(Brüksel) – İnsan Hakları İzleme Örgütü İcra Direktörü Kenneth Roth AB'ye üye ülkelerin hükümet liderlerine yazdığı bir mektupta, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında yapılacağı 8 Mart'ta duyurulan anlaşma tasarısının “mültecilerin, sığınmacıların ve göçmenlerin haklarını koruyan uluslararası hukuka karşı rahatsız edici bir saygısızlık” timsali olduğunu söyledi. Roth Avrupalı liderleri, AB ve Türkiye arasındaki Ortak Eylem Planının yeni unsurlarını 17-18 Mart'ta yapılacak Avrupa Konseyi'nde reddetmeye teşvik etti.
Ortak eylem planı, Yunan adalarına Türkiye'den geçiş yapan tüm “düzensiz göçmenlerin” büyük ölçekli, hızlandırılmış geri gönderme işlemlerini başlatarak, Türkiye'den Yunanistan'a doğru göç ve mülteci akışını kesmeyi hedefliyor. Ayrıca, Türkiye'ye geri gönderilen her Suriyeli için bir AB üye ülkesinin Türkiye'den başka bir Suriyeli mülteciyi yeniden yerleştirme için kabul edeceği sözüne karşılık, düzensiz yollarla gelen Suriyelileri de Türkiye'ye geri gönderecek. Geçici anlaşmada AB'nin, Suriye topraklarında “güvenli bölgeler” denen alanların kurulması çabalarında Türkiye'yle işbirliği yapma taahhüdü de yer alıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü bu üç noktaya da itiraz etti.
İlk olarak, Roth “bu planın çelişkili bir temele” dayandığına ve bunun da büyük ölçekli hızlandırılmış geri dönüşler - aslında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yasakladığı toplu sınır dışı - ile geri gönderilecek kişinin uluslararası korumaya ihtiyacı olmadığının tespit edilmesine dair gereklilik arasındaki ikilemden kaynaklandığına işaret etti. Roth 14 Mart'ta gönderdiği mektupta, “AB ve uluslararası mülteci hukukuna göre iltica veya ikincil koruma talebi dikkatle değerlendirilmelidir ve bu tür bir korumaya gerek duyan hiç kimse zorla geri gönderilemez” dedi.
Endişe uyandıran ikinci husus ise, Yunanistan'dan Türkiye'ye geri gönderilecek her Suriyeli sığınmacının yerine, Türkiye'den bir mültecinin yeniden yerleştirme için değiş tokuş yapılacak olması. Roth, “Türkiye ve diğer ön saflardaki ülkelerden yeniden yerleştirme için kabul edilecek mülteci sayısında ciddi bir artış olmasını destekliyoruz ve bu olasılık Suriyeli mültecileri, yaşadıkları çileye kalıcı bir çözüm bulununcaya kadar, Türkiye'de ve diğer ilk sığınma ülkelerinde güven içinde ve insan onuruna yakışır bir biçimde ikamet edebileceklerine ikna edecektir. Ancak, mültecilerin yerleştirilmesiyle sığınmacıların zorla geri gönderilmesi arasında herhangi bir şartlılık önerisine temkinle yaklaşıyoruz. Yeniden yerleştirme, korumaya son derece yararlı bir destek olabilir, ama asla iltica hakkı yerine konamaz” dedi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, üçüncü bir nokta olarak, AB'nin “ Suriye sınırları içinde yerel nüfusun ve mültecilerin daha güvenli bölgelerde yaşamasına olanak verecek insani koşulların geliştirilmesi için ortak girişimlerde bulunma” önerisinin de tehlikeli olduğunu söyledi. Roth, “Bu anlaşmanın genel bağlamı, - Avrupa’ya göç akınını durdurmak - bu ortak girişimin gerçek amacının Suriyeli sivilleri karşılaşabilecekleri zarar görme tehlikelerinden korumak değil, daha ziyade yerinden edilmiş kişilerin akışını kontrol altında tutmak olduğunu açıkça ortaya koyuyor” dedi. “Bu anlaşma, koruma alanı olmaktan çok ölüm tuzağı olacağa benziyor.”
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye'nin giderek kötüleşen insan hakları durumuna da dikkat çekti. Roth, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün “mülteci ve göçmenlerin gelişini durdurmak için Ortak Eylem Planı'nı garantileme derdine düşen AB'nin, Türkiye cumhurbaşkanının insan haklarını baskı altına almasını ve Türkiye'nin demokratik çerçevesini yürürlükten kaldırmasını görmezden gelmeye hevesli olmasından derin endişe duyduğunu” da ifade etti.
Ortak eylem planı, Yunan adalarına Türkiye'den geçiş yapan tüm “düzensiz göçmenlerin” büyük ölçekli, hızlandırılmış geri gönderme işlemlerini başlatarak, Türkiye'den Yunanistan'a doğru göç ve mülteci akışını kesmeyi hedefliyor. Ayrıca, Türkiye'ye geri gönderilen her Suriyeli için bir AB üye ülkesinin Türkiye'den başka bir Suriyeli mülteciyi yeniden yerleştirme için kabul edeceği sözüne karşılık, düzensiz yollarla gelen Suriyelileri de Türkiye'ye geri gönderecek. Geçici anlaşmada AB'nin, Suriye topraklarında “güvenli bölgeler” denen alanların kurulması çabalarında Türkiye'yle işbirliği yapma taahhüdü de yer alıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü bu üç noktaya da itiraz etti.
İlk olarak, Roth “bu planın çelişkili bir temele” dayandığına ve bunun da büyük ölçekli hızlandırılmış geri dönüşler - aslında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yasakladığı toplu sınır dışı - ile geri gönderilecek kişinin uluslararası korumaya ihtiyacı olmadığının tespit edilmesine dair gereklilik arasındaki ikilemden kaynaklandığına işaret etti. Roth 14 Mart'ta gönderdiği mektupta, “AB ve uluslararası mülteci hukukuna göre iltica veya ikincil koruma talebi dikkatle değerlendirilmelidir ve bu tür bir korumaya gerek duyan hiç kimse zorla geri gönderilemez” dedi.
Endişe uyandıran ikinci husus ise, Yunanistan'dan Türkiye'ye geri gönderilecek her Suriyeli sığınmacının yerine, Türkiye'den bir mültecinin yeniden yerleştirme için değiş tokuş yapılacak olması. Roth, “Türkiye ve diğer ön saflardaki ülkelerden yeniden yerleştirme için kabul edilecek mülteci sayısında ciddi bir artış olmasını destekliyoruz ve bu olasılık Suriyeli mültecileri, yaşadıkları çileye kalıcı bir çözüm bulununcaya kadar, Türkiye'de ve diğer ilk sığınma ülkelerinde güven içinde ve insan onuruna yakışır bir biçimde ikamet edebileceklerine ikna edecektir. Ancak, mültecilerin yerleştirilmesiyle sığınmacıların zorla geri gönderilmesi arasında herhangi bir şartlılık önerisine temkinle yaklaşıyoruz. Yeniden yerleştirme, korumaya son derece yararlı bir destek olabilir, ama asla iltica hakkı yerine konamaz” dedi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, üçüncü bir nokta olarak, AB'nin “ Suriye sınırları içinde yerel nüfusun ve mültecilerin daha güvenli bölgelerde yaşamasına olanak verecek insani koşulların geliştirilmesi için ortak girişimlerde bulunma” önerisinin de tehlikeli olduğunu söyledi. Roth, “Bu anlaşmanın genel bağlamı, - Avrupa’ya göç akınını durdurmak - bu ortak girişimin gerçek amacının Suriyeli sivilleri karşılaşabilecekleri zarar görme tehlikelerinden korumak değil, daha ziyade yerinden edilmiş kişilerin akışını kontrol altında tutmak olduğunu açıkça ortaya koyuyor” dedi. “Bu anlaşma, koruma alanı olmaktan çok ölüm tuzağı olacağa benziyor.”
İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye'nin giderek kötüleşen insan hakları durumuna da dikkat çekti. Roth, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün “mülteci ve göçmenlerin gelişini durdurmak için Ortak Eylem Planı'nı garantileme derdine düşen AB'nin, Türkiye cumhurbaşkanının insan haklarını baskı altına almasını ve Türkiye'nin demokratik çerçevesini yürürlükten kaldırmasını görmezden gelmeye hevesli olmasından derin endişe duyduğunu” da ifade etti.