elbise veren yerel halktan birileri oluyor. Bugün grubumuzdaki iki adamın ayak tabanlarını öyle kötü darp etmişler ki, adamları bir ambulansla bu köyden alıp, hastaneye götürdüler.
Hırsızlık, Elbise Çıkartma ve Sorgusuz Sualsiz Sınır Dışı Etme
Görüşülen kişilerden 14’ü kendilerini durduran adamlar tarafından soyularak, kimlik belgeleri, paraları, telefonları ve çantaları da dahil olmak üzere eşyalarının alındığı 20 olay anlattılar. Bunlardan yedisi eşyalarının polis tarafından, yedisi siyahlı adamlar tarafından, beşi askerler tarafından ve biri de sivil giysili adamlar tarafından aldığını söyledi.
11 kişi, kendilerini alıkoyan adamların kendilerini iç çamaşırlarına dek soyduğu ve sonra gerisin geriye sınırı geçmeye zorladığı 15 olayı anlattı. Bunlardan üçü, kadınların da aynı şekilde soyulduğunu söyledi.
32 yaşında, Afganistanlı bir adam Türkiye polisi tarafından 300 kişiyle birlikte Yunanistan sınırındaki bir köye taşındığını ve sınırı 29 Şubat günü geçtiklerini anlattı. İki saat sonra yollarının değişik üniformalar ve sivil kıyafetler giymiş adamlar tarafından kesildiğini ve yarım saat kadar yol kenarında bekletildiklerini anlatan adam, şöyle devam etti:
30 dakika sonra üç büyük kamyon geldi. Şoförlerin ve kamyondaki bazı adamların koyu mavi üniformaları ve elektrik şoku veren sopaları vardı. Adamlar bizi zorla kamyona bindirirken, biz erkeklere iç çamaşırlarımıza dek soyunmamızı söylediler. Soyunmak istemeyenleri darp ettiler. Sonra bizi nehre götürdüler ve zorla şişme botlara bindirip, gerisin geriye Türkiye’ye yolladılar.
Görüşülen 21 kişi, 4000’e yakın sayıda insanın karıştığı, 38 sınır dışı etme vakasını anlattı. Bunların arasında Şubat’ın son iki günü sınır dışı edilmiş 50 kişilik sekiz grup ile, Mart ayının ilk yedi günü sınır dışı edilmiş 30 grup da var ki, bunlardan 22’si ortalama elli kişilik, yedisi ortalama 200 kişilik ve biri ise yaklaşık olarak 1000 kişilik gruplardı.
Tüm görüşülenler, silahlı adamlar tarafından, askeri kamyonlarla, kamyonetlerle ve sivil araçlarla Meriç nehrine geri götürüldüklerini anlatıyorlar. Silahlı adamlar nehir kıyısında, kamuflaj üniformalı veya sivil elbiseli adamların kullandığı küçük botlara binmelerini emretmişler, bu botlar iki kıyı arasında, tüm grubu karşı kıyıya taşıyana dek, gidip gelmişler. Görüşülenlerden bazıları, silahlı adamlardan bazılarının, sınır dışı etme operasyonu sırasında, ellerindeki dürbünlerle sınırın Türkiye tarafını izlediklerini anlattı.
Canlı Mermi Kullanma
Medyada Türkiyeli yetkililerin, Yunan güçlerinin Mart’ın ilk haftasında gerçek mermilerle ateş açarak en az üç kişi öldürmekle suçladıklarına ilişkin haberler çıktı. Bunlardan biri Meriç nehrinin Yunanistan kıyısında 2 Mart sabahı öldürülen Suriyeli adam olabilir.
İstanbul Barosu’nun İnsan Hakları Merkezinden bir avukat 10 Mart günü, Yunanistan’ın sığınmacıların sınırlarını geçmesine izin vermesi ve onlara karşı göz yaşartıcı gaz ve gerçek mermi kullanmayı sonlandırması yönünde bir karar vermesi için, yukarıda anılan 2 Mart olayına dayanarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurduğunu açıkladı.
Senegalli bir sığınmacı İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne 2 Mart günü 300 kişiyle birlikte Meriç nehrini geçtikten sonra Yunanlı güvenlik güçlerinin gruba ateş açtığını ve Suriyeli olduğunu sandığı iki adamın yere düştüğünü gördüğünü söyledi. Senegalli sığınmacı hemen oradan kaçmış, dolayısıyla sonrasında neler yaşandığını görememiş.
Yukarıda anılan İstanbul Barosu avukatı, Türkiye’deki bir savcılık tarafından 4 Mart günü Pazarkule sınır kapısında bir Pakistanlı’nın öldürülmesi olayı ile ilgili olarak soruşturma başlatıldığını belirtti. Söz konusu avukat, Edirne Valiliği’nin 4 Mart günü yaptığı bir basın açıklamasında adamın ölümünden bahsettiğini söyledi. Anılan basın açıklamasında Pazarkule Sınır kapısındaki Yunanlı sınır güvenliği güçleri tarafından, saat 11:00’de “ses, sis, gaz bombaları ve gerçek mermiler kullanarak ateş açılmıştır,” deniyor ve “altı erkek şahsın” yaralandığı bunlardan birinin sonradan, aynı gün içinde öldüğü belirtiliyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Pakistanlı bir adamla, 9 Mart günü, yattığı hastanede görüştü. Bu kişi 1 Mart günü Pazarkule sınır kapısı yakınlarında, Yunanistan’ın sınır kapısına 200 metre mesafede, henüz Türkiye topraklarında bulunduğu sırada, Yunanlı sınır muhafızları tarafından bacağından vurulduğunu anlattı. Doktoru, adamın bacağının iç kısmını parçalayan bir mermi ile yaralanmış olduğunu söyledi.
4 Mart Günü, Yunan hükümetinin sözcüsü, Türkiye’nin “Yunanlıların açtığı ateşle yaralananlar olduğunu iddia eden... yalan haberler ürettiğini” söyledi ve bu iddiasını sonraki günlerde sosyal medya üzerinden de yineledi. 5 Mart günü Türkiye medyasında, Türkiyeli yetkililerin, Yunanistan’ın Türkiye’den geçmeye çalışan mültecilere yönelik muamelesine ilişkin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde dava açmaya hazırlandıklarına ilişkin haberler çıktı.
Yardım Sunan Türkiyeli Köylüler
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Pazarkule sınır kapısı yakınlarındaki sınır köylerinde yaşayan ve anlatılan şiddet öykülerini doğrulayan beş Türkiyeli ile 8 Mart günü görüştü. Görüşülen köylüler, her gece onlarca erkek, kadın ve çocuğun, Yunanistan’a geçmeye çalışıp, sonrasında geri döndüklerini, bunların genellikle yarı çıplak durumda olduklarını, dövüldüklerini, eşyalarının çalındığını, elbiselerinin çıkartıldığını ve Yunanlı güvenlik güçleri tarafından geri itildiklerini bozuk bir Türkçeyle anlattıklarını aktardılar. Köylüler bu insanların sırtlarında ve başlarında yaralar ve bir bacak kırığı gördüklerini söylediler.
Köylüler ayrıca, mültecilerin ve göçmenlerin yıllardır köylerinden geçerek Yunanistan’a geçtiklerini ve sonra geri itildiklerini, ancak sayılarının nispeten daha az olduğunu söylediler. Köylüler geri itilen insanların sayısının, köylerine her gece otobüslerle insanların getirilmeye başlamasından sonra, 28 Şubat ile 6 Mart arasında çok büyük oranda arttığını söylediler.
Sınır köyünde yaşayan bir adam şunları anlattı:
Göçmenler 27 Şubattan beri her gece otobüslerle köyümüze geliyorlar. Camilerde ve başka binalarda kalıyor ve şişme botlarla [Yunanistan istikametinde] nehri geçiyorlar. Mart’ın başında nehrin öte yanından zaman zaman silah seslerinin geldiğini de duyduk. Sonra elbiseleri çıkartılmış, üşümüş ve darp edilmiş bir halde geri geldiklerini gördük. Bazılarının bacağı kırılmış gibiydi, bir kadın çok kötü topallıyordu. Bazılarının başlarında yaralar vardı. Çoğunun sırtlarında, darp edildiklerini gösteren kızarıklıklar vardı. Erkekler iç çamaşırlarına dek soyulmuşlardı. Geri dönen gruplardaki erkeklerin elbiselerinin hep çıkartılmış olduğunu gördük. Bunların çoğu Türkçe biliyor ve bize Yunan askerlerinin onları yakalayıp kamplara koyduklarını, orada telefonlarını ve paralarını aldıklarını anlattılar. Böyle şeyler ayda bir filan hep olurdu ama şimdiki gibi, her gece, bu kadar çok insanla olmazdı.
Başka bir köydeki bir adam da şunları söyledi:
Geçen hafta onlarca kişilik gruplar halinde, 100 kadar insan gelip, Yunanistan’a gittiler. Geri döndüklerinde erkeklerin ve kadınların iç çamaşırlarına dek soyulmuş olduklarını, bazı erkeklerin de çırılçıplak olduklarını gördük. Bazıları Türkçe konuşuyordu ve Yunanlılar tarafından geri itildiklerini anlattılar. Sırtlarında şerit halinde kızarıklara benzeyen yaralar gördük, yanaklarında çizikler ve morluklar vardı, dudakları patlamıştı. Onlara yemek, su ve elbise verdik. Başka ne yapabilirdik ki?
Öneriler
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Yunanistan Türkiye sınırındaki hak ihlalleri sorununu ele almak için, Yunanistan’ın, Avrupa Birliği’nin ve Türkiye’nin atması gereken bir dizi acil adım olduğunu belirtti.
Yunanistan, sığınma arayan insanların sınırlarından geçişine ve iltica taleplerinin adil ve etkin bir şekilde değerlendirilmesine izin vermelidir. Ayrıca sığınmacıları, iltica taleplerini kayıt altına almadan, sorgusuz sualsiz Türkiye’ye geri döndürme kararını geri almalıdır. Yetkililer, Yunan polisinin ve sınır muhafızlarının Meriç bölgesindeki sığınmacılar ve göçmenlere yönelik hak ihlalleri yapıp yapmadıklarını, onları yasadışı bir şekilde, kitlesel olarak sınır dışı edip etmediklerini saydam, kapsamlı ve tarafsız bir biçimde soruşturmalıdır. Yetkililer, emniyet güçleri tarafından aşırı güç kullanılmış olduğuna ilişkin iddiaları acilen soruşturmalı ve sorumlulardan kanun önünde hesap sormalıdır.
Yunan Parlamentosu’nun üyeleri Yunanistan’ın Türkiye ile kara sınırında, kitlesel sınır dışı, geri itme ve şiddet uygulandığına ilişkin iddialara yönelik olarak acilen bir soruşturma başlatmalıdır. Yunan Parlamentosu hak ihlallerini soruşturmak ve bunların planlı bir politika olarak görülüp görülemeyeceğini tespit etmek amacıyla denetim yetkilerini kullanmalıdır.
Avrupa Komisyonu, Yunanistan’ı, ülkeye Türkiye’den düzensiz olarak giren insanlar için iltica prosedürlerini işletmeye yeniden başlaması, Türkiye’ye sorgusuz sualsiz geri döndürmelerini durdurması yönünde teşvik etmeli ve yetkililere de hak ihlali yapan görevliler hakkında kovuşturma açmaları için baskıda bulunmalıdır. Avrupa Komisyonu, ayrıca, Yunanistan’a sınır idaresi için verdiği desteği, iltica hakkını teminat altına alma koşuluna bağlamalı ve Yunanistan’ın iltica hakkını fiilen tanımaya yeniden başlamaması halinde, Yunanistan hakkında Avrupa Adalet Divanı’nda dava açılması için gerekli yasal prosedürleri başlatmalıdır.
AB ve üye devletler Türkiye’den Avrupa’ya yerleştirilecek mülteci sayısını acilen artırmalı, sığınmacılar Yunanistan’dan AB üyesi diğer ülkelere yerleştirmeli ve bunların iltica talepleri hakkındaki işlemleri, hakkaniyetli, adil ve insancıl bir şekilde yürütmelidir.
FRONTEX Yunanlı güvenlik güçleriyle birlikte hem kendi hem de katkı sunan diğer üye devlet görevlilerinin de başta gözaltı koşulları olmak üzere, Avrupa ve uluslararası insan hakları ve mülteci hukuku normlarına uygun davranıp davranmadıklarını izlemeli ve bu konuda kamuoyunu bilgilendirmelidir. FRONTEX ayrıca kendi görev tanımının, Yunanistan’ın Türkiye’den gelen sığınmacılara yönelik iltica prosedürlerini askıya aldığı ve sığınmacıları Türkiye’ye sorgusuz sualsiz geri döndüreceğini açıkladığı bir dönemde, Yunanistan’da konuşlanmasına izin verip vermediğini acilen gözden geçirmelidir.
Türkiye hiç kimseyi Yunanistan sınırını düzensiz yollardan geçmeleri için zorlamamalıdır.